Dünya Gıda Günü bu yıl Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluşunun 74’üncü yıldönümünde kutlanıyor. Tema ise "Sıfır Açlık” (Zero Hunger) olarak belirlendi. Konuyla ilgili FAO’dan yapılan açıklamada "Eylemlerimiz geleceğimizdir. Sağlıklı beslenme ile açlığa son verilmiş bir dünya" sloganı öne çıkarıldı; tüm kurumlar sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmeyi ulaşılabilir kılmak için harekete geçmeye, tüketiciler de ne yediğini düşünmeye çağrıldı.

BESLENMEDE ÇARPICI DEĞİŞİM 

Milyonlarca insanın açlıkla mücadele ettiği günümüzde, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşım en temel küresel sağlık sorunlardan görülüyor. On yıllardır beslenme alışkanlıklarında önemli değişimler olduğu kaydedilen FAO açıklamasında; bitkisel ve lif yönü zengin yiyeceklerden ziyade şeker, yağ, tuz, işlenmiş gıdalar, et ve diğer hayvansal ürünlere yönelim olduğu, bunun da yüksek kalori sonucu obezitede artışa yol açtığı vurgulandı. Açıklamada ayrıca evde yemek hazırlamakla geçirilen sürenin gittikçe azalıp özellikle şehirlerde artan fast food tüketiminin insan sağlığı üzerindeki risklerine dikkat çekilerek çarpıcı rakamlar verildi.

820 MİLYON AÇ, 670 MİLYON OBEZ

FAO’nun rakamlarına göre dünyada 820 milyonu aşkın insan açlık çekerken, 670 milyondan fazla yetişkin, 120 milyon erkek ve kız çocuğu (5-19 yaş arası) obez. Bunun temel sebebi ise gittikçe azalan ürün çeşitliliği ve beslenmenin adeta tektipleşmesi olarak değerlendiriliyor. Öyle ki, tarih boyunca gıda amaçlı ekilip biçilen 6 bin bitki türünden günümüzde sadece 8 tanesi günlük kalori miktarımızın yüzde 50’sinden fazlasını karşılıyor. İstanbul Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan, FAO’nun bu tespitlerinin çok doğru olmakla birlikte önemli eksikleri olduğunu söylüyor.

DAHA FAZLA KAR HIRSI BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ YOK EDİYOR

Örgütün açıklamasında gıda çeşitliliğinin azalmasının sebeplerine, hele bunun sorumluları konusuna hiç girilmediğini belirten Prof. Dr. Arslan, önceliği kar olan uluslararası gıda firmalarının getirisi yüksek birkaç ürüne yönelerek, diğer ürünlerin yok olmasına sebep olduklarını söyledi. Arslan, “Bu besin maddelerini üreten veya pazarlayan firmalara bakıldığında bütün dünyada aynı isimler karşımıza çıkıyor. Yani daha fazla üretim, daha fazla tüketim ve sonuç olarak daha fazla kar her zaman öncelik olmaktadır. Oysaki ürün çeşitliliği, sağlıklı beslenme ve çevrenin korunması açısından hayati önem taşır” ifadelerini kullandı.

GIDA KARTELLERİNİN ENDÜSTRİYEL TARIM DAYATMASI

Prof. Dr. Murat Arslan, çevre ve toplum sağlığı için böylesine olumsuz uygulamalar varken ülkeleri yönetenlerin konuya yeterli hassasiyeti göstermediğini ifade ederek şöyle konuştu: “Hikaye aslında yeni değil, onlarca yıl boyunca adeta ilmek ilmek örülmüştür. Küresel güçler artan dünya nüfusunu ve açlık tehlikesini bahane ederek, endüstriyel tarımı kuralsız ve acımasız bir şekilde dayatmışlardır. Farklı stratejilerle ülkelere dayatılan bu tarım sistemi gelenekseli, yereli hedef almış, binlerce yıllık üretim alışkanlıklarını hızlı bir şekilde tahrip etmiştir.”

KOÇTÜRK TEHLİKEYE DİKKAT ÇEKMİŞTİ

Dayatılan bu politikaların getirdiği tehlikeleri ilk görenlerden birinin, Türkiye’nin ilk gıda uzmanlarından Veteriner Hekim Osman Nuri Koçtürk olduğunu hatırlatan Arslan, “Koçtürk, zeytinyağı yerine soya yağını, süt yerine süt tozunu özendiren politikaların ülkeyi getireceği noktayı o günlerde görmüş ve her türlü baskıya rağmen yetkilileri sürekli uyarmıştır. Ancak her türlü dirence karşı hazırlıklı olan uluslararası gıda kartelleri öyle görünüyor ki kesintisiz planlarını uygulamaya devam etmektedirler” diye konuştu. Bu planları, meraların amacı dışında kullanımına izin verilmesi, ithalatın artırılarak yerel ürünlerin yok edilmesi, böylelikle yerli üreticilerin göçe zorlanması ve sonuç olarak dışa bağımlı bir pazar oluşturulması olarak özetledi.

BELEDİYELER ANAHTAR ROLDE

Sorunun çözümü için uzun soluklu tarım, hayvancılık ve gıda politikaları oluşturulması gerektiğini belirten Prof. Dr. Murat Arslan, sağlıklı ve yeterli gıdaya ulaşımda yerel yönetimlerin rolüne dikkat çekti. Halk Ekmek, Halk Süt gibi bazı uygulamalarla belediyelerin bu konuda inisiyatif almaya başladığını kaydeden Arslan, “Yerel yönetimlerin sosyal belediyecilik anlayışında son yıllarda hizmet çeşitliliği oluşmuş, temel altyapı, sosyal ve kültürel hizmetler yanında güvenilir ve yeterli gıdaya ulaşmada aracılık yapması vatandaşa dokunmanın en önemli yolu olmuştur” dedi. Özellikle artan gıda fiyatları nedeniyle bu uygulamaların halkta önemli karşılık bulduğunu, belediyelerin bu işlevleriyle kalkınmada da anahtar aktörler haline geldiğini ifade eden Arslan, “Bir taraftan üretimin artmasına katkıda bulunarak yerli üreticiyi güçlendirmekte, bir taraftan da kaynakların ve çevrenin korunmasına katkı sağlamaktadırlar. Bu yönüyle bakıldığında, merkezi otoritenin yerel yönetimlerle işbirliği yapmasının güvenli ve yeterli gıda konusunda elini güçlendireceği açıktır” dedi.

Editör: Haber Merkezi