SADİ’nin “Bostan”ında “Kötürüm Tilki ile Arslan” kıssası vardır: Büyük düşünememenin sonucu çok iyi anlatılır. Kalender köylü bir sabahleyin köyünden çıkar, dağlarda kısmetini arar. 

Akşam olur, gün batar, gelerek gecenin karanlığı her şeyi örter. Kalender köylü, gece karanlığında her türlü tehlikeye açık olan yerde yatmayı gözüne kestiremez. Yakınında gördüğü ağaca tırmanır. O geceyi ağacın gövdesinde geçirmek için planını uygulamaya koyar. 

Ağaçta uyumaya çalışır, ama nafile. Bir inilti işitir. Dikkatle bakar. Ağacın dibinde bir kötürüm tilki yatmaktadır. Zavallı tilkinin iki bacağı kopmuş. Açlık ve çaresizlik belasından inim inim inliyor. Tilki öylece inleyedursun az sonra ağzında bir ceylanla aslan tam ağacın yanına kadar gelir. Karnını doyurduktan sonra ormanda kaybolur. 

Açlıktan kıvranan kötürüm tilki, sürüne sürüne aslanın bıraktığı ceylan artığı ile karnını doyurur. Karnını doyurduktan sonra inlemeyi kesip, uykuya dalar.

Ağacın tepesinde geceyi geçirmeye çalışan kalender düşünmeye başlar.

Cenab-ı Hak ne kadar merhametli. Açım diyerek inleyen bir topal tilkinin rızkını hemencik ayağına gönderiyor. O halde insan niye çalışıyor, değer mi koşmaya akşam sabah yalan dünyada? Dolaşmayan, dolaşandan akıllı. Horul horul uyuyor kahpe tilki. Benden daha tok! Öyleyse tevekkül etmeli. Bu ana kadar çektiğim sıkıntılara yazık.

Kalender köylü bu düşüncelerle sabahı buluyor. Dağ başında mağaraya çekiliyor.

Birinci gün kısmet bekliyor gelen giden yok. İkinci gün açlığı artıyor, yine kısmet bekliyor ama gelen giden yok. 

Üçüncü, dördüncü derken ebedi bir uykuya dalıyor…

Mehmet Akif, bu kalenderin tavrını şu güzel mısralarla lanetlemektedir: 

“Dolaş da yırtıcı aslan kesil sen de hey miskin
Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin
Elin kolun tutuyorken çalış kazanmaya bak ki
Artığınla geçinsin senin de bir yatalak.”

Ne yazık ki Türk toplumu ürettiğinden fazla tüketme alışkanlığını bağımlılık haline getirmiş, üretmek için aslan gibi çalışmayı değil, tilki gibi yatmayı yeğlerken, tüketmek için aslanın tükettiğinden daha fazlasını tüketmeye ısrarcıdır.

Şu meşhur fizik kanununa göre her şey dengeli ve birbirine dönüşümlü olacağına göre, nereden geliyor, bu tüketim fazlalığı?

Bizden öncekilerin tasarruflarını fazladan tüketiyorsak bu nereye kadar gidecek? Kendi topladıklarımızı yiyeceksek topladığımızdan fazlasını yemek için neler yapıyoruz? Neler yapıldığı meydanda. Hırsızlığın kurnazlık, yolsuzluğun cinfikirlilik olarak algılandığı ahlaki zafiyete uğramış bir toplum yaratmışız.

Kimsede helalinden aslan gibi çalışarak çevresindekilere katkı yapma düşüncesi yok maalesef. Başkalarından yararlanma alışkanlığı giderek toplumu kuşatıyor. Tevekkül etmekle tembelliğin birbirinden ayrılmasını beceremeyen bir toplum yaratılmış.

Bunda geçmiş idarecilerin aile reislerinin hiç mi suçu yok? Toplumda bütün kesimlerin ve bireylerin hepsinin sorumlulukları oranında suçları vardır. En fazla anne ve babaların. Bunu hiç kimse inkâr edemez.

Buradan kendilerini Türk milletine adadıklarına inanan Türk milliyetçilerine, ülkücülere seslenmek istiyorum. Türkiye’de en azından bütün ülkücüler çevrelerine en yakınlarından başlayarak katkıda bulunmak adına aslanın yaptığını yapmalıdır.

‘Biz enayi miyiz?’ sorusunu soranların kesinlikle haklı olmadıklarını söylemeliyim. Hayır, enayi değil, aslansınız. “Kötürüm tilki” olmayı hangi ülkücü kabullenebilir?
Türk milletinin ülkücülere ihtiyacı vardır derken de gerçeği göz önünde bulunduruyoruz. 

Çünkü bu mesele de aslan ve kötürüm tilki olmak zorundadır.