MİLLETE ve vatana bağlılık bakımından ülkede birkaç türlü vatandaş vardır. Bunların başında kahramanlar gelir. Kahramanlar hiçbir karşılık beklemeden kendisini her zaman millet ve vatan uğrunda harcayabilenler, aziz kanını toprağa dökebilen kahraman vatandaşlardır.

Bu sınıfın sayısı oldukça azdır. Diğer sınıfı teşkil eden vatandaşlar ise, tek başlarına her zaman kendilerini;kendi istekleriyle feda edemeseler de, iyi bir ad bırakmak bahasına kendilerini feda edebilen kimselerdir. Kutlu görevler için kendilerini harcayan bu iyi vatandaşlar, yanlarında kendilerine benzeyenleri gördükçe cesaretlenir ve birinci sınıfa yaklaşırlar.

Diğer üçüncü sınıf vatandaşların kendilerini feda edebilecek yaratılışta olmamakla beraber, başka her hususta fedakârlığa katlanabilen, hatta kendisini feda etmek gerektiği zaman, bu fedakârlığa hiçbir istek duymadığı halde katlanan, yani kaçmayı düşünmeyen vatandaşlardır.

Diğer dördüncü sınıf, vatan ve millet için ancak başka bir kazanç karşılığında fedakârlık yapabilen, fakat hiçbir zaman can fedakârlığına girişemeyen ve can fedakârlığından kaçınmak için her çareye başvuran, her hileyi yapan kötü bir sınıftır.

Birde ülkesinin milli menfaatlerine karşı duran ‘gayri milliler’ vardır ki, onlardan bahsetmeyi lüzumsuz buluyoruz. Hafızaları biraz yormakla, bunun birçok örneğini hatırlamak, sıralamak mümkündür. En yakın örneği, 15 Temmuz’da ülkesine sahip çıkmak, vatanına saldıran hainlere karşı durmak yerine, küçük şahsi menfaatleri mideleri için yarın kaygısıyla market ve istasyon kuyruklarında ve minarelerden sela okuyan imamları darp ederken gördüklerimiz gibi…

Bir milletin yükselip alçalması, kendi içinde bu saydığımız sınıfların azalıp çoğalmasıyla doğru orantılıdır. Milletin yükselmesinde başrolü oynayan büyük şahsiyetli adamlar, ancak ilk iki sınıftan çıkmıştır. Şahsiyetli büyük adam olanı ayırmak pek kolay bir iş değildir.

Şahsiyetleri tarafsız olarak incelemeye engel çok şey vardır. Bu engellerin başında ideolojik propaganda gelir. Propaganda kötü kullanıldığı zaman o kadar kötü şeydir ki, bazen şahsiyetli büyük adamları değersiz kimseler olarak gösterdiği gibi, bazen de alelade şahsiyetsiz kişileri büyük adam diye tanıtabilir.

Bunun gerçek örneğini dışardan fonlanan medyanın yayınlarından yalan yanlış propagandalarından her gün görmekteyiz. Son örneğini insanları öfkeye, endişeye ve paniğe sürüklemek, ülkeyi acze düşürmek için Türkiye'deki yangınlar için yapılan küresel yardım çağrılarında bir manipülasyon kampanyasının başlatılması, bot ve sahte hesaplarla ‘Help Turkey’ manipülasyon kampanyasında olduğu gibi…

Tek taraflı, yalan ve yanlı propaganda nice gerçekleri ortadan silmektedir. Ne var ki bir propaganda, asıl gerçekleri hiçbir zaman sonuna kadar gizleyemiyor. Doğru olan er geç saf zeytinyağının su yüzüne çıktığı gibi ortaya çıkıyor.

Geçmiş tarihimizde Sadrazam Gedik Ahmet paşa, büyük fetihler yapmış büyük bir vezir gibi gösterilir. Bu yanlış algı o kadar yerleşmiş ki şair Yahya Kemal, Gedik Ahmet Paşa’ya Gazel diye güzel bir şiir bile yazmıştır.

Gedik Ahmet paşa, haksız yere böyle şişirildiği gibi II Abdülhamid de haksız yere küçültülmüş, müstebit zalim hatta ‘hain’ olarak bile gösterilmiştir. Bu da bir propaganda sonucu olmuştur. Hâlbuki ciddi ve ilmi yayınlar Sultan Abdülhamid lehinedir.

Henüz şahsiyetinin değerini tam manası ile bize bildirecek bir kitap yazılmamıştır. Ahmet Paşa ve II Abdülhamid örnekleri tarihin birçok ünlüleri veya günümüzün siyasi şahsiyetler üzerinde uygulanırsa malum telakilerinden başka bir sonuçlar olacağı muhakkaktır.

O halde, hangi şahsiyetlere şahsiyetli büyük adam demeli? Büyük ve şahsiyetli adamlar, her şeyden önce iyi niyet sahibi adamdır. İcraatındaki amiller, toplumun yükselmesidir. Kendisinin şahsi bir çıkar kaygısı yoktur. Şahsiyetli büyük adam, her devirde erdem ve meziyet diye tanınan vasıfların birçoğuna sahip olan adamdır. Şahsiyetli büyük adam, özel hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır. Bir takım meziyetleri olan reziller, hiçbir zaman şahsiyetli büyük adam değildir.

Mevkii için milleti feda eden değil, aksine, gerektiği zaman millet uğrunda mevkiini hatta hayatını verebilen, büyük şahsiyetli adamdır. Gerçekleri görebilen, acı gerçeklere cesaretle bakabilen, yüzleşebilen, haksızlık bilmeyen adam da şahsiyetli büyük adamdır.

Sözü ile işi arasında zıtlıklar bulunmayan, yalan ve hileden payı bulunmayan şahsiyetli adam büyük adamdır. Büyüklüğün şartlarından biri de zekâdır. Ahmaklardan şahsiyetli büyük adam çıktığını tarih kaydetmemiştir. Büyük adam olmak için ailevi şartlar da vardır.

Her aileden büyük adam yetişmez. Soysuzlaşmış, milli ve maneviyatı çürümüş edep yoksunu ailelerden büyük şahsiyetli adam çıkmaz. Büyük şahsiyetli adam şeref ve haysiyet hususunda çok titiz, verdiği sözden asla dönmez. Büyük şahsiyetli adam, sorumluluktan kaçmaz.

Canı pahasına da olsa şerefini, namusunu ve vatanını korur. Ülkemizde geçmişteki dış destekli tüm darbelerin başarılı olması dönemin liderlerinin cesaretsizlikler ve sorumluluklarından kaçmalarının sonucudur. Ancak 15 Temmuz büyük ve şahsiyetli adam olan Erdoğan’ın sorumluluk bilincinin yüksekliği milletinin kendisine verdiği destek sonucu, hain darbeciler başarılı olamamışlardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk milletine güvenip tüm dünyaya karşı durup, ülkesi için sorumluluk almıştır.

Gazi: “Türk milletine güvenerek işe başladım. Ben Türk ufuklarında bir gün behemahal bir güneş doğacağına, bunun hakaret ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan da bize bir güç çıkacağına emindim.” Sözleriyle şahsiyetli büyük adam olduğunu tescillemiş, büyük cesaret ve sorumluğunun sonucu bir güneş olan, Cumhuriyeti kurmuştur. Sözün özü ve kısası şahsiyetli büyük adam pek az yetişir. Bir millet için büyük şahsiyetli adam yetiştirmek ne kadar büyük bir mutluluksa, yetiştirememekte o kadar büyük acı ve bir felakettir. Bir millet için en acı ve korkunç felaket ise alelade şahsiyetsiz, sözüne kendisinin dahi itibar etmediği küçük adamları büyük sanacak kadar gafilleşmektir…