Devlete Sadakatin Bedeli
Evet, gönül dostları,
Bu günkü konu başlığımız,
İbretlik bir olay.
Hatta daha da ötesi Yeşilçamlık bir konu.
Gerçi bizim, Yeşilçam'ımız “SOLCU” bir kimlik taşıdığı için bu tür temalara pek itibar etmez.
Çünkü onların genetiğinde,
Devletin aleyhinde olan “HERŞEY” vardır.
Aynı kadim aile dostum,
Ağabeyim, Serdar Gökhan”ın “GÖKTÜRKLER” filmini çekmek için,
Elinde müthiş bir senaryo ile yıllardır yapımcı kapısı aşındırdığı gibi.
Sahiplenecek birilerini bulamadığı gibi.
Neyse biz konumuza dönelim,
Yer,
Mardin ili,
Dargeçit ilçesi.
1990”lı yıllar.
Turgut Özal”ın ANAP”ı iktidarda.
Dargeçit dediğimiz yer,
Ben de iki üç defa gittiğime için biliyorum,
Vahşi vahşi batının,
Güneydoğu versiyonu.
Kuş uçmaz,
Kervan geçmez türündeki bir yer.
Devletimiz, bu medeniyetten uzak beldemize,
Bütün imkânlarını kullanarak muhteşem bir okul yapmış.
İnsanları eğitsin diye de öğretmenler göndermiş.
Aralarında KONYA”lı bir de hocamız var.
Vatanını seven,
İdealist bir Türkçe öğretmenimiz.
Hocamız, geldiği ilk günlerde, okulu düzene sokmak,
Türkçe bilmeyen çocuklara TÜRKÇE öğretmek için yoğun bir çabaya giriyor.
Bu arada devletin temel değerlerini,
Vatanın kutsallığını, ,
Güzelliğini de çocuklarla öğretiyor.
Etrafındaki terörist, tehditlerine rağmen temel ilkelinden de asla taviz vermiyor.
İstiklal marşımızı öğrencilerine okutup,
Ay yıldızlı bayrağı göndere çektirip,
Dalgalanmasını sağlıyor.
Bu durum ilçedeki bazı PKK”a yandaşlarını,
Sempatizanlarını rahatsız ediyor.
Hocamızı uyarıyorlar;
“Vazgeç şu bayrak olayından, istiklal marşı sevdasından” diyorlar.
Tehditler hocamızı yıldırmıyor.
O devlet için doğru bildiğini yapmaya devam ediyor.
Bu arada körfez savaşı kopuyor,
İlçedeki Jandarma taburu sınıra kaydırılıyor.
Özetle okul bir anda korunmasız,
Ve de açık hedef haline geliyor.
Bunu fırsat bilen bir PKK”lı bir grup gündüz okulu basıyor.
Yerel işbirlikçilerce birlikte.
Okul virane haline getirilip,
Cam, çerçeve kapı, sıra akla ne gelirse parçalanıyor.
Sonra bizim idealist öğretmenimiz, diğer üç hoca ile birlikte ”REHİN” alınarak kaçırılıyor,
Yani, ”DAĞA” kaldırılıyor.
Kaçırılan öğretmenlerden üçü KÜRT kökenli.
Üç günlük bir yürüyüş sonunda PKK”nın medeniyet evlerine(!)
“MAĞARALARA” ulaşıyorlar.
Burada Kürt kökenli öğretmenler serbest bırakılıyor,
“GİDİN” deniyor.
İkisi gidiyor,
Ama aralarında biri yürekli ve de yiğit,
İtiraz ediyor;
“Yanımda TÜRK öğretmen arkadaşımı almadan gitmiyorum, o günahsız ve de benim dostum” diyor.
Teröristler bu işe şaşırıyorlar,
Ancak yapılan araştırmada bu öğretmenin bölgenin en kuvvetli aşiretine mensup olduğu anlaşılıyor
Aşiretle aralarında çatışma çıkacağından çekinen teröristler,
Öğretmenizi de serbest bırakıyorlar.
Ha! bu arada 7 günlük dağ macerası sırasında yaşananlar.
Hocamızın dini faraziyelerini yerine getirmesine asla izin vermiyorlar,
Saatlerce bazı hain teröristler,
Kafasına kaleşnikov doğrultarak,
”Ölüyorsun” tehditleri altında psikolojik işkenceler yapılıyorlar.
Bu arada giderken de uyarılıyorlar;
“Bir daha istiklal marşı okutur, TÜRK Bayrağını göndere çekersen, gelir seni öldürürüz “diyorlar.
Evet, gönül dostları buraya kadar her şey tüyler ürpertici,
Ve de kimsenin yaşamak istemeyeceği türden.
Esas vahim olan ise işin sonu.
PKK tarafından kaçırılan bu öğretmenimiz,
Geri döndüğünde zamanın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından,
Okula 7 gün gelmediği için,
“MÜSTAFİ” sayılıyor.
Yani görevinden “İSTİFA” etmiş sayılıyor.
Ve bir daha görevine dönemiyor.
Evet, gönül dostları, vatanına sahip çıkmanın, istiklal marşını okutmanın, Türkçe öğretmenin
Devlet nazarında bedeli-ödülü de bu oluyor!
Şimdi bu Hikmet Öğretmenimiz, özel bir okulun müdürü,
Devletten atılınca, özel bir okula geçmiş.
Ne diyelim, Allah insanlarımızı “BASİRETSİZ” devlet yöneticilerinden korusun.
Ve hala o kâbusu karabasan olarak yaşamaya devam eden,
Hikmet Hocamız gibi idealist öğreticileri de başımızdan eksik etmesin.
