Türk Dili Hayranı Gülşehri...
Gülşehri'nin doğum ve ölüm tarihlerini tam olarak bilemiyor. Fakat yaşadığı dönemi, hem kendi eserlerinden, hem de ondan söz eden diğer şairlerin eserlerinden anlaşılıyor. XIII. yüzyılın sonlarında, Kırşehir'de Mevlevi tarikatini tanıtmak için bir tekke kurmuştu. Kırşehir bir gül şehri olduğu için; "Gülşehri" mahlasını almıştır. Asıl adının da, Ahmed mi yoksa Süleyman mı olduğu bugün bile tartışma konusudur.
Gülşehri; Anadolu Selçuklu Devleti'nin son devirlerinde, Sultan Veled, Yunus Emre, Aşık Paşa gibi Türkçe yazıp Türkçe söyleyen şairlerimiz arasındadır. XIII. yüzyılın sonlarıyla XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşadığını bildiğimiz Gülşehri'nin asıl adı; Ahmed'dir. O çağlarda bir bilim ve tasavvuf şehri olarak tanınan Kırşehir'de doğduğu, ömrünün sonuna kadar burada yaşadığı söylenir. Kırşehir'in adı o zamanlar Gülşehir olduğu için Gülşehri adını almış, bu adla tanınmıştır. Gülşehri'nin Kırşehir'de Ahi Evran'dan sonra kurulan Ahilik örgütünün başında bulunduğunu, bu örgütün yayıcılarından olduğunu ve ustası Ahi Evran'in etkisinde kaldığını şiirlerinden öğreniyoruz.
Bir şiirinde:
''Elli yıl ben ansız durmadım
Yazı yaban durgun görmedim..'' diyerek, tam 50 yıl, Ahi Evran'la birlikte kaldığını, onsuz yapamadığını söyleyen Gülşehri, birçok şiirinde onu över.
Gülşehri'nin Ahi Evran hakkında yazdığı bir risaleden başka, Onu Türk Edebiyatının Türkçeci, güçlü bir şairi olarak, tanıtan eseri; ''Mantıkut-Tayr'' olmuştur. Kuş dili anlamına gelen Mantıkut-Tayr, tanınmış mutasavvıf Ferideddin Attar'ın aynı adla bilinen Farsça eserinin Türkçe ye manzum çevirisidir. Ahmed Gülşehri, bir tasavvuf eseri olan Mantıkut-Tayr'ı, daha başka kaynaklardan ve özellikle Mevlana'nın Mesnevi'sinden aldığı hikayelerle süslemiş, kendi tasavvuf görüşlerini de katarak, orijinal bir eser haline getirmiştir.
Gülşehri, Türk diline hayrandır:
Türkçe'nin Farsça ve Arapça dan üstün, tatlı bir uyuşumu olduğunu, bunu belirlemek için de bu eseri yazdığını söyler. Türkçe'ye kucak açışı, onu özlemle bağrına basması büyük yiğitlik, büyük vatanseverliktir. Gülşehri, Yunus Emre ve hemşehrisi Aşık Paşa'yla beraber, bu büyüklüğü göstermiştir.
Kırşehir'in gül bahçelerini çok sevdiğini, gülleri kendine yar eylediğini, bütün sözleri bir yana iterek bülbül gibi gül sözü söylemeyi istediğini anlatan şu şiirler onundur :
''Her gülü kim kendime yar eylerim
Her gice vasfını tekrar eylerim.
Her seher kim gül çemende açıla
Kamudan ilkin bana karşı güle.
Nevbahar oldu kim bülbül söyleye
Aşkını maşukuna şerh eyleye
Kamu sözü gel ki terkeyleyelim
Bülbül gibi gül sözü söyliyelim...''
***
Şiirleri:
Gülşehri'nin "Keramatı Ahi Evren"de iki gazeli, Mantıku't Tayr'da bir gazeli, "Camiü'n Nazair" adlı bir mecmuada da üç siiri vardır.
***
Mantıku't Tayr'dan beyitler:
Bugünkü Türkçe ile;
''Sabah, akşama bu kadar geç ulaşmadı
Bu gece sanki kıyamet günüdür.
Bu gecenin yok mudur ya Rab gündüzü?
Böyle uzun görmedim hiç geceyi.
Riyazette çok geceler geçirdim
Görmedi bu gece gibi uzunun kocalar ihtiyarlar
Bu od ki gönlüme düştü benim
Mum gibi yandı bütün canım ve tenim.''
***
Keramatı Ahf Evren'den:
Bugünkü Türkçe ile;
''Ahi Evren ki Hak'ka ermiş idi
Tanrı'nın didarını görmüş idi.
Dünyada doksan üç yıl kaldı
Aklından ne helal ne haram geçti.
Gönlünü kadın oduna yakmadı
Kimsenin ağzına yüzüne bakmadı.
Müridlerin teninde can idi
Ahilere, beylere sultan idi.
Hz. Peygamberin alemdarıydı
Hz. Ali'nin ise, sevgili dostu idi.''
