PUSUDA 24 SAAT
Gecenin kandili yıldızlar.
Parlak.
Elle tutulacak kadar yakın
Dağlar;
Karanlık güçlerin, karanlık maşalarını gölgelerinde gizleyen dağlar.
Gizemli.
Ürkütücü.
Kahpeler, sessiz.
Kahpeler kalleş.
Dağlar arasına sıkışan Geçimli Karakol’u.
İlçenin adı gibi çukurda.
Asker, huzursuz.
Tetikte bekleyen erlerin gözleri, gölgeler arasından kahpeleri seçebilmek için karanlığı delmeye çalışıyor.
Uzman Çavuş Kamil Çelikkaya, düşünceli
İftardan sonra telefonla konuştuğu ailesinin özlemi var yüreğinde.
Karakola baskın olacağını biliyor.
İçi sıkkın.
Sesli düşünüyor:
“"İlk anda ya sen onlara dalıp kendinle birlikte 5-10 tanesini öldüreceksin, ya da ilk ateşte beklersen onlar seni ve yanındakileri öldürür"
Üst bölgesindeki nöbette olan Çelikkaya, kahpeden korkmuyor.
Korkusu, 3-4 aylık eğitim ile Hakkariye’ye, ateşin ortasına gönderilen ana kuzuları.
Dağlıca’da şehit düşen 12 erin cenazesine katılmıştı.
Baskına uğrayan birliği tanıyordu.
Yan yana dizilen,
Üzerleri Türk bayrakları sarılı 12 fidanın cenazesinin görüntüleri, gözlerinin önünden gitmiyordu.
Bir başka sahne daha geliyordu yaşlanan gözlerinin önüne;
“ operasyonda yakalanan ve üşüyen kahpeye sırtındaki montunu veren daha sonra da Bingöl’de şehit düşen Kahramanmaraşlı er Kemal Özdoğan’ın cenaze töreni “
Savaş olsa, analar bir an düşünmeden kuzularının saçlarına kına yakar,
Vatana kurban gönderirdi.
Birlikte nöbet tutacağı Ordulu Hasan Oktay ile Diyarbakırlı Yaşar Karadağ, nöbet yerindeydi.
Çelikkaya, Ordu’yu çok seviyordu.
Eşi Orduluydu. Ve Ordu’ya yerleşmeyi düşünüyordu.
Hasan Oktay ile sohbetleri, daha çok Ordu üzerine olurdu.
“ Savaş yok, Kahpenin pususu var ” diye düşünürken yüreği daraldı.
Çay içmek için erlerin yanına giderken de,
Uzman Çavuş’un dudaklarından, kendi yazdığı şiir döküldü:
"Konuyorsa dala bölücü leş kargaları dal kesilsin!
Bölücüler şehre kadar iniyorsa dağdan, yol kesilsin!
Eğer ki askerime kurşun sıkıyorsa, kol kesilsin!
Bu vatana ihanet eden baş ise baş kesilsin!
Türk Allah-u Teâlâ’nın kılıcıdır boyun eğmeyentaş kesilsin"
Çukurca’nın çukurundaki Geçimli Karakolu’nu gözlerine kesen kahpeler üç koldan ilerliyordu.
Kayaları siper ederek dağın iki yamacından inenler, karakolun karşısında konuşlandılar.
Sayıca daha az olan ve de el bombaları ile sürpriz baskın yapmayı planlayanlar ise karakola iyice yaklaşmak için sürünüyorlardı.
Karakol, karakol dediğimiz, briket üzeri teneke çatı.
Kar, güneş ve yağmurun yıllarca hamur haline getirdiği barakalar topluluğu.
Uzman Çavuş Kamil Çelikkaya,
Ordulu Hasan Oktay ile Diyarbakırlı Yaşar Karadağ,
Karakoldan 100 metre uzakta üst kule denilen,
Briketten çürük yapının üzerinde kahpelerin saldırısına karşı nöbet tutuyorlardı.
Çelikkaya, gölgeler arasında sürünerek ilerleyen kahpeleri fark edip,
Makineli tüfeği ile karakola el bombaları ile saldırmak isteyenlerin üzerine ölüm kustu.
Uzman Çavuş’un ateşine Ordulu Hasan Oktay ile Diyarbakırlı Yaşar Karadağ destek verdi.
Öncü grup ilk leşlerini verdi.
Karakol teyakkuza geçti.
Üst kule kahpelere göz açtırmıyordu.
Çelikkaya; şehit olacağını anladı.
Cehennemi andıran ateş sağanağı altında eşi Elif’i aradı:
"Hakkınızı helal edin, şuan çatışma halindeyiz ve ateş altındayız. Hainler her taraftan saldırıyor. Ateş altındayız, her taraftan mermiler geliyor, patlamalar oluyor. Allah yardımcımız olsun"
Yamaçlardan ağır silahlar ile inen kahpeler, işin zora girdiğini görünce üst kuleyi ateşe tuttular.
RPG-7’i taşıyan kahpe yere, dirsekleri üzerine yattı.
Diğer kahpeler Üst kule’ye el bombaları atıyor ancak, yoğun ateş nedeniyle kayaları ardından başlarını çıkaramadıkları için hedefi tutturamıyorlardı.
Kahpe, tank, zırhlı araçları imha eden, beton koruganları parçalayan, 40 cm çapında yivsiz çelik bir borudan oluşan RPG-7’in omzuna oturttuktan sonra roketin ucundaki emniyet tapasını çıkartıp, tetiğe bastı.
Üst Kule bir anda ışığa boğuldu.
Briket duvarlar un ufak oldu.
Karşı ateşin kesilmesiyle birlikte kahpeler, işi şansa bırakmamak için el bombaları ile saldırıya geçtiler.
Uzman Çavuş Kamil Çelikkaya, Ordulu Hasan Oktay ile Diyarbakırlı Yaşar Karadağ RPG-7’nin üst kuleye isabet etmesiyle birlikte şehit oldular.
Şemdinli, Çukurca, Beytüşşebap…
Hakkâri’ye bağlı ilçelerden bazıları.
Siirt.
Bitlis.
Tunceli…
Diğer güney doğu il ve ilçelerinin birbirinden farkı yok.
Dağlar şehirleri, ilçeleri, beldeleri kuşatmıştır.
Bölgeyi bilmeyen insanlar için Çukurca’daki bir karakolda verilen 8 şehidin fazla anlamı yoktur.
Görmeden.
Gezmeden.
Yaşamadan.
Sadece haritadan ve uçakla üzerinden geçerken gördüğü bölgelerle ilgili yazarken tüm cehaletlerini sergilerler.
Karakol ve üst kule briketten değil de betondan yapılsa sonuç değişir miydi.
Hayır.
Kuşatılıp, ağır silahlarla saldırıya uğrayan bir karakolun şehit vermemesi mümkün değildir.
Karakollar, kahpeler için hedef halinde.
Önemli olan, karakollara olan saldırıyı önlemek.
Baskın olacağı ile ilgili 40 ihbar geldiği, saldırganların kaç kişi oldukları, nereden saldıracakları biliniyormuş.
İyi hoş da, madem biliniyordu, neden gelmesi beklendi.
Neden yolları kesilmedi.
Neden pusu atılmadı.
Neden gezici timler gönderilmedi.
Neden UzmanÇavuş Kamil Çelikkaya, Ordulu Hasan Oktay ile Diyarbakırlı Yaşar Karadağ RPG-7’lere kurban verildi.
Bölgeyi iyi tanıyorum.
Tercüman Gazetesi’nde çalışırken 4-5 yılım dağlarda geçti.
Güneydoğu’nun her köşesini defalarca gezdim.
Çok değil 7-8 yıl önce kahpeler korkularından inlerinden çıkamıyordu.
Çünkü özel harekâtçılar ve komandolar dağlarda gezici timler halinde dolaşıp, kahpelere pusu atıyordu.
Çünkü bu timler dağlarda onlar gibi yaşamayı öğrenmişti.
25 yıl savaştığı Şeyh Şamil’i yenemeyen Ruslar, çareyi, genç bir teğmeni onların arasına sokar.
Teğmen yıllarca Şeyh Şamil ve arkadaşları ile yaşadıktan sonra Rusya’ya dönüp, ordunun başına geçer ve Şamil efsanesine son verir…
Kahpeler ile savaşanlar cezaevinde ise…
Ülkeyi bölmek için her fırsatta konuşan BDP’liler hakkında soruşturma açılmazsa.
Kahpelerin başı, lüks cezaevinde bir eli yağda bir eli balda yaşıyorsa.
Terör yuvaları yok edilemiyorsa.
Se…ler, sa…lar çok.
Netice, bu kafayla terör önlenmez.
Kahpeler güçlendirilir.
