Altın Sendromu
Fikret Yüksel,
Volkswagen tamir ustası.
Üç yıl önce dünya güzeli bir kızımız ile evlendi.
Şimdiler de baba da oldu.
Delikanlının isim babalığı da benden.
Kendisine koç gibi bir TÜRK ismi koyduk;
“AYBERK”
Buraya kadar her şey güzel.
Ama iyi gitmeyen bir şey var.
Fikret kardeşim, evlilik sırasında düğün masrafları, bütçesini aşınca,
Bir dostundan borç istiyor.
Dostu tamam diyor.
Ancak nakitim yok,
480 gram altınım var, onu al para biriktirdiğinde de altın olarak geri verirsin.
Evet, gönül dostları bu borç,
Fikret kardeşimin tarihi bir hatası oluyor.
Çünkü o zamanlar 12 milyar lira civarında olan bu altın.
Şimdilerde 40 milyara dayanmış.
Ve altın-enflasyon kurbanı Fikret kardeşim şimdi tamirhanede harıl harıl çalışıyor.
Fazla mesai yapıyor,
Pazar günleri bile geç saatlere kadar mesaide.
Borcunu bitirmeye çalışıyor.
Ekstradan çıkan o hiç hesapta olmayan borcu.
***
Himmet Çoban.
Benim yazlık komşum.
İzmir, Manisa, Salihli üçgeninin hatırı sayılır müteahhitlerinden.
Parası pulu bol.
Çalışkan bir TÜRK insanı.
Hikmet Baba ikisi avukat üç kız evlat sahibi,
Ve de bolca torun.
Ancak Himmet Baba bu günlerde bayağı dertli.
Biraz da sıkıntılı.
Bir dost sohbetinde sordum;
“Hayır, olsun ağam derdin ne ola ki?”diye.
Biraz dertli biraz da hüzünlü bir ses tonu ile anlattı;
“Aliciğim be biz aile olarak eşraftanız. Yani sevenimiz sayanımız çok.
Üç kız gelin ettim. Şu anda beş dünyalar güzeli 5 torunum var.
Kızlarımı muhteşem düğünlerle everdim.
İnan kır bahçeleri, salonlar almamıştı.
Düğünlere üç bin kişiye yakın insan geldi.
Bilezikler, beşibiryerdeler, Cumhuriyet altınları havada uçuştu.”
Bunlar güzel şeylerdi.
Şimdi derdim şu;
“Çevremde haftada en az üç düğün oluyor.
Ve çoğu da hatırlı dostlar.
Eh düğüne gidişin de bir bedeli var.
Sana ne getirdiyse onu takacaksın.
Racon böyle.
Yani altın.
Tek fark bize taktıklarında altın bir liraydı.
Şimdi en az dört beş katı.
Yani bir yatırdık,
Beş olarak geri verdik.
Özetle iflaslardayız.”
***
Evet, gönül dostları,
Himmet Beyin durumu bu.
Yakın dostlarım bazen bana danışıyor;
“Param var ne yapayım?”diye
Onlara söylediğim tek şey;
“Altın alma da ne alırsan al” yönündedir.
Çünkü altın almış başını gitmiş.
Korkunç fiyatlara gelmiş.
Altına yatırım yapmak için,
İnsanın ya kafayı yemiş olması,
Ya da dünyadan bir haber olması gerek.
Kuyumcular da zaten dükkânlarında pinekliyor.
Alıcı bir kere hak getire.
Bizim gibi satıcılar ise elindeki altını satabilmek için,
Dükkân dükkân geziyor.
Alan yok.
Satacak olan ise ortada kalıyor.
Çünkü altını satarken bin dereden su getiren kuyumcular,
Aynı altını geri alırken,
Hem fiyatı çok düşük tutuyorlar,
Hem de almamak için birçok bahane üretiyorlar.
Çünkü işlerine öyle geliyor.
Ama net olan kuyumcuların bu günlerde,
Altın satma yönünden sinek avladıkları.
Düğünlerin altın geleneği de değişti.
Davetliler ya zarf içinde dolar veriyorlar.
Ya da basit bir altınla işi geçiştiriyorlar.
Ha bu arada kuyumcu kardeşlerimiz de bir âlem.
Şöyle bir takı altını cumhuriyet falan almaya gidin.
Piyasa fiyatı üç yüz lira olan bir takı altınının her dükkânda farklı fiyatı ile karşılaşacaksınız.
Yani herkes şeytan.
Özetle Bankaların da artık altın satma zamanı geldi.
Kuyumcular itiraz etse de onların elinden,
Onların kazıklarından kurtulmanın tek yolu bu.
