Osmanlıda meşhur kadın şairler...
ÇOĞU İSTANBUL, Trabzon Fıtnat, Saniye, Mahşah ve Amasya Zeynep, Mihri, Hubbi gibi bölgelerde yetişmiştir. İstanbul'un kültür başkenti, Amasya ve Trabzon'un da birer şehzade sancağı ve buna bağlı olarak kendine özgü birer kültür iklimi olduğu düşünülürse, kadın şairlerin yetişmesi için bu coğrafyaların mümbit bir zemin teşkil ettiği fark edilir.
Geleneksel dönemde kadın şairlerin bir kısmının ehl-i tarik olduğu dikkat çeker. Bir kısmı Mevlevi Leyla, Kadiri Sırri veya Nakşi Adile Sultandırler. Aynı anda birden fazla tarike intisabı bulunanlarla da karşılaşılır Şeref, Mahşah. Bu intisab onlara şiir söylemek hususunda daha bereketli ve özgür bir ortam sağlamıştır.
Evlilik hayatlarında çoğunun mutlu olamadığı dikkat çeker. Kimi hiç evlenmemiş ''Mihri, Nakıye'', kimi boşanmış ve tekrar evlenmiş ya da evlenmemiş Leyla, Trabzonlu Fıtnat, kimi de kendilerini mutlu etmeyen bir evliliği sürdürmüşlerdir Fıtnat.
Şiir onlar için bir bakıma mutsuzluklarının hem sebebi, hem neticesi olan bir hitap alanı oluşturmuştur.
Ancak söyledikleri şiir, kısmen Mihri hariç tutulursa, bir kadın kalbinde mevcut bulunabilecek duyguların ifadesi olmaktan ziyade dönem edebiyatının klişeleşmiş mazmunlarıyla terennüm edilen bir erkek kalbinin yansımalarını verir. Rağbet ettikleri şiir türünün daha ziyade gazeller, en çok da nazireler olduğu düşünülürse, Geleneksel dönemde kadın şairlerin, erkek duyarlığı etrafında klişeleşen bir edebiyatın ağırlığı altında varlık gösteremedikleri fark edilir.
Zeynep Hatun:
Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi. 15. Yüzyılda yaşamış bir kadı kızı ve bir kadı eşi. Çağdaşı olan Mihri Hatun ile aralarında latifeler ve karşılıklı şiir söyleşmeleri var. Divanı, Sultan Mehmet adına düzenlendi. Zeynep Hatun, şiirlerinde, kadının isteklerini, açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini anlatır. Zeynep Hatun, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının ''merdane'' olmasını ister. Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular. Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir. Aşık Çelebi, ''Meşairus Şuara'' adlı kitapta, Zeynep Hatun'un yaşamının son döneminde şiiri bıraktığını, inzivaya çekildiğini anlatır.
GAZEL:
''Keşfet nikabını yeri göğü münevver et
Bu alem anasırı firdevs-i enver et
Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri
Anber saçını çöz bu cinanı muattar et
Hattın berat verdi saba yeline dedi
Tez er Hatay'a Çin'i tamam et müseehhar et
Yara yolunda aşk ile derdinden ölenin
Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et
Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın
Divane olma şiirini divan ü defter et''
Zeynep Hatun 1563'de Amasya'da ölmüştür.
''Senin hüsnün benim aşkım senin cevrin benim sabrım
Cihanda dem-be-dem artar tükenmez bi-nihayettir''.
***
Mihri Hatun:
Fatih dönemi şairlerinden olan Mihri Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerindendir. Amasyalıdır. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa olup, 1460 ya da 1461 yılında doğmuştur. Mihri mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya Belayi'dan almıştır.
Dillere destan bir güzelliğin, hayranlık uyandırıcı bir kültür ve birikimin sahibi olmasına rağmen kendisine yöneltilen bütün evlilik tekliflerini geri çevirerek ömrü boyunca bekar kalmıştır.
''Ateş-i gamda kebab oldu ciğer döne döne
Göklere çıktı duhanımla şerer döne döne''
1506 yılında Amasya'da ölen Mihri Hatun'dan geriye eser olarak Divan'ı kalmıştır.
***
Hubbi Hatun:
Hubbi Hatun bir XVI. asır şairi olup Divan şiirinin zirvesini teşkil eden Kanuni dönemini kadın şair olarak temsil etmektedir. Asıl adı, Ayşe olan Hubbi Hatun da Mihri ve Zeynep gibi Amasyalıdır. Kanuni'nin süt kardeşi Şemsi Çelebi'nin Hanımıdır. Bu yakınlık Hubbi Ayşe'nin saraya intisabına zemin hazırlamış, önceleri II. Selim'in, sonra da III. Murad'ın nedimesi olarak saray muhitinde şiiri için gerekli kültür atmosferini bulmuş, zamanın hocalarından dersler almış ve Arapça'yı çok iyi öğrenmiştir. Gazel ve kasideler yazan, Hurşid ve Cemşid adlı üç bin beyti aşkın bir mesnevisi olan Hubbi Hatun 1590 yılında İstanbul'da ölmüştür.
***
Fıtnat Hanım:
Asıl adı; Zübeyde olan Fıtnat Hanım bir şeyhül-İslam kızı olup adı bize kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden birisidir. Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişmiş, edebî muhitlere girip çıkmıştır. Şiirleri kadar nükteleri ve kendisi ile Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet çevresinde teşekkül eden latifelerle de tanınmıştır.
1780 yılında ölmüştür.
''Güller kızarır şerm ile ol gonce gülünce''
mısraı ile başlayan şarkısı çok ünlüdür.
***
Leyla Hanım:
Bir kazasker kızı olan Leyla Hanım, Keçecizade İzzet Molla'nın yeğenidir. Çocuk denecek yaşta evlendiyse de bir hafta üzerine, daha ilk geceden kabalıklarına tanık olduğu eşinden ayrılmıştır. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şairdir. Hazır cevaplığı ve nüktedanlığı ile de tanınmıştır. Leyla Hanım, Mevlevi tarikatine mensup olup Mihri Hatun kadar olmasa da kadın duygularını biraz olsun terennüm etmesiyle ve zamanına göre bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişleriyle dikkat çeker.
Bir Divan'ı vardır. 1847 yılında ölmüştür.
''Pür ateşim açdırma sakın ağzımı zinhar'' mısraıyla başlayan
''Zalim beni söyletme derunumda neler var'' nakaratlı şarkısı çok ünlüdür.
***
Sırri Hanım:
Asıl adı; Rahile olup Diyarbakırlıdır. 1814 yılında kültürlü bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Divan kültürüyle yetişmiş, bir müddet Bağdad'da yaşadıktan sonra İstanbul'a gelmiş, Kamil Paşa konağının şiir-edebiyat sohbetlerine katılmış daha sonra, Kamil paşa ile evlenmiştir. Kızının ölümü üzerine yazdığı içli bir Mersiye ile tanınan Sırri Hanımın bir divan oluşturacak kadar şiiri vardır. Kadiri olan Sırri Hanım 1877'de ölmüştür.
***
Feride Hanım:
Kültürlü bir aileden gelmekte olan Feride Hanım, 1837 yılında doğmuştur. İlk derslerini, Arapça ve Farsça bilgisini babasından almıştır. Hattatlığı da olan Feride Hanım nesih bir Kur'an yazmıştır. Önce eşinin, sonra babasının ölümü üzerine içe kapanık bir hayat sürmüş, 1903 yılında ölmüştür.
