14 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Eyyub Sabri Paşa...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sultan İkinci Abdülhamid Han devri amirallerinden. İsmi Eyyub Sabri olup, Yenişehir civarındaki Urmiye'de doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1890 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

Bayramiye yolu büyüklerinden, ilim irfan sahibi olan hocası İdris-i Muhtefi'nin (r. aleyh) Kasımpaşa'da Kulaksız Camii karşısında bulunan yokuşun alt başındaki kabrinin ayak ucuna defnedildi.

Eyyûb Sabri Paşa, sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında yetişen, çalışkan, alim bir deniz paşasıydı. Bir kısmı henüz basılmayan çok kıymetli eserler yazdı. Basılanlar şunlardır:

''Mir'at-ı Mekke, Mir'at-ı Medine, Terceme-i Şemail-i Şerif, Ahval-i Ceziret-ül-Arab, Şerh-i Kaside-i Banet Süad, Tarih-i Vehhabiyan, Mahmud-üs-Siyer, Necat-ül-mü'minin, Tekmilet-ül-Menasik, Riyad-ül-mukınin, Mir'at-ü Ceziret-il-Arab.''

İlk iki eser ile sonuncusu, Mir'at-ül-Haremeyn ismiyle yazılmış olup, mukaddes Hicaz bölgesi hakkında dini ve tarihi bilgiler İhtiva etmektedir.

Herkes ve bilhassa hacılar için lüzumlu bir kitaptır. Eyyub Sabri Paşa'nın kitaplarında vehhabiler hakkında geniş bilgi vardır.

Ahval-i Ceziret-ül-Arab; Arabistan yarımadası hakkında yazılan coğrafya kitaplarının en kıymetli ve en geniş olanıdır. Büyük İslam alimi, İmam-ı Gazali'nin kelam ilmindeki, Bidayet-ün-Nihaye isimli kitabını Ashab-ül-İnaye ismiyle tercüme edip bastırmıştır.

Bu eserin başındaki beyt şöyledir:

''Tabi-i şer-i şerif olmayanın dünyada

Hali pek müşkil olur Mahkeme-i ukbada.''

***

Eyüp Sabri Paşa'nın Kaleminden Medine'de Receb-i Şerif...

Recebiyye taifesi Yemen, Mekke, Taif gibi sair Arap beldelerinden özellikle Medine-i Münevvere ile aynı coğrafyada olan beldelerde yaşayanların ziyaretçilerinden ibarettir.

Bunların cümlesi çoluk çocuklarıyla beraber birer hecin devesine binerek ve her kabile fertleri birer de bayrak tedarik ederek reislerini önlerine alıp büyük bir şevk ve ihlasla Harem-i Saadet'e dahil ve mertebe-i nebeviyyenin ayağına yüz sürmek yüce şerefine nail oldukları gün naatlar ve salavat-ı şerifeler okuyarak ve bunların meydana getirdiği tabii bir neticesi olan teessür ve huşu hali ile şehre girerlerdi.

Recebiyye ziyaretçileri Harem-i Saadet'e girmeye yaklaştıklarında bir nebze göz yaşı dökerler ki, görenlerin yürekleri kara taş kadar katı olsa bile tuz gibi erir ve öyle bir izdiham ve kalabalık ile vasıl olurlar ki, mukaddes Medine-i Münevvere şehri adeta bu kalabalığı taşıyamayacak, derecelere varır.

Şehr-i tayyibeye girdikleri andan itibaren üç gün üç gece huzur-ı safa-i peygamberide halka olup tevazu ve huşu içinde ardını arasını kesmeyerek Hazret-i Rasûl-i Kibriya'yı sitayişle medh ederek O'nun peygamberliğini içine alan ve O'na layık bir şekilde gayet suzişli kasideler, ilahiler söylerler ve her bir beyyten sonra;

''Merhaban bike Ya Muhammed!

Merhaban merhaban fi merhaban''

nakaratını söyleyip hüngür hüngür ağlarlar.

Mescid-i Saadet-i Harem-i Şerif içinde oluşturdukları bu ulvi atmosferde o kadar feyiz ve maneviyat yüksek olur ki, seyredenlerin Hazret-i Peygamber'e olan muhabbetleri artarak tüyleri ürperir ve her birinin gözlerinden vecd yaşları akar.

Recebiyye taifesinin şehre varışlarının dördüncü günü ki o, günün gecesi Mirac-ı Nebi'dir.

İkindi namazı eda edildikten sonra "Bab-ı Rahme" kapısının bulunduğu alanda güzel süslenmiş bir kürsü konulup üzerine sesi güzel bir zatı çıkarırlar. Bu kişi tahmin edilenin fevkinde bir hüzün ve huşu-ı kalb ile "Miraciyye" bahrini okuyup dinleyenlere muhabbet vecd ateşini aşılayarak kürsüden iner.

Bu mübarek Miraciyye cemiyetine beldenin ileri gelenleri ve orada yaşayan halk da katıldığından bunların cümlesiyle beraber Mescid-i Saadet'in içi dışı ağzına kadar dolar ki âdeta bir mübarek Arafat vakfesine dönüşür. Her köşede mü'minlerin feryad u figanları ta fecre kadar devam eder. Bu cemiyet Peygamber bahçesinin batısında meydana gelirdi. Gerek miraciyye gerekse mevlid-i şerif cemiyetlerinde Mescid-i Saadet haricinde bir çadır kurulur, hazırlanan şerbetler bu çadırdan zevrak adı verilen şerbet tekneleriyle dağıtılırdı.

Cemaat mescidden dağılmadıkça bu çadır o mahalde bulunurdu. Bu her iki cemiyette memurlardan ve ahaliden 2000 kişinin evlerine şerbet gönderilmesi kadim bir adet idi.

Çadır kaldırılacağı zaman meşihat dairesi, Naib-i Harem ve orada görevli bütün ağalara ve sair şahısların evlerine ve ayrıca Asakir-i Şahaneye ve hükümette çalışan memurlarına ve şehrin ileri gelenlerine ikişer üçer zevrak şerbet gönderilirdi ve bunların bütün masrafları tamamen hazine idaresine aitti.

Hz. Peygamber'in ziyaretçilerinin Miraç gecesinde mescid dahilinde sabaha kadar bulunmaları ve ibadet etmeleri geçerli bir kadim gelenekti. Bunlar sabah namazını Şafii imamına uyarak eda ederler, güneş doğduktan yarım saat kadar sonra tekrar hecin develerine binerek memleketlerine avdet ederlerdi.

Halk arasında Recebiyye taifesini geçirmek, yolcu etmek dahi geçerli bir adab idi.

Recebiyye ziyaretçileri şehir surlarının dışına kadar hüzünlü ve kederli aynı zamanda göz yaşları dökerek Medine-i Münevvere'yi terk ederlerdi.

Bu ziyarete halk arasında "Hacc-ı Nebı" denilmektedir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *