Seydi Ali Reis Hatırasından...
''Miratu'l-Memalik''
Cihanın hakanı olan Sultan Süleyman Han, İran seferine çıkmak üzere kışı Haleb şehrinde geçiriyorlardı.Bu sırada beni ansızın Mısır kapdanlığına tayin buyurdular. Vazifem, Basra limanında bulunan Mısır donanmasını alıp Süveyş limanına getirmekti. Basra'da yatan 15 parça kadırgayı Hind denizlerinden aşırıp Mısır'a götürecektim. İşte bu vazife, büyük bir maceraya sebep oldu ve aklıma bile getirmediğim seyahatlere zemin hazırladı. Bu seyahatleri, ''Miratu'l - Memalik'' adını verdiğim bu kitapta anlattım.
''Her kişi ister koya a'lemde ad
Hayr ile ta kim kılaalar anı yad
Sergüzeştim ben dahi zikr etdiğim
Bir du'a ile anılmakdır murad
Yine deryay-ı mihnet eyledi çüş
Mevc-i gam başdan aşıp etdi huruş
Dehr edip afkare kinesini
Garka kasd eldi ten sefinesini''
Şeh-i Rum Roma İmparatoru, Osmanlı padişahlarının Fâtih'ten beri takındıkları unvanlardan biri. ''Rûm'', ''Anadolu, Türkiye'', manalarına da gelmektedir. Yıldırım Bayezid'in takındığı;
''Sultan-ı Iklim-i Rum'' unvanı ve Mevlana hakkında kullanılan ''Mollaay-ı Rum'' bu manadadır.
Kanuni, ''Nahcivân Seferi'' denen 12. sefer-i hümayununa çıkmak üzere mevsimi beklemek için,
8 kasım 1553'ten 9 nisan 1554''e kadar 5 ay, l gün Haleb'de kalmıştır. 1548-49 kışını da vaktiyle Haleb'de geçirmişti.
Mısır veya Süveyş veya Hind kapdanlığı, kapdan-ı deryaya değil, doğrudan doğruya Divan-ı Hümayun'a ''imparatorluk hükümeti'' bağlı bir amirallikti. Kızıldeniz, Umman Denizi, Aden Körfezi, Basra Körfezi, Hind Okyanuyu, bu amiralliğe ait denizlerdi. Seydi - Ali Reis, Murad Reis'in yerine, 6 Aralık 1553'de bu mühim göreve getirilmiştir.
İran seferine çıkmak üzere İstanbul'dan ayrılan Sultan Süleyman Han'ın maiyetlerinde ben de vardım.Bursa Yenişehri'nde iken ramazan bayramı hulul etti. Padişahımızın bayramını tebrik edenler arasında bulundum. Oradan, Orduy-ı Hümayun ile beraber Seyitgazi kasabasına geldik. Daha sonra Konya'ya vasıl olduk. Mevlana Celaleddin Rumi'nin türbelerini ziyaret ettik. Oradan Kayseri'ye vardık. Başlıca Şeyh Evhadüddin Kirmanı, Şeyh Burhaneddin Muhakkik, Şeyh Bahaeddin zade, Şeyh İbrahim Aksarayi ve Davud-ı Kaysari türbeleri ziyaret edildi. Haleb'e gelince de Peygamber Davud ve Peygamber Zekeriya'nın makamlarına yüz sürdük. Peygamberimizin ashabından Sad Ensari ve Said Ensari de Haleb'de gömülüdür. Mübarek Kurban Bayramını, Saadetlü Padişah Hazretleri ile bu şehirde geçirdik.
Hind kapdanı Piri Reis arkadaşım, birkaç yıl önce
30 parça harb gemisiyle Süveyş'ten ayrılmıştı. Bu 30 parça, baştarda, kadırga, kalite ve kalyon nevinden teknelerdi. Piri Bey, Kızıldeniz'i cenuba doğru inmeye başladı. Arabistan'da Cidde limanına uğradı. Yemen kıyılarını gezdi. Babülmendeb Boğazı'ndan Hind denizlerine çıktı. Umman ülkesinde Maskat kalesi önüne geldi. Kaleyi bir müddetten beri ellerinde bulunduran Portekizlilerden fethetti. Hürmüz Boğazı'na girdi. Boğaz üzerinde bulunan Hürmüz adasındaki Portekizlileri kovdu. Basra'ya vasıl oldu. Basra'ya gelir gelmez, Hindistan'ın Diu limanından kalkan büyük Portekiz donanmasının yolunu kesmek üzere geldiğini haber aldı. Ağır ganimetle yüklü gemilerini Basra'da bıraktı. Üç parça gemiyle Süveyş'e dönmek üzere acele Basra'dan ayrıldı. Bahreyn adaları civarında bir kadırgası karaya vurup parçalandı, iki kadırga ile Süveyş'e döndü. Basra beylerbeyisi Kubad Paşa, bahriye sancak beylerinden Ali Bey'e, Basra limanında yatan donanmayı Süveyş'e götürmesini teklif ettiyse de Ali Bey, bu tehlikeli vazifeyi kabul etmedi ve karadan Kahire'ye gitti. Bunun üzerine donanma, Basra'da kaldı ve ekseri gemiler bakımsızlığa uğradı. Bu durum İstanbul'a bildirilince Dîvân-ı Hümayun, Basra Körfezi üzerinde Katıfy sancak beyi olup yeni bir vazife almak üzere Basra'da bekleyen derya beylerinden Murad Reis'e, donanmayı Süveyş'e getirmek emrini verdi.
Ben, denizci bir ailenin çocuğuyum.
Padişahımız Sultan Süleyman Han'ı da 30 yıldan fazla bir zamandan beri tanıyordum. Rodos fethinde, gemide beraber maiyetlerinde bulunmak şerefini kazanmıştım. Bilhassa Barbaros Hayreddin Paşa'nın yanında yıllarca gezdim ve tecrübemi arttırdım. Riyaziyeye dair birkaç eser de telif ettim. Gerek baba, gerek ana tarafım denizcidir, İstanbul'un Fethi'nden beri Galata tersanesi kethudalığı benim büyük babalarımın ve babamın elindeydi. Haleb'de iken Sultan Süleyman Han, Basra'da yatan gemilerin hâlinden bahsederken, bu vazifeyi bana vermek istedi. Fermanlarını alır almaz, 961 yılının ilk günü olan l muharremde Haleb'den Basra'ya doğru hareket ettim. Fırat'ı geçip Urfa şehrine geldim.
Makam-ı İbrahim'e yüz sürdüm. Nusaybin yoluyla Musul'a vardım. Yunus Nebi, Circis Nebi ve diğer makamları ziyaret ettim. Tekrit'e, oradan Samerra'ya uğradım, imam Hadi ve imam Askeri'nin türbelerine vardım. Bağdad'a vasıl oldum.
Yuşa Nebi'yi, İmam-ı azam Ebu-Hanife'yi, imam Musa Kazım'ı, imam Muhammed Takıyy'i, Şeyh Abdülkadir Geylani'yi, Cüneyd Bağdadi'yi, Maruf Kerhi'yi, Şeyh Şibli'yi, Seri'i Sakati'yi, Hallac-ı Mansur'u, Behlul Divane'yi, Şeyh Şihabüddin Sühreverdi'yi ve diğer din büyüklerini ziyaret ettim. Dicle'den sonra bir defa daha Fırat'ı geçtim. Kerbela'ya vardım. Seyyidü's-Şüheda Hazret-i Hüseyin'in makamına yüz sürdüm. Çöl yoluyla Necef'e geldim. Hazret-i Ali'yi ziyaret edip Kufe'ye vardım. Zülkifl Nebi ve Harun'un makamlarını ziyaret ettim. Tekrar Fırat'ı geçip Hille'ye geldim, imam Muhammed Mehdi'nin, Hazret-i Ali'nin kardeşi Akıyl'in makamlarını gezdim. Gene Fırat'ı bir köprüden geçtim.Bağdad'a döndüm. Gemiye binip Dicle üzerinden Basra yolunu tuttum. Medain harabelerinde Tak-ı Kisra'yı ve Kasr-ı Şah'ı gördüm. Amare ve Vasıt yoluyla Şattularab'a girdim. Safer ayının son günü Basra'ya vasıl oldum.
