İstanbul
Parçalı bulutlu
3°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Şeceretür- Rıdvan...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Mekkenin fethedilmesinden önce Hudeybiye'de Peygamber efendimizin Müslümanlardan aldığı Rıdvan beyatı olarak bilinen ve Mekke'nin fethini müjdeleyen olaydır.

Bilindiği üzere hicretin 6. senesinde Allah Rasulü 1400 kadar sahabesiyle beraber Mekke'ye umre yapmak için yola çıktıklarında Mekkeli müşrikler tarafından Hudeybiye mevkiinde durdurulmuş, onları Mekke'ye sokmak istememişlerdi.

Bunun üzerine Hz. Osman (r.a) Mekke'ye görüşmelerde bulunmak üzere elçi olarak gönderilmişti.

Bir süre sonra Hz. Osman'ın (r.a) şehit edildiği haberi yayılmıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz orada bulunan bütün ashabından ölüm beyatı alacağını duyurdu. Bunun üzerine bütün sahabeler birbirleriyle yarışırcasına Rasulullah (s.a.v)'e her halükarda Onunla olacaklarına, kanlarının son damlasına kadar Allah ve Rasulü için çarpışacaklarına dair söz verdiler.

İslam'da önemli bir yeri olan bu hadise, Allah'u Te'ala tarfından ayetlerle taçlandırılarak beyata katılanların hepsinden Allah Te'ala'nın razı olduğu bildirilmiştir.

Sahabenin beyatını bildiren ayet-i kerimede şöyle buyurulur:

"Sana beyat edenler gerçekte Allah'a beyat etmektedirler. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur ve kim Allah'a verdiği sözü tutarsa Allah ona büyük bir mükafat verecektir" (Feth, 10)

ve "Allah şu mü'minlerden razı olmuştur ki,

onlar ağacın altında sana beyat ediyorlardı.

Allah onların gönüllerindekini bildiği için onların üzerine huzur ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi.

Yine onlara alacakları birçok ganimetler bahşeyledi. Allah üstündür, hikmet sahibidir" (Fetih, 19) ayetleri bu olayı anlatmakta ve Cenab-ı Hakkın biat edenlerden razı olduğunu bildirmektedir. Bu ayetlerden dolayı, bu beyata, razılık biatı anlamında; "Biatür-Rıdvan" ve Hz. Peygamberin altında oturduğu ağaca da razılık ağacı anlamında "Şeceretür-Rıdvan" adı verilmiştir.

Yapılan beyatta kalbin iman açısından sükun, huzur ve sadakatinin sonucunun Allah'ın rızasına ve büyük fetihlere doğru hızla yol alma olduğu görülmektedir.

O gün yapılan beyat Mekke'nin putlardan temizlenerek, Allahın beytinin onun istediği şekle getirilmesi sonucunu ortaya çıkarmış, bu günde yapılan beyattaki sadakat, kalplerimizin putlardan temizlenmesi ile oluşacak fetihle sonuçlanacaktır. İnsanlar günahlardan hicret eder ve günahları terk ederlerse onlar için de manevi fetihler müyesser olur.

Muhacir olmak:

Mekke'nin fethi için yapılan sefer esnasında ve Mekke'ye Müslümanların girişindeki şu iki hadise de ders çıkarmamız açısından önemlidir.

Rasûlullah (s.a.v.)'ın amcası Hz. Abbas, müslüman olmuş, fakat müslümanlığını gizleyerek, Mekke'de müşrikler arasında kalmıştı.

Böylece Mekke'deki haberleri gizlice Rasulüllah (s.a.v.)'e ulaştırıyordu. Artık Mekke'de yapılacak iş kalmamıştı. Hicret için Mekke'den çıktı, fakat yarı yolda Fetih Ordusuyla karşılaştı.

Eşyasını çocuklarıyla Medine'ye gönderip O da orduya katıldı. Rasulullah (s.a.v.) Hz. Abbas'ın gelişinden çok memnun oldu.

''Peygamberlerin sonuncusu ben oldum, muhacirlerin sonuncusu da sen!'' diye iltifatta bulundu.

Hz. Abbas'a Muhacir oldun demekle büyük bir payeye ulaştığını müjdeliyordu.

Hicret; bir şeyi terk etmek demektir.

Allah Te'ala'nın yasak ettiği şeyleri terk edip yapmamak da genel manada hicret sayılmaktadır.

Allah için tek vücut olmak:

Fetih esnasında Merru'z-Zahran'dan hareket edileceği sıra Rasulullah (s.a.v.) Hz. Abbas'a;

''Ebû Süfyan'ı yolun dar bir yerine götür, İslam ordusunun ihtişamını görsün'' diye emretti.

Hz. Abbas, Ebu Süfyan'ı, ordunun geçeceği dar bir geçit yerine oturttu. Mücahidler sırayla alay alay Ebu Süfyan'ın önünden geçtikçe Ebu Süfyan'ın yüreği burkuluyor, geçen her kafilenin hangi kabile olduğunu soruyordu.

Hz. Abbas:

''Bunlar Gıfar kabilesi, şunlar Cüheyne…'' diye geçen kabileleri bir bir anlattıkça Ebu Süfyan: ''Şaşılacak şey, bunlarla benim aramda ne düşmanlık var ki, buraya kadar gelmişler'' diye hayretini ifade ediyordu.

Bir ara:

''Ya Abbas, kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da büyümüş!'' dedi.

Hz. Abbas:

''Hayır, bu saltanat değil, nübüvvettir!'' diye cevap verdi.

İslam'daki gaye birliğini en güzel bir şekilde ifade eden bu hadise İslam kardeşliğinin ne büyük bir olgu olduğunu gösterme açısından da önemlidir. Mekke'ye giren kabilelerden hiç birisinin özel olarak Mekkelilerle kabile ve aşiret düşmanlıkları olmamasına rağmen o gün ayrı ayrı kabilelere mensup insanların tek bir çatı altında tek bir gaye içinde orada bulunmaları herkes için bir ders olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam'dan önce bu kabilelerin bazılarının bazılarıyla olan düşmanlıkları nedeniyle bir araya gelmeleri mümkün değilken;

şimdi, İslam için yekvücut olup düzenli olarak, ve saf saf Mekke'ye girmeleri gerçekten daha önce bununla karşılaşmamış olanlar için şaşılacak bir şeydir.

Müslümanlar hangi ırk, hangi kabile ve hangi milletten olursa olsunlar birbirleriyle olan kardeşlikleri Allah ve Rasulü'nün istediği şekilde tesis edildiği ve gayeleri Allah'ın dini, Onun rızası olduğu zaman Mekke'nin fethindeki gibi komutanların en hayırlısı olan Rasulullah efendimizin arkasındaki ihtişamlı İslam ordusu gibi karşısındaki düşmanlardan kimisinin kalbine korku salacak, kimisininkine de islam'ın nur güzelliğinin açılmasına vesile olacak ve i'lay-ı kelimetullah sancağının her beldede ve her kalpte dalgalanmasını sağlayacaktır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *