14 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Gaflet nedir...?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Gaflet, kulun ebedi hayatına zehir saçan manevi bir hastalıktır. 

Onu, en öz tabiriyle;

''Kulun, kendisini yoktan var eden Rabbi'ni unutması'' şeklinde tarif edebiliriz. 

Ayet-i kerimede bu kimseler için şöyle buyrulur:

''Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. 

Onlar yoldan çıkan kimselerdir.'' (Haşr, 19)

Gaflet, anlık zevkler uğruna ebedi bir saadeti felakete uğratmak, fani olan dünya hayatını bakiye, yani sonsuz cennet hayatına tercih etmek hamakatidir. 

Gaflete düşmüş bir kimse, okyanus ortasında dümeni kırılmış bir gemiye benzer ki, hangi girdapta boğulacağı belli değildir. Şu fani hayatta herkes öleceğini bilir. 

Lakin, gaflet perdesini aralayarak öleceğinin idraki içinde ve tam bir kalbi teyakkuz halinde yaşayabilen acaba kaç gönül vardır?

Şöyle bir kıssa nakledilir:

Dükkanı şehrin çıkış kapısında bulunan bir bakkal varmış. O kapıdan ne zaman bir cenaze çıksa yanında bulundurduğu testiye bir meyve çekirdeği atar ve bir ay sonra da onları sayarak;

''Bu ay şu kadar kişi testiye düştü!'' dermiş.

Ecel bir gün onun da kapısını çalmış. 

Epey bir zaman geçtikten sonra, ölümünden habersiz bir dostu kendisini ziyarete gelmiş. 

Onu göremeyince de komşularına:

''Burada oturan bir bakkal vardı; ona ne oldu?'' diye sormuş. 

Oradakiler de hep bir ağızdan şu cevabı vermişler:

''O da testiye düştü!..'' derler.

Ecel denilen o testiye düşmeyecek bir insan yoktur. 

Fakat insanoğlu, ekseriyetle çevresindeki insanların birer birer dar-ı bekaya göç edişlerini seyreder de, yine de gafleti sebebiyle ibret alamaz, kendini dâima ölümden uzak görür… 

Aslında insan, ömrü boyunca sayısız kere ölümle yüz yüze gelmektedir. 

Nitekim yaşanan hastalıklar, beklenmeyen sürprizler, meydana gelen felaketler, hayatta her an mevcud olan, fakat insanın gaflet ve acziyeti sebebiyle çoğu kez habersiz olduğu nice hayati tehlikeler, ölümle insan arasında çok ince bir perde olduğunun bir göstergesir.

Gafil bir kimse, hayatı nefs gözlüğüyle seyrettiğinden, bir gün mutlaka karşılaşacağı ölüm, diriliş, hesap, sırat gibi zor menzilleri unutur. İlahi nimetler karşısında nankörlük ederek pervasızca günahlara dalar. 

Cehalet, şehvet, ihtiras, kibir, gurur, cimrilik ve öfke gibi hamakat manzaraları sergiler. 

Kalbi gafletle perdelenen gönül, hakikati idrak edemez hale gelir. Bu sebeple büyükler, üç sıfatla muttasıf olan insanların asla Hak dostu olamayacaklarını bildirmişlerdir. 

Derin bir gafletin neticesi olarak kişide hâsıl olan bu üç vasıf; ''cimrilik, kibir ve ahmaklıktır.'' 

Cimri insan, kendisine ahiret sermayesi yapmak üzere emanet olarak verilmiş olan malı kendisinin olduğunu zannetme gafletine düşer. 

Gerektiği yere infak etmez. Onların bu durumu, ayet-i kerimede şöyle haber verilir:

''O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuştur. O, malının kendisini ebedî kılacağını zanneder. Hayır! And olsun ki o, Hutame'ye yüreklere işleyen, tutuşturulmuş sarıcı bir ateşe atılacaktır.'' 

(el-Hümeze, 2-4)

Dünya hayatını gaflet içinde ziyan edip ahiret için hazırlıkta bulunmayanların karşılaşacakları muamele, hadis-i şerifte de şöyle bildirilmektedir:

''Kıyamet gününde ademoğlu adeta bir kuzu gibi getirilip Allah'ın huzurunda durdurulacak ve Allah Te'ala ona şöyle buyuracak:

''Sana bolca nimet verdim, mülk verdim, bu kadar lutuf ve ihsanda bulundum. Buna karşılık sen ne yaptın?''

''Ya Rabbi biriktirdim, artırdım, olduğundan daha fazla bir hâlde geride bıraktım. Beni dünya'ya geri gönder de onu Sana getireyim.'' diyecek. 

Allah Te'ala şöyle buyuracak:

''Haydi bana önceden ahirete gönderdiklerini göster.''

''Ya Rabbi onları biriktirdim, artırdım, olduğundan daha fazla bir hâlde geride bıraktım. Beni dünya'ya geri gönder de onu Sana getireyim.'' diyecek.

Zira bu kul, önceden hiçbir hayır göndermemiştir. İşte bu sebeple de cehenneme düçar olacaktır.'' (Tirmizi, 6/2427)

Kibirli insan, Cenab-ı Hakk'ın ''Kibriya'' sıfatından hisse almaya çalışır ve bunun için de kahra uğrayanlardan olur. Kur'an-ı Kerim, kibre düştükleri için ilahi kahra uğrayan İblis, Karun ve Bel'am bin Baura'yı bizlere misal olarak zikretmektedir. 

İblis, kibrinden dolayı Allah ile cidale kalkıştı. 

Adem hakkında, ''Ben ondan üstünüm.'' dedi, kahroldu gitti. (A'raf; 12; Sad, 76)

Kârun, zekatını hesap edip tahsil etmek isteyen Hazret-i Masa'ya karşı çıktı, tavır koydu ve büyüklenerek:

''Bu hazineleri ben kendi ilmimle kazandım.'' dedi. O hazinelerin, Rabbinin lutfu ve imtihanı olduğunu unuttu. Güvendiği ve sığındığı hazineleriyle birlikte yerin dibine gömüldü. (el-Kasas, 81-82)

İmam Şafii Hazretleri'nin buyurduğu gibi:

İki husus için tabibin yapabileceği bir şey yoktur: ''Ahmaklık ve yaşlılık...''

Ahsen-i takvim üzere, yani en güzel bir yaratılışla var edilen bir kulun gaflet deryasına dalarak çıkmaz sokaklarda ömrünü heba etmesi, insanlık şeref ve haysiyeti adına ne kadar hazin bir aldanıştır. 

Hüdayi Hazretleri, bu aldanışa düşenlere şöyle seslenir:

''Hakkı koyup batıla meyl ü muhabbet neden?

Tabi-i şeytan olup fitne ve şirret neden?

Mülk-i Süleyman ile taht-ı İskender hani?

Bildin ise bunları, faniye rağbet neden?''

 

DUA...

''Ya Rabbi! Biz kullarını gafillerden eyleme. 

Cümlemizi, kalpleri Allah'ın zikri ile huzur bulan, Allah'a kulluk idrakini gönüllerinde daima canlı tutan salih kullarının zümresine ilhak eyle!''

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *