31 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
3°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Şaire Leyla Hanım...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Moralı zade Leyla Hanım olarak, bilinen Leyla Hanım, Kazasker Moralı zade Hamid Efendi'nin kızıdır.İstanbul'da dünyaya gelmiştir.

Doğum tarihi bilinmemektedir.

İlk edebiyat eğitimini, İzzet Molla diye bilinen dayısı Keçecizade Mehmet İzzet'ten almıştır.

Gençliğinde bir evlilik tecrübesi yaşadığı ve düğün gecesi eşinin, kendisini saydırmak ve kendisine hizmete alıştırmak maksadıyla, kolundaki üzeri nohut yakılı yarayı temizlemesini istediği ve bunun üzerine Leyla Hanım'ın odayı terk ederek, bir daha da geri dönmediği bazı kaynaklarda anlatılmaktadır.

Daha sonra bir başkasıyla da evlenmeyen Leyla Hanım, 1847 tarihinde vefat etmiş ve Galata Mevlevihanesi bahçesine defnedilmiştir.

Fıtnat Hanım müstesna, klasik ekolün şair hanımlarının en büyüğü şüphesiz Leyla Hanım'dır. Osmanlı şiirinin son klasik döneminin hitamında, kadim şekiller ve hayaller üzerine, güneşin ufukta kaybolurken İstanbul semalarından Asya tepelerine son bir ışık göndermesi gibi, son bir parlaklık veren şiirleriyle oldukça şirin ve ilginç bir şahsiyet olarak durmaktadır.

Divan sahibi bir şairimizdir:

Yaşadığı çağa göre çok rahat davranan ve hatta şiirlerinde aykırı sayılabilecek ifadeler kullanan ve ifadelerinden dolayı, zaman zaman hakkında olumsuz şeyler de söylenen Leyla Hanım, çok yönlü bir edebi kişiliğe sahiptir.

Leyla Hanım'ın hac ya da umre için gittiği sırada

Hz. Peygamber'in mübarek ravzasını ziyaret ettiği, orada günahlarına tevbe ettiği ve bir daha işlemeyeceğine karar verdiği, ancak geri döndükten sonra bazı nefsani arzularını kontrol edemediği ve sözünü tutmakta zorlandığı, duygu dolu şu ifadelerinden anlaşılmaktadır:

''Heva'yı nefsime tabi' pek çok günah etdim

Huzura kangı yüz ile varayım ya Resula'llah

Harim-i ravzana sürmüş iken ru'yı siyahım vah

Yine cürm ü günaha mübtelayım ya Resula'llah''

LeylaHanım, divanında besmeleden sonra yer almış olan şu ilk kıtasında da, dağınık sözlerini bir araya getirerek bir divan teşkil etmek istediğini, günahkar bir kul olmasına rağmen bu hususta Allah'ın yardımını umduğunu ifade etmekte ve Hz. Peygamber için na'tlar yazmayı da nasip etmesini dilemektedir:

''Elfaz-ı perişanımı cem' etmek için

Tevfikin umar 'abd-i siyeh-ruyaRab

Divanına da rehber edip tevfikin

Kıl na't-i habibinde suhan-guyaRab.''

LeylaHanım nezdinde, dostluğun önemi çok büyüktür:

Dostlar incitilmemeli ve hatta incinmelerini mümkün kılacak davranışlardan kaçınılmalıdır.

Bu gelip geçici alemde gerçek zerafet böyle olmalıdır. Onun bu konuda, nasihat niteliğindeki şu beytinin değeri hiç kaybolmayacaktır:

''İncitme sen ahbabını incinmeye senden

Bu 'alem-i fanide zerafet budur işte.''

***

Şeref Hanım:

Kendisinin Hz. Peygamber soyundan olduğunu söylemekte, Kerbela'da Hz.Peygamber'in torunu

Hz. Hüseyin'i şehid ettikleri için, Yezid ve soyuna la'net etmektedir:

''Ben evlad-ı Rasul'üm tabe-mahşer

Yezid'e ehline ensabına etba'ına la'net''

Şeref Hanım bu beyitte de insanın gönülleri ma'mur etmek için çalışması ve Allah'ın evi sayılan kalbi kırmaktan korkması gerektiğini güzel bir şekilde ifade etmektedir:

''Yapmağa sa'y et gönül yıkma Huda'dan kıl hazer

Mülkünü elbette sahib-hane viran istemez''

Şeref Hanım'ın, yaşadığı dönemin maddi ve manevi zorluklarına rağmen hacca gitmeyi ve Hz. Peygamber'in mübarek ravzasını ziyaret etmeyi çok arzu ettiği, gidemediği yıllarda çok üzüldüğü,

hacca gitmesi mümkün olursa geri dönmek bile istemediği; orada;

Hz. Peygamber'in diyarında ölmek istediği bazı na'tlarından anlaşılmaktadır:

''Eşiğin görmeğe bin canım olsa eylerim kurban

O rütbe hadden aşdı intizarım ya Resula'llah

Ölür isem gubar-ı ravzana yüz sürmeden ta haşr Döğünsün taş ile seng-i mezarım ya Resala'llah

Gidip huccac ben kaldıkça fart-ı ye's ile guya

Kopar başıma her yıl bir kıyamet yaResula'llah

Ne denlü arzu-mendim bilirsin görmege ravzan

Sana takrire halim var mı hacet ya Resula'llah Huzarunda fedadır maksadım bu can-ı müştakı Gidersem istemem bi'llahi 'avdet yaResula'llah''

***

Şeref Hanım'ın dileğinin kabul olduğunu ve hacca gittiğini şu ifadelerinden tahmin etmekteyiz:

''Senin ferraşın olmaklık dilerken Hakk'a hamd olsun

O  devlet ölmeden oldu müyesser yaResula'llah

Güruh-ı bende-gan içre hezaran minnet Allah'a

Benim de namım oldu kayd-ı defter ya Resula'llah

Kemend-i nefs ü şeytana şikarım ya Resula'llah

Eşiğin görmeğe bin canım olsa eylerim kurban

0 rütbe hadden aşdı intizarım yaResula'llah

Ölür isem gubar-ı ravzana yüz sürmeden ta haşr

Döğünsün taş ile seng-i mezarım ya Resula'llah

Senin evsafını kabil midir etmek Şeref ifa

Ne çare elde yokdur ihtiyarım ya Resula'llah''

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *