Türk Toplumunda Yardımlaşma...
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de; ''Hayır işleyiniz ki kurtuluşa eresiniz'' buyurarak bizi hayır işlemeye çağırmış, Peygamber Efendimiz de; ''İnsanların en hayırlısı, insanlara yararlı olanıdır.'' buyurmuştur.
Kur'an-ı Kerim'in bu çağrısına ve Peygamberimizin tavsiyelerine uyan müslümanlar İslam'ın ilk yıllarından itibaren hayır işlerinde yarışmışlar ve insanlığa hizmet veren pek çok kuruluş meydana getirmişlerdir.
Bu kuruluşlardan biri de vakıflardır:
Vakıf; ''Allah rızası için malını insanların hizmetine vermektir. Vakıf, Allah rızası ve insan sevgisine dayanır.''
Böyle yüksek duygularla malını vafkfedenler, öldükten sonra da hayırla anılırlar ve yaptıkları fedakarlığın mükafatını ahirette fazlasıyla alırlar.
Cami, okul, hastane, çeşme gibi insanlara yararlı eserler bırakanlar, hergün çok sayıda müslümanın duasını alırlar.
Nitekim Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
''İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyden dolayı kapanmayıp sevap yazılmasına devam edilir.''
Bunlar:
Sadaka-ı cariye; ''öldükten sonra devam eden hayırlı eser yararlı bir ilim ve kendisine dua eden evlat''
Bize hayır işlemeyi tavsiye eden Sevgili Peygamberimiz, ihtiyaç sahipleri için arazi vakfederek müslümanlara örnek olmuştur.
Peygamberimizin ve O'nun seçkin ashabının yolundan yürüyen müslümanlar, hayır hususunda birbirleri ile yarıştılar ve İslam dünyasının her tarafında sayısız eserler meydana getirdiler.
Türk Milleti özellikle, Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde, yurdun her tarafında;
İbadet yerleri olarak camiler, mescidler,
Öğretim kurumları olarak, medreseler, okullar, kütüphaneler,
Sağlık hizmetleri için, darüşşifalar hastaneler,
Yolcuların barınması ve dinlenmesi için kervansaraylar,
Su ihtiyacının karşılanması için çeşmeler,
Açlara, yoksullara, öğrencilere ve yolculara yemek dağıtmak için imaretler,
ve daha nice sayısız eserler meydana getirdiler ve insanların hizmetine sundular.
SURİYE HLKINA YAZIK OLDU:
Cuma namazının edası için Yeni Cami'ye gittim.
Caminin meydanında Suriyeli çocukların yalın ayak, o soğukta halktan para istediklerini gördüm.
Belkide karınları aç...
Hemen boş bir banka oturdum, yıllar öncesine döndüm. Sene 1960-61.
Sabah namazına dakikalar kalmıştı. İlk defa Şama geldim. Osmanlıdan kalma kapalı çarşıya girdik ve Emevi Camisinin minarelerinden sala sesler arşa yükseliyordu.
Aman yarabbi, Şam diyarı en büyük sahabilerin medfun olduğu şehirlerden biri... Yüce Osmanlının Şamı Şerifi...
O güzelim diyar, bugün harabe haline geldi..Eevler yıkıldı, eserler kayboldu. İnsanlar perişan halde yerlerini yuvalarını terkettiler...
Kim derdiki o asil müslümanların çocukları İstanbulda bir ekmek parası isteyecek...!
Hem de kanı beş para etmeyen bir yönetici diktatör yüzünden.
EY PETROL ÜLKELERİ NEREDESİNİZ:
Yüce Osmanlıyı örnek alın. Hiçmi vakfınız yok..?
Milyarlarca dolarınız Avrupa Bankalarında yatarken bu kardeşlerimize neden kucak açmıyorsunuz...?
Avrupalılar, müslümanların bu şekilde katledilmesini zevkle izliyor..
Ekranlarda görüyoruz, Hama, Humus, Halep, Şam ve diğer şehirler yele bir oldu.
Hiçbir müslümanım diyen ülkeden bir ses çıkmıyor. Suriyede öldürülen masum insanlar; hangi suçundan dolayı öldürülüyor...!
Allah'ım; hikmetinden sual olunmaz ama, Merhum Akifin de söylediği gibi;
''Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir''.
Artık söyleyecek bir sözüm yok.
Allah, bu müslümanların yardımcısı olsun..
