Gövdem ikiye bölünür, ümmet toprağı bölünmez diyen II.Bayezidi Han Veli...
Küçük yaştan itibaren büyük bir ihtimamla yetiştirilmiş, henüz yedi yaşında iken Hadım Ali Paşa'nın nezaretinde Amasya valiliğine tayin edilmiştir.
Böylece üstün bir devlet adamı olarak yetiştirilmesi sağlanmıştır.
II.Bayezid Han, üstün bir devlet adamı olduğu gibi, aynı zamanda san'atkar bir mizaç ve şahsiyete de sahipti. Bestekar, şair ve hattat olarak da temayüz etmiştir.
O, Osmanlı sultanlarının en alimlerinden biridir.
Birçok hayır müessesesi kurarak, asıl tahtını, ahlak, fazilet ve adalet dolu idaresiyle halkının gönlüne kurmuştu.
Bu yüzden kendisine; ''veli'' sıfatı verilerek,
''Bayezid-i Veli'' diye anılagelmiştir.
Şiirlerini, ''Adli'' mahlası ile yazardı.
O'nun gönül derinliğini ve marifetullaha olan iştiyakını ifade eden şiirlerinden iki beyti şu şekildedir:
''Hudaya, hudalık sana yaraşır,
Nitekim gedalık bana yaraşır..
Çü sensin penahı, cihan halkının,
Kamudan sana iltica yaraşır…''
''Ey Allah'ım, sana ilahlık layık olduğu gibi, bana da senin yolunda ve huzurunda kölelik layıktır.''
''Zira bütün cihan halkının sığınağı olan Mevla sensin..
Bu sebeple bütün yaratılmışlara, ancak sana sığınmak yaraşır.''
Bayezid-i Veli, 1481 yılında padişah olduktan sonra, saltanatının ilk 14 yılını kardeşi Cem Sultan ile uğraşmakla geçirdi.
Bu durum da, hıristiyanlık alemine karşı belli ölçüde atıl davranmasını icab ettirdi. Cem Sultan, Bayezid Han'a:
''Ülkemizi ikiye bölelim, yarısında sen hükümdar ol, yarısında ben olayım!.'' diye teklif etti.
Bayezid-i Veli ise:
''Kardeşim, vatan ümmetin malıdır.
Devlet gücünü kaybeder. Neticede güçsüz beyliklere döneriz.
Bu büyük bir vebal olur. Gövdem ikiye bölünür, ümmet toprağı bölünmez!.'' diyerek, bu teklifi reddetti.
Ağabeyinin hikmet dolu nasihatlerine ve makul tekliflerine razı olmadı. Bunu sitemkar bir şiirle de ona bildirdi:
''Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan;
Ben kül döşenem külhan-ı mihnette, sebeb ne?..''
Sen, gül gibi döşeklerde huzur içinde sürur ve şevk ile yatarken, benim sıkıntı külhanında yanarak kül döşenmemin sebebi nedir?
Kamil ve muttaki bir kimse olan II. Bayezid de, kardeşinin ihtiras dolu bu sualine, ona ilahi takdiri hatırlatıcı ve yanlış hareketten ikaz edici manzum bir mukabelede bulundu:
''Çün ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet,
Takdire rıza vermeyesün böyle sebeb ne?.
Haccü'l-Harameyn'im deyüben dava kılursun;
Ya saltanat-ı dünyeviye bunca taleb ne?..''
Ey kardeşim! Devlet, bize ezelde nasib kılınmışken senin takdire rıza göstermemenin sebebi nedir?
Sen iki mübarek belde olan Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'nin hacısıyım diye iftihar ediyorsun, fakat şu dünya saltanatına olan ihtirasın nedir?..
Bundan sonra Cem Sultan, şövalyelerin üstad-ı azamı Pierre d'Aubusson'un nazik bir dille davetine aldanarak, Rodos'a gitti. Karşılıklı imzalanan anlaşmaya göre Cem, istediği zaman adadan ayrılabilecekti. Lakin Rodos şövalyeleri, sözlerinde durmadılar ve O'na bir nevi esir muamelesi yaptılar.
Cem Sultan'ın bu suretle Rodos şövalyelerine sığınması, kendisinin ve ümmetin bağrına saplanan bir hançer gibi büyük bir hata ve talihsizlik oldu.
Batı fütuhatına engel teşkil etti. Hatta, Roma'nın fethine zemin hazırlayacak olan Otranto Kalesi elden çıktı.
Cem Sultan'ı nazikçe elde eden şövalyeler, bir müddet sonra onu köle satar gibi belli bir meblağ karşılığında Papalığa devrettiler.
Papalık da, Cem'i haçlı seferlerinde kullanmak hevesine kapıldı.
Bu durumda, Cem'i kullanmak sureti ile Osmanlılar'a karşı bir haçlı seferi açamayacağını anlayan Papa İnnocent-VIII, O'na hıristiyanlık teklifinde bulundu.
Bu teklif, Cem Sultan'a çok ağır geldi. Mahzun oldu. Papa'ya:
''Değil Osmanlı saltanatını, bütün dünyayı verseniz dinimi değiştirmem!..'' dedi.
Cem Sultan, dinini her şeyin üzerinde tutmaktaydı. Allah ve Rasulü'ne olan muhabbeti sonsuzdu.
Onun hac ibadetini yaptıktan sonra yazdığı şu beyti, bu hakikati açıkça ifade eder:
''Kabetullah'a varup bir kez tavaf eylediğin,
Bin Karaman, Bin Acem, bin memleket-i Osman'dur..''
Ey gönül! Sultan olamadım diye üzülme! Senin Allah'ın beyti olan Kabe'ye varıp bir kez tavaf etmen, bin Karaman, bin Acem ve bin Osmanlı memleketine bedeldir…
Diğer yandan haçlılar tarafından İslamiyet aleyhine kullanılmak istendiğini anladığı zaman Cem Sultan'ın Cenab-ı Hakk'a yaptığı niyaz, ondaki dini kemali göstermeye kafidir. O, İslamiyet aleyhinde kullanılma ihtimalinden bile tir tir titriyor ve Rabbine şöyle yalvarıyordu:
''Ya Rabb! Kafirler eğer müslümanlığa zarar vermek için beni alet etmek istiyorlarsa, bu kulunu daha fazla yaşatma! Ruhumu bir an önce dergah-ı izzetine al!..''
Onun bu duası müstecab oldu ki, otuzaltı yaşında Napoli'de vefat etti. Vefat ederken yanındakilere şu vasıyeti yaptı:
''Benim ölüm haberimi mutlak bir surette her tarafa duyurun! Bunu mutlaka yapın ki, kafirlerin müslümanlar üzerinde benim vesilemle oynamak istedikleri oyunlar nihayet bulsun! Bundan sonra ağabeyim Sultan Bayezid'e varın. Rica eyleyin ki, ne kadar zor olursa olsun benim cesedimi vatana aldırsın.. Kafir bir memlekette gömülmeyi istemiyorum. Şimdiye kadar ne oldu ise, oldu.
Sakın bu ricamı reddetmesin!. Lutfedip bütün borçlarımı ödesin.. Borçlu olarak huzur-i ilahi'ye gitmek istemiyorum.
Ailemi, çocuklarımı ve bana hizmet edenleri afvetsin. Hallerine göre memnun etsin..''
Ağabeyi Bayezid Han da bu vasıyeti yerine getirdi.
İstanbul'un yedi tepesinden biri üzerine oturtulan o muhteşem Bayezid Camii'ni, mimar Kemaleddin'e inşa ettirdi.
Bu caminin temeli, 1501 senesinde atılmış, külliyesi ile beraber beş senede tamamlanmıştır.
Evliya Çelebi, Seyahat-name'sinde Bayezid Camii hakkında pek çok malumat kaydeder.
Şöyle ki:
''Mimarbaşı, kıble hususunda tereddüd edince, Sultan Bayezid Han:
''Şu anda ayağıma bas!.'' der.
Mimarbaşı, ayağını basınca, Kabe-i Muazzama'yı karşısında görür. Sultan Bayezid-i Veli'nin ayaklarına kapanır. Böylece kıblenin istikametini belirlemiş olur.''
Fakir işçi, sırrının ortaya çıkmasından mahcup bir şekilde:
''Benim malım-mülküm yok! Bu sebeple şu fani dünyada murad ettiğim gibi maddi bir hayır yapamadığım için daima mahzunum.
Hiç olmazsa bu câmînin inşâatında para almadan çalışayım da gönlümü ferahlatıcı bir hayır işlemiş olayım diye düşündüm…'' dedi.
Bu gönlü zengin fakire dediler ki:
''Efendi burası padişah hayratıdır. Bunun için çalıştığını alacaksın. Sen burada bedenen çalış, fakat hakkını da al ve dilediğin yere ver!..''
İbadete bir cum'a günü açılan camide, ilk namazı
II. Bayezid Han kıldırmıştır.
