Huneyn Savaşı...
''And olsunki, Allah size birçok yerlerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği, fakat bir faydası da olmadığı, yeryüzünün bütün genişliğine rağmen size dar gelip de bozularak gerisin geriye döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti."
(Tevbe; 25-26)
Huneyn, Mekke ile Taif arasında, Mekke'ye yaklaşık 16 km. mesafede bir vadidir.
Cahiliyet devri Arap şairlerinin şiir müsabakası yaptıkları "Zü'l-mecaz" panayırı da bu vadi kanarında kurulurdu. Huneyn Savaşı, Mekke'nin fethinden on altı gün sonra; 6 Şevval Cumartesi bu vadide Hevazin Kabilesi ve müttefikleriyle yapıldı.
Savaşın Sebebi
Hevazin, Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biriydi. Mekke'nin güney doğusundaki dağlarda yaşıyorlardı.
Mekke müslümanlar tarafından fethedilmiş, Kabe'deki bütün putlar kırılmıştı.
Hevazin kabilesi bu durumdan endişeye düştü.
Tedbir alınmazsa, aynı hal bir gün kendi başlarına gelebilirdi. Kabile başkanı genç şair Avf oğlu Malik'in teşvikiyle hemen savaş hazırlığına başladılar.
Taif'te bulunan Sakif Kabilesi de bunlarla birleşti.
Bu iki büyük kabile; Peygamber Efendimizin süt annesi Halime'nin mensup olduğu Sa'd Oğulları gibi bazı küçük kabileleri de ittifakları içine aldılar. Böylece 20 bin kişilik bir kuvvetle Huneyn Vadisi'nde toplandılar.
Düşman Üzerine Yürüyüş
Rasulüllah (s.a.v.) Mekke'de şehrin idaresini düzenlemekle meşguldü. Düşmanın Huneyn'de toplandığını öğrenince, Mekke'de Esid oğlu Attab'ı kaymakam bırakarak, 12 bin kişilik bir kuvvetle derhal düşmana karşı harekete geçti.
Bu kuvvetin; l0 bini, Mekke'nin fethi için Medine'den gelen mücâhidler, 2 bini ise, Mekke'nin fethinden sonra müslüman olan Kureyşlilerdendi.
Ayrıca bunlar arasında 80 kadar da henüz müslüman olmamış Mekkeli müşrik vardı.
Müslüman ordusu gerek sayı, gerek silâh ve teçhizat bakımından mükemmeldi. Şimdiye kadar hiç bu kadar mükemmel bir orduları olmamıştı.
Bu durum müslümanların bir çoğunu gururlandırıyor, "artık bu ordu yenilmez, " diyorlardı.
İki ordu Huneyn vadisinde karşılaştı.
Müslüman ordusu Huneyn'e sabah karanlığında ulaşmış, vadinin alçak kısımlarında yer alabilmişti. Düşman kuvvetleri ise buraya önceden gelmişler, yüksek kısımlara ve en elverişli yerlere yerleşerek pusu kurmuşlardı.
Pusaya düşünce
İslam ordusunun öncü kuvveti, yeni müslüman olan Mekke'lilerle Süleym Oğullarından meydana gelmişti. Velid oğlu Halid'in komutasında sabah karanlığında pervasız ve tedbirsizce ilerlerken, pusuya düşdüler. Ansızın karşılaştıkları ok yağmuruyla dağılıp geri çekildiler.
Alaca karanlıkta her taraftan düşman hücuma başladı. Öncü kuvvetlerdeki çekilme, gerideki birliklere de sirayet etti. Müslümanlar daracık vadide, yamaçları tutmuş olan düşmanın ok yağmuru altında neye uğradıklarını anlayamadılar.
Şaşırıp birbirlerine girdiler. Umumi bir panik başladı. Böylece o yenilmez sanılan mükemmel ordu, daha savaş başlamadan dağıldı, herkes kaçmağa başladı.
Ancak Rasulüllah (s.a.v.) bindiği katırı düşmana doğru sürüyordu.
Sağında amcası Abbas, solunda amcazadesi Haris oğlu Ebu Süfyan, katırın dizginlerini tutarak, ilerlemesine engel olmağa çalışıyorlardı.
Rasulullah (s.a.v. ) etrafında, Hz. Ebu Bekir,
Hz. Ömer, Hz. Ali, Üsame...gibi, ashabın ileri gelenlerinden ancak 80-100 kişi kalmıştı.
Bu ani bozgun, yeni müslüman olanlardan, henüz imanı zayıf kimselerin gerçek düşüncelerini ortaya çıkarıvermişti.
Ebu Süfyan manalı bir tebessümle
Artık bu bozgunun denize kadar önü alınamaz, demişti. Kelede:
Bugün sihir bozuldu, diye haykırmış, henüz müşrik olan kardeşi Safvân:
Sus, ağzın kurusun, bana Hevazinden biri hakim olacağına Kureyş'den biri olsun, diyerek kardeşini azarlamıştı?
Uhud Savaşında öldürülen Ebu Talha'nın oğlu Şeybe ise:
Bugün Muhammed'den intikamım alınıyor, diyecek kadar ileri gitmişti.
Mekke'de bile:
Muhammed ölmüş, ordusu dağılmış, Arablar eski dinlerine dönecekler, diye söylentiler çıkmış, Rasulüllah (s.a.v.) kaymakam bıraktığı Attab b. Esid:
Muhammed ölmüşse, Allah bakidir, şeriatı duruyor, diye halkı teskine çalışmıştı.
Rasulüllah (s.a.v.)'in Metaneti ve Düşmanın Hezimeti
İşte böylesine tehlikeli bir anda Hz. Peygamber (s.a.v.), metanetle yerinde durup, kaçıp dağılan müslümanlara:
''Ey Allah'ın kulları! Buraya geliniz. Ben Allah'ın Peygamberiyim, bunda yalan yok!
Ben Abdülmuttalib'in torunuyum, diyordu.''
Sonra Rasûlüllah (s.a.s.)'in emriyle Hz. Abbas gür sesiyle haykırdı:
"Ey Akabe'de biat eden ensar! Ey, Şecere-i Rıdvan altında, geri dönmemek üzere biat edip söz veren ashab! Muhammed (s.a.v.) burada. O'na doğru gelin.''
Abbas'ın sesini duyanlar, derhal; "Lebbeyk, lebbeyk" diyerek geri dönüp geldiler.
Ya Evs, Ya Hazrec diye nida ederek, bütün ensar Rasulüllah (s.a.v. )'in etrafında yeniden toplandılar. Savaş bütün şiddetiyle yeniden başladı.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Cenab-ı Hakk'a zafer ihsan etmesi için dua ettikten sonra yerden bir avuç toprak alıp düşman üzerine savurdu.
Düşmanlardan bu topraktan gözüne isabet etmeyen hiç kimse kalmadı.
Cenab-ı Hakk'ın yardımıyla düşman hezimete uğradı. Darmadağın olup, kadınlarını, çocuklarını, hayvanlarını bırakıp kaçmağa başladılar. Müslümanlar arkalarından kovalayıp, yetişebildiklerini öldürdüler veya esir ettiler.
Savaşı kazanmak üzere olan düşman, mağlup oldu; yenilmek üzere olan Müslümanlar ise, galip geldi. Savaşta müşriklerden ölenlerin sayısı 70'i buldu, müslümanlardan ise, 4 şehid vardı.
Kur'an-ı Kerim'de bu savaş şöyle anlatılmaktadır:
"Ey mü'minler, şüphesiz Allah size Bedir, Hendek, Hudeybiye, Hayber ve Mekke gibi bir çok yerlerde ve Huneyn gününde yardım etti. O gün Çokluğunuz size gurur vermiş, böbürlendirmişti.
Fakat bu çokluğun hiç bir faydası olmamış, yeryüzü bütün genişliği ile başınıza dar gelmişti.
Sonra gerisin geriye dönüp kaçmıştınız.
Bu hezimetten sonra Allah, Peygamberine ve mü'minlere sükunet veren rahmetini indirdi, görmediğiniz askerler ''melekler'' gönderdi, inkar edenleri azaba uğrattı. Kafirlerin cezası işte budur." (Tevbe Suresi, 25-26)
