İslamiyet Sonrasında Okçuluk...
İslam'ın ilk yıllarında okçuluğun diğer silahlardan farklı olarak önemli bir yeri vardır.
Bu sebeple Türklerin İslam'ı benimsemesinden sonra Türk okçuluğuna verilen önem dini bir anlam da kazanmıştır. İslam'da okçulukla ilgili 40 üzerinde hadis olduğu ifade edilmektedir.
Bizanslı tarihçi Genesios ve Kedrenos'a göre Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen Türk okçularının başarıları şu şekilde ifade edilmektedir:
22 Temmuz 837'de Halife Mutasım'ın emrinde Orta Asya'dan gelen Türklerden oluşan birlikle Bizans birlikleri Anadolu'da, Dazimon kasabasında karşı karşıya gelirler.
Sabah vakti başlayan savaşta Bizans süvarileri halifenin birliklerini dağıtır, yalnızca Türk okçuları dayanırlar.
Türk okçularının ok yağmurları sebebiyle Bizans süvarileri göğüs göğüse çarpışma fırsatı bulamaz; ancak aniden başlayan sağanak yağış sebebiyle okçuların yay kirişleri gevşer ve Bizans birlikleri kaçmayı başarır. Yorgo Kedrenos şu ifadeyi kullanmaktadır:
"Eğer yağmur gündüz değil de gece yağsaydı, imparator ve askerler ölecekti."
Bizanslılar da usta okçular olmalarına rağmen İmparator Iustinianos zamanında bu özellikleriyle ünlenmişlerdir.
9. yüzyılda zamanla bu özelliklerini kaybetmişlerdir. "Bilge" lakaplı İmparator VI. Leo 866-912, Tactica isimli askeri taktikler kitabında şu ifadeyi kullanmıştır: "Okçuluğun tamamen ihmal edilip Romalılar tarafından bir kenara bırakılmasından itibaren bugünkü başarısızlıklar alışılmış hale geldi."
Malazgirt Savaşı'nda da özellikle savaşın başında ve sonunda ok atışları önem teşkil etmiştir. Bizans İmparatoru Romen Diyojen IV. Romanos Diogenes, Sultan Alp Arslan'a bir ok sayesinde esir düşmüştür. Nikephoros Bryennios'un ifadesi şöyledir:
"Türkler imparatoun etrafını sararak her yönden ok atmaya başladılar. Onu kurtarmak için arkasından gelen sol kanat kuvvetlerini de önlediler. Tamamen yalnız bırakılan imparator, düşmana karşı kılıcını çekerek içlerinden birçoğunu öldürdü; ancak etrafı büyük bir düşman topluluğu tarafından sarıldı.
Romanos elinden yaralandı, tanındı ve her taraftan kuşatıldı. Atı bir okla vuruldu, hayvan sendeledi, yere yıkıldı, binicisini düşürdü ve böylece Bizans İmparatoru esir edildi."
Bizans'ın Türk okçuları karşısındaki zayıflığı, Bizans'ı orduda reform yapmaya ve Türk atlı okçuları paralı asker olarak kullanmaya mecbur bırakmıştır.
Selçuklular Asya bozkırının atlı okçuluk geleneğini devam ettirmiş, Anadolu'da da bu yeteneklerini kullanmışlardır.
Ok ve yay Selçuklularda yalnızca askerî üstünlük anlamına gelmiyor, aynı zamanda hükümdarlık simgesi anlamına da geliyordu. Askerî ittifaklara çağrı anlamına gelen "ok gönderme" geleneği,
1.000 yıl sonra etimolojik bir göndermeyle yaşamaya devam etmektedir. Günümüzde Anadolu'da sosyal olaylara resmi davette gönderilen eşyaya "okuluk", "okuntu" gibi isimler verilmektedir.
Mohaç Muharebesi'nde iki Akıncı Beyi Osmanlı Dönemi
Ortaçağ'dan 19. yüzyıla kadar Türk okçuluğu atış tekniği ve silah olarak büyük gelişim göstermiştir.
15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren okçuluk Osmanlı'da planlı ve düzenli bir spor faaliyeti olarak yapılmıştır, bu amaçla da; "ok meydanı" isminde
34 büyük meydan tahsis edilmiştir.
Ok meydanlarının kendilerine ait ödenekleri, idarecileri, hizmetlileri vardı ve buralarda sporcular ikamet etmekte, antrenmanlar ve yarışmalar düzenlenmekteydi.
Ok meydanları arasında en bilineni İstanbul'daki Okmeydanı'dır. Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul'un fethinden sonra, alan sahiplerinden alınıp resmi olarak, okçuluk sporu hizmetine verilmiştir. Sultan fermanı ile alanın sınırları belirlenerek alana tırnaklı hayvan sokulması, ölü gömülmesi, ev yapılması ve alanda kuş uçurtulması yasaklanmıştır. Tesis açılışı Hıdırellez'de;
6 Mayıs, kapanışı Ruz-ı Kasım'da ''Kasım'' yapılırdı. Pazartesi ve perşembe günleri de müsabakalar ve atışlar yapılmaktaydı.
Müsabaka ve çalışmalar dışındaki günlerde de sporcular meşk serbest çalışma yaparlardı.
Kaynak: Özgür Ansiklopedisi.
