PİR ALİ EFENDİ...
Osmanlı alim ve velilerinden.
İsmi, Pir Ali bin Nasuh'dur. Tekirdağ yakınlarındaki Malkara kasabasında doğdu.
Doğum tarihi bilinmemektedir.
1545 yılında Malkara'da vefat etti.
Vazife yaptığı mektebin bahçesinde defnedildi.
Annesinin babası Emir Efendi, Cengiz askerlerinin İslam ülkelerini istilasıyla İran'dan Anadolu'ya göç etmiş ve Tekirdağ yakınındaki Rodoscuk'ta bir yere yerleşmişti. O civarda İvaz Fakih köyü yakınında bir mağara kazıp, ibadet ve taatle meşgul oldu.
O tarihte Malkara kadısı olan Karpuz Yahya Efendi, bazı kerametlerini görünce, ona talebe oldu.
Kızını da Emir Efendiye verdi. Emir Efendinin bu iffetli hanımdan üç kızı dünyaya geldi.
Kızlar büyüyüp akıl-baliğ olduklarında, her birine birer mushaf-ı şerif yazdı. O beldenin ahalisinden salih üç kimse ile kızlarını evlendirdi.
Bu üç kızdan birini, Ankara vilayetinden gelip Malkara'ya yerleşen Hoca Kemal'ın oğlu Nasuh Halife ile evlendirmişti.
Emir Efendinin Nasuh Halife'ye verdiği kızından bir torunu dünyaya geldi. Bu, Pir Ali Efendi idi.
Pir Ali Efendi, önce memleketinde ilim tahsil etti. Zamanındaki alimlerden ilim öğrendi.
Dini ilimleri tahsil ettikten sonra, Çelebi Halife'nin talebesi Bayezid-i Rumi'nin hizmetinde bulundu.
Bayezid-i Rumi Edirne'de idi.
Onun yanında, tasavvuf yolunda ilerlemeye, ahlakını güzelleştirmeye çalıştı ve yüksek derecelere kavuştu. Zamanın akli ve nakli ilimlerinde alim, batın ilminde mahir oldu. Bayezid-i Rumi'nin 1500 yılında vefatından sonra halifesi oldu.
Bilahare memleketi olan Malkara'ya döndü. Muhammediyye adlı eserin sahibi Yazıcı-zade'nin torunlarından birinin kızı ile evlendi.
Malkara'da Turhan Bey Camiine imam ve hatib, sıbyan mektebine de muallim ve müeddib, terbiyeci oldu. Malkara'da yıllarca, insanlara ilim öğretmekle meşgûl oldu. Vefatına kadar Allah'ü Te'ala'ya ibadetten, insanlara doğru yolu göstermekten bir an geri kalmadı.
Pek güzel şiirleri vardı.
Pir Ali Efendi, Malkara'daki vazifesine devam ettiği sıralarda, Mısır'da bulunan İbrahim Gülşeni hazretlerinin adı her tarafta duyulmuştu.
Pir Ali de, İbrahim Gülşeni hazretlerinin büyüklüğünü işitip hizmetinde bulunmak istedi.
Onun sohbetlerinde bulunmak için sabırsızlanıyordu.
''Derler belalı aşıka ya sabır ya sefer,
Sabrım tükendi lazım olupdur bana sefer.''
deyip, hemen yola çıkmak istedi.
Nafakasını temin için bırakacak parası olmadığından, boşanıp boşanmamak hususunda hanımını serbest bıraktı. Fakat hanımı boşanmak istemedi.
Allah'ü Te'ala'ya tevekkül edip yola çıktılar.
İstanbul'a geldiler. Sabah vakti sahilde denize bakarken, bir geminin yaklaştığını gördüler. Gemi Haliç'e gelip demir atınca, ondan, derviş kıyafetinde bir grup insan çıktı. Pir Ali Efendi bunların kim olduğunu sordu. İbrahim Gülşeni olduğunu ve zamanın padişahı Sultan Süleyman'ın daveti üzerine İstanbul'a geldiğini söylediler.
Sonra İbrahim Gülşeni'nin yanına gitti. Elini öpmek için izin istedi. O zaman İbrahim Gülşeni;
"Pir Ali Dede, bizi buraya getiren, senin bize olan muhabbetindir" buyurdu. İbrahim Gülşeni, Uzun Çarşı yakınında bulunan Çandarlı İbrahim Paşa konağına yerleşti. Burada Pir Ali, İbrahim Gülşeni hazretlerinden çok istifade etti.
İbrahim Gülşeni İstanbul'dan ayrılıp, Mısır'a hareket edeceği zaman, Pir Ali'ye memleketine dönmesini işaret edince, Malkara'ya geri döndü.
İnsanlara Allah'ın emir ve yasaklarını anlatıp öğretmeye devam etti.
Kaynak:İslâm Alimleri Ansiklopedisi
