EFENDİMİZİN SOYU...
Araplar, şiir ve belagat yanında ilm-i ensab'a,
''soy bilgisinede de önem verirlerdi.''
Bu yüzden her kabile soyunu hıfz eder, kabilelerin birbirlerine rüçhaniyeti / üstünlüğü soyla ölçülür,
kız alıp vermede de bu fazilet ve rüçhaniyeti ararlardı.
Bundan dolayı Rasulullah'ın nesebi / soyu tarih kitaplarında mahfuzdur ve yer almaktadır.
O Hz.İsmail soyundan gelir. Babası tarafından Mekke'ye yerleştirilen Hz.İsmail'in zürriyeti ''kadın ve erkek evladı'' zamanla çoğalmış, Arap yarımadasına ''Ceziretü'1-Arab'' dağılmıştı.
Bunlara ''Adnaniler'' deniyordu Adnan Oğullarından Mudariler, Mudarilerden Kureyşliler türemişti.
Bunlar; Mekke'de bulunmaları, Kabe hizmetleriyle meşgul olmaları gibi hususlardan dolayı, fazilet ve şerefte diğerlerinden ileriydiler ve mümtaz kabul ediliyorlardı. Kureyşliler içinde de, Haşimiler üstün görülüyorlardı.
Tarih kitaplarında Raslullah'ın soy ağacı ve nesep silsilesi şöyle verilir:
''Muhammed (S.A.V.), Abdullah, Abdulmuttalib Şeybe, Haşim, Abdu Menaf Muğire, Kusay, Kilab, Mürre, Ka'b, Lüey, Galib, Fihr, Malik, Nadr, Kinane, Müzeyne, Müdrike ''Amir, '' İlyas, Mudar, Nizar, Mead ve Adnan.''
Hz. Peygamber'in yirminci göbekten dedesi Adnandır.
Bilindiği gibi, Hz. İbrahim, oğlu Hz.İsmail'le Kabe'yi inşa edip her ikisi ellerini dergah-ı ilahiye açmışlar
ve şöyle dua etmişlerdi:
"Ey Rabbimiz, neslimizden gelen Müslüman ümmet içinden bir Peygamber gönder ki; O onlara ayetlerini okusun.
Kitabı ve hükümlerini öğretsin. Onları günahlardan temizlesin''
Hz. İbrahim'in bu duası kabul olunmuştu. Zira Peygamberimiz;
''Ben babam İbrahim'in duasıyım...'' buyurmuştur. Bu ayet-i kerime de gösteriyor ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) Hz. İbrahim neslindendir.
Ayrıca Peygamberimiz onun için; ''atam'' demektedir. Onun soyu hep temiz gelmiştir.
Hz. Peygamber ayrıca:
"Allah, İbrahim oğullarından İsmail'i, Beni İsmail'den Kinane oğullarını, Beni Kinane'den Kureyşi, Kureyşten Beni Haşim', Haşim oğullarından da beni seçti'' buyurmuştu.
Demek o, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail soyundan gelir ve Peygamberlik için Allah tarafından seçilmiş ve büyük ve pek önemli olan Allah elçiliği görevi kendisine tevdi edilmiştir.
Peygamberimizin dedelerinden olan Ka'b b. Lüey, Cuma günleri kavmini toplar, onlara onlara konuşur, hutbe okur, neslinden ''Hatemü'l- Enbiya''
Son Peygamber' geleceğini söyler ve "ona yetişen iman etsin'' nasihatında bulunurdu.
Hz. Peygamber'in dedelerinden olan Kusay, kureyş öncesi Mekke sakinleri olan Huza kabilesinden Kabe anahtarlarını almış ve Mekke'yi yönetmeye başlamıştı.
Kusayın Zühre adında bir kardeşi vardı.
Onun evlat ve torunları da çoğalmıştı. Rasulullah'ın annesi Hz. Amine'de Zühre neslindendi.
Kusay'ın Kabe yanındaki konağı; ''Darunnedve'' adıyla bilinirdi. Mekke o hayattayken ve ondan sonra buradan yönetilmiş, bu durum Mekke fethine kadar devam etmişti.
Kusay'ın, Abdumenaf, Abduddar, Abduluzza adlarında üç oğlu vardı. Yöneticilik ve beylik bunlardan Abdumenaf soyuna geçmişti.
Abdumenaf'ın da; Haşim, Abdüşems, Muttalib ve Nevfel adında dört oğlu oldu. Hepsinin soyu çoğaldı. Hz Peygamber'in soyu olan Haşimiler Haşim'den, Emeviler, Abdüşems'ten çoğaldılar.
Fakat, onlar içinde en faziletli ve olgunu Haşimdi. Abdumenaftan sonra beylik ve büyüklük ondaydı. Onun eslinden gelenlere; "Beni Haşim'' ,
''Haşim Oğulları'' veya "Haşimiler'' dendi.
***
"Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik".
(Enbiya; 107)
Efendimizin Hz. Muhammed (s.a.v.) Miladdan sonra 571 senesi, Fil Yılı'nda, 12 Rebiülevvel, 20 Nisan pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke'nin doğusunda bulunan "Haşimoğulları Mahallesi"nde, babasından kendisine miras kalan evde doğdu.
Arapların takvim başı olarak kullandıkları "Fil Vak'ası", Peygamberimiz (s.a.v.)'in doğumundan 52 gün kadar önce olmuştu.
Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyafette çocuğun adını soranlara;
"Muhammed adını verdim.Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayırla yadetsinler..." cevabını verdi.
Annesi de "Ahmed" dedi. Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok çok övülüp sena edilen; ''Ahmed de Cenab-ı Hakk'ı yüce sıfatları ile öven, hamdeden kimse demektir.''
İslam tarihçileri, Peygamberimiz (s.a.v.)'in doğduğu gece bir takım olağanüstü olayların meydana geldiğini naklederler.
O gece İran Kisrası Hükümdarı'nın Medayin şehrindeki sarayının 14 sütunu yıkılmış, mecusilerin İran'da Istahrabat şehrinde bin yıldan beri yanmakta olan "ateşgede"leri sönmüş, Save Taberiyye gölü yere batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semave deresi'nin suları taşmış, mecusilerin büyük bilgini Mudiban korkunç bir rüya görmüş, Kabe'deki putların yüz üstü devrildikleri görülmüştü.
Gerçekten O'nun doğması ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehalet ve küfür ateşi sönmüş, putperestlik yıkılmış, zulmün baskısı son bulmuştur.
