31 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
3°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Eski Türklerde dokuz, kutsal ve önemli bir sayıdır.

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türk kağanlarının dokuz tuğu bulunurdu.

Osmanlı Türklerinde de görülen, verilen armağanın dokuz sayısı ile ölçülmesi geleneği çok eskilere dayanır.

''Dokuz'' kelimesinin Eski Türkçedeki söylenişi tokuz'dur.

Eski Türk boylarının kimilerinin adlarında dokuz sözcüğü geçer.

Mesela; ''Tokuz Oguz Dokuz Oğuz, Tokuz Ogur Dokuz Ogur, Tokuz Tatar Dokuz.''

Dokuz sayısı, Türkler'in destanlarında da çokça geçer.

Dokuz ağaç, dokuz boy, dokuz dallı ağaç, dokuz dev, dokuz felek, Dokuz Oğuz gibi...

''Rivayetlere göre Ahmed Yesevi kuddise sırruhu'l-aziz dergahında yetiştirildikten sonra Hind kıtasından İdil boylarına, Çin seddinden Tuna kenarlarına kadar uzanan geniş bir coğrafyaya tebliğ ve irşad göreviyle gönderdiği dervişlerinin sayısı doksan dokuz bindir.

Bu doksan dokuz bin rakamı, sayı olarak tam tamına olmasa bile çokluğu ifade etmesi yönünden gerçeğe işaret eder.''

Sonuç olarak dokuz ve dokuzun katları olan doksan, dokuz yüz, dokuz bin sayıları Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir.

Bu sayılar, kutsal olan varlıklar için kullanıldığı gibi kahramanlar için de kullanılmıştır.

Ayrıca Türkler'in önemli kutlama günlerinin tarihlerinde de dokuz sayısına rastlarız.

Devlet yönetimine de işleyen dokuz sayısı coğrafi adlarda da görülmüştür.

Kimi tarihçiler Türkler'in atası olan Yafes'in oğullarını da dokuz sayarlar.

Bundan dolayı Türkler uğur dileyerek, dokuz üzerine hesaplarını yaparlar.

Rasulüllah sallallahü aleyhi ve sellemin şeriatına uygun olarak da; ''dokuz'' sayısının öteki sayılara üstünlüğü açıktır.

Çünkü; Allah Te'ala'nın güzel adları doksan dokuzdur ki, dokuz ondan ve dokuz birden meydana gelmiştir.

Alemlerin sayısı on sekiz bindir.

Ashabın arasında yapılan derecelendirmede dokuz tabakadan oluşur:

Rasulüllah'ın nübüvveti tamamlandığı zaman eşlerinin sayısı dokuz idi.

Rasulüllah'ın savaşlarda kullanmak üzere 9 kılıcı,

7 zırhı, 6 yayı, 2 kalkanı, 5 mızrağı, 2 miğferi vb. silâh ve teçhizatı vardı.

Rasulüllah, 12 yıl 5 ay 13 gün Mekke'de, 9 yıl 9 ay ve 9 gün Medine'de olmak üzere toplam 23 yıl peygamberlik yapmıştır.

Dokuz sayısının İhramcızade Hacı İsmail Hakkı Efendi Hazretlerinin hayatında önemli bir yer tuttuğunu, hatim hocası olan Mesudiyeli Cavit Kayhan'ın banttan kendi sesinden bizzat dinlediğimiz menkabeden duyduk.

Menkabe şöyledir

''Bir tarihte İstanbul'a Şeyhime harçlık olarak dokuz altın gönderdim. Şeyh Efendimde birinin dokuz altın borcuna kefil olmuş.

Kefalet parası için dokuz altın istendiği an bizim gönderdiğimiz dokuz altının havalesi eline gelmiş. Şeyhim bu halden gayet memnun ve mesrur olmuşlar.

Alem-i vakıada manevi halde iki elini kaldırmış ve bir parmağının kapalı olduğunu gördüm.

Emanet yerini buldu. Dokuz parmak dokuz altın olduğu işareti ile emanet yerini bulmuş olduğunu kabul ettim.''

Bunun sırrı kitaplara sığmaz

İslam'ın yayıcısı ve müjdecisi, Rasulüllah olduğu için onun sohbet şerefine erenler, müslümanlar arasında büyük bir kıymet ve itibara sahiptir.

İşte ashab dediğimiz kimseler, ümmetin bu bahtiyarlarıdır.

Ancak ashabında derecesi bir değildir. Bu derece, onların kendi kişiliklerine ait faziletlere, İslam'a ettikleri hizmete ve İslam'ı kabul hususundaki sıralarına göredir.

Buna göre Ashab mertebelerine göre dokuz tabakaya ayrılmıştır.

Birinci tabaka

Cennetle müjdelenen on kişi, bütün ashabtan üstündür.

İlk dört halife, yani Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Sa'd, Hz. Said, Hz. Abdurrahman ve Hz. Ebu Ubeyde radiyallahü anhüm.''

İkinci Tabaka

Hz. Ömer'in İslam olmasından sonra müslümanlığı kabul edenler oluşturur.

Üçüncü Tabaka

Akabe'de ilkönce biat eden Ensar.

Dördüncü Tabaka

Akabe'de ikinci kez biat eden Ensar.

Beşinci Tabaka

Rasulüllah'a hicretinde Küba'da yetişen Muhacirler.

Altıncı Tabaka

Bedir savaşında bulunan Muhacirler ve Ensar.

Yedinci Tabaka

Bedir Savaşıyla Hudeybiye Seferi arasında hicret edenler.

Sekizinci tabaka:

Şecere-i Rıdvan ''Hoşnutluk ağacı'' altında biat eden Ashab.

Dokuzuncu Tabaka

Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra gelen muhacirler.

Bu tabakaların içinde ulu ashabdan bazıları,

Suffe Ashabı arasında seçkin kişiler vardı.

Bu kişiler Ashab arasında yiyecek, giyecek gibi şeylerden veya yatacak yerden mahrum bazı fakirlerdi. Bunlar için her akşam Efendimiz'in kutlu evinin avlusunda bir sofra kurulur ve önlerine kavrulmuş arpadan meydana gelen bir kap yemek konurdu. Bunlar, geceleri Efendimiz'in mescidinin kuzey yanındaki sofasında yatarlardı.

(İbn. Kayyım, Zadu'l-Mead)

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *