31 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
3°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Peygamber Efendimizin İrtihali...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Efendimiz, Hac farizasını eda ederek Medineyi Münevvereye döndüğünde şiddetli bir Humma hastalığına yakalanmıştı.

Efendimizin mübarek dillerinden şu cümleler dökülüyordu;

''Ey insanlar! Karanlık gece kıtaları gibi fitneler geliyor!

Ey insanlar! Siz bana karşı hiç bir şeyle delil bulamazsınız! Zira ben, ancak Allah'ın Kitabı Kur'an'ın helal kıldığını helal, haram kıldığını da haram kıldım!

Ey kızım Fatıma! Ey halam Safiyye!

Allah katında makbul olacak ameller işleyiniz.

Bana güvenmeyiniz. Çünkü ben, sizi Allah'ın gazabından kurtaramam!'' ( İbn Sa'd)

Hz. Fatıma, Efendimizin (s.a.v.) hayatta kalmış olan biricik kızı idi. Kainatın Efendisinin evlad sevgisini kendisiyle tatmin ettiği tek evladı.

Rasul-i Ekrem hastalığının son gününde bir ara biricik kızı, güzel ahlak ve zerafet timsali Hz. Fatıma'yı yanına çağırdı.

Hz. Fatıma gelince, onu sol tarafına oturttu.

Ona, gizlice bir şey söyledi. Hz. Fatıma'yı birden bir hüzün ve keder havası kapladı.

Arkasından gözyaşları boşanmaya başladı.

Efendimiz (s.a.v.), sonra bu güzide kızına gizlice bir şey daha söyledi.

Bu sefer, biraz evvel gözyaşı döken Hz.Fatıma birden gülümseyip sevinmeye başladı.

O sırada orada bulunan Hz. Aişe, daha sonra bunun sebebini sorunca Hz. Fatıma şu cevabı verdi; ''Babam, önce bana pek yakında dünyadan ve benden ayrılacağını söyledi. Bunun için ağladım. Sonra da Ehl-i Beyt'im içinde en evvel bana sen kavuşacaksın deyince de sevindim.'' (İbn Sa'd)

***

Rebiülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü. Güneş, batıya doğru kayıyordu. Efendimizin mübarek başları, Hz. Aişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi.

Artık nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu.

Dili, Allah'ı zikretmekle meşguldü.

"Allah'ım! Beni, Refik-i A'la'ya ulaştır" duasını tekrarlıyordu. Bu esnada bile ümmetine irşadda bulunmaktan geri durmuyordu.

"Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Namaza dikkat ve devam ediniz!" diyordu.

Bu hazin manzara, Hz. Fatıma'nın yüreğini adeta dağlıyordu. Bir ara Efendimizi (s.a.v.) bağrına bastı: "Vay! Babamın çektiği ıztıraba" diyerek, gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.

Rasul-i Kibriya Efendimiz; "Bugünden sonra baban hiç bir zaman ızdırap çekmeyecektir" (Buhari) buyurdu ve; "Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman ''İnna lillahi ve inna ileyhi raciun'' de. (İbn Sa'd)

Efendimiz, bu fani dünyada artık son dakikalarını yaşıyordu. Hz. Cebrail, ölüm meleği ile birlikte geldi. Efendimizin hal ve hatırını sordu. Sonra ölüm meleği içeri girmek için izin ister. Efendimiz (s.a.v.) müsaade edince, melek içeri girdi. Efendimizin önünde oturdu, "Ya Rasulallah!" dedi, "Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu alacağım. İstersen sana bırakacağım." Efendimiz Cebrail'e baktı. O da; "Ya Rasulallah, Mele-i A'la seni beklemektedir" dedi.

Efendimiz, "Ya Azrail! Gel, memuriyetini yerine getir" buyurdu. (İbn Sa'd)

Mübarek başları Hz. Aişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Yanında su kabı vardı. İki elini suya batırıp ıslak ellerini mübarek yüzlerine sürdü ve dudaklarından "La ilahe İllallah" cümlesi döküldü. Sonra ellerini yüzünden kaldırdı. Gözlerini evin tavanına dikti.

"Allah'ım! Refik-i A'la" cümlesini tekrarlaya tekrarlaya mübarek ruhunu teslim etti. (Buhari)

Efendimiz, altmış üç yaşında iken mübarek ruhu Refik-i Ala'ya yükseldi.

Tarih: ''Hicretin 11. senesi, Rebiülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü.

Miladi, 8 Haziran 632.

Peygamberimizin vefatıyla hane-i saadetten feryad ve figan yüselmişti:

Mescidde bulunan sahabeler bunu işitince hepsi dona kaldılar ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

Hz. Ömer hane-i saadete geldi.

Bütün sahabeler şaşkındı.

Hatta Hz. Ömer;

"Kim Rasulullah öldü derse boynunu vururum o ölmedi" diye haykırıyordu.

Hz. Ebu Bekir hemen hane-i saadete geldi ve Efendimizin bulunduğu hücreye girdi.

Dehşet ve hayret içinde Fahr-i Kainatın mübarek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı.

''Yüzü tecessüm etmiş bir nurdu.

Eğildi, tazim ve hürmetle pak ve nurlu alınlarından üç kere öptü.

Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:

"Ölümün de hayatın gibi temiz ve latif, ya Rasulallah!" (İbn Sa'd)

Rasûlullah (s.a.v.)'in Cenaze Namazının Kılınışı

Yıkanması ve Defnedilişi:

Efendimizi yıkayan ve kefenleyen Hz. Ali Efendimiz, olmuştur. Yıkarken "hayatında da paksın ölümünde de!" diyordu.

Seleme b. Nubeyt b. Şerit, babası yoluyla,

Suffe ashabından Salim b. Ubeyd'dan naklediyor: Ashab; "Rasulullah'ı defnedecek miyiz, edeceksek nereye?" dediler.

Ebu Bekir; "Allah nerede ruhunu aldıysa! Zira onun ruhunu en güzel yerde almıştır" dedi.

Onlar da durumun onun dediği gibi olduğunu anladılar.

Müslümanlar, Efendimizin (s.a.v.) cenazesini Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gece bulunduğu odaya defnetmişlerdir.

Rabbim bizleri şefaatına nail eylesin.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *