Ramazan Ayını Karşılarken...
Ramazan Ayı, insanlar için hidayet rehberi olan, doğru yolun, hak ve batılı, helal ve haramı birbirinden ayırmanın açık delillerini içinde barındıran Kur'an'ın indirildiği aydır.
Öyleyse sizden Ramazan ayının idrak edenler bu ayın orucunu tutsunlar… (Bakara;185)
Ramazan Ayı, insanlık için hidayet kaynağı, helal ile haramı, hak ile batılı birbirinden ayıran net bilgilerin yer aldığı ilahi kelamın, hayat düsturumuzun, Zikr-i Hakim'in indirildiği aydır…
Nefsi arındırmanın, onu berraklığa erdirmenin en güzel üsluplarından biri olan oruç ibadetine zaman çerçevesi olan aydır.
Rahmet ayı, feyz ve bereket ayı.
Allah Rasulü'nün; ''Ramazan ayına ulaşan, bu ayı geçirip de mağfirete erişemeyen insana yazıklar olsun.'' buyurarak, bizleri hem ikaz ettiği, hem de müjdele verdiği aydır.
Cennet'te bir kapı vardır. Ona; ''Reyyan'' denilir. Kıyamet gününde bu kapıdan oruçlular girer,
Oruç tutan insan için iki sevinç anı vardır.
Birinci sevinç anı; iftar anıdır.
İkinci sevinç anı ise; kişinin Rabbine kavuştuğu andır, hadisleriyle de bu müjdesine yeni bir müjdeler kattığı ay…
Bu güzel aya, bu feyz ve bereket ayına, bu zafer ve nusret ayına; ''Hoş geldin! Safalar getirdin! Rabbimiz seni nice yeni fezy ve bereketlere, nusretlere vesile eylesin!'' diyerek, karşılıyoruz.
***
Ramazan orucu, Hicretin ikinci yılında Bedir Gazvesinden önce, Şaban ayının 10. gününde farz kılınmıştır.
İslami ıstılahta orucun karşılığı; ''savm'dır.''
Savm, kelime olarak; ''nefsi alıkoymak, ona hakim olmak'' manalarına gelir. ''Sabretmek'' manasına da geldiği nakledilir.
Orucun fıkhi manası ise; ''Asıl fecrin doğuşundan, güneş batıncaya kadar insanın Allah rızası için nefsine hakim olması, onu orucu bozacak şeylerden alıkoymasıdır.''
Oruçta nefse, iştahalara ve şehvete hükmetme dirayeti, muhtacın halini hissetme hikmeti daha açıktır.
Onda insan oğlunun bir lokma yiyeceğe, bir yudum içeceğe bile muhtaç olduğu, insanın güç ve kudreti, makam ve mevkisi ne olursa olsun bunlarsız edemeyeceği, acizliği, Rezzak olan Allah'a muhtaciyeti, bu gerçeğin zihne nakledilişi vardır.
İnsan oruç sayesinde hayvani duygularını, hırslarını azaltır; nefsin arzu ve ihtiyaçlarını yeniden elekten geçirir, manevî duyguları, gönül hassasiyetini yeniden canlandırır, güzel hasletler ve ibadetlerle hayatına yepyeni bir canlılık, dirilik verir.
Nefsini zora alıştırır, dizginleri bütünüyle ele geçiriş şuurunu yaşar, Allah için yapılan fedakarlığın lezzetini tadar.
Hadis-i kudside;
''Ademoğlunun her hayırlı ameli katlanarak mükafat alır. İyilikler on katından yediyüz katına kadar karşılık bulur.
Ancak oruç farklıdır. O bana aittir, onun mükafatını ben takdir edip vereceğim. Çünkü oruçlu mü'min şehvetini, iştahının çektiklerini, yiyeceğini benim için terkeder.''
Oruçlu için iki sevinç anı vardır:
''Orucunu bitirip iftar ettiğinde duyduğu sevinç anı ve Rabbiyle karşılaştığı o gündeki sevinçli anı.
Oruçlu bir insanın oruç sebebiyle ağzında meydana gelen koku, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.''
Yaratıcısının emrine uyarak belli bir süre nefsini dizginleyen, onu meşru nimetlerden uzak tutan, Rabbinin rızası için yokluğa katlanma dirayetini gösteren bir mü'min, artık diğer hırslarını da dizginlemeyi öğrenecek, harama, başkalarının mallarına göz dikmeyecek, elindekini başkalarıyla meşru çerçevede paylaşmayı öğrenecek, muhtaçlara yardımın gönle verdiği hazzı duyacak, Rahman'ın arzuladığı saflarda yer almayı kendisine şiar edinecektir.
Nitekim Ramazan ayının manevi atmosferine girip ilerledikçe gönüllerin daha çok safiyet kazandığı, iyilik etme, hayra vesile olma, fedakarlık duygularının canlanışı, şerden uzak durmak için iradelerin güçlenişi her basiret sahibinin şahid olduğu bir hayat gerçeğidir.
İmam Maverdi nakleder:
Yusuf Aleyhisselem'a; ''Yeryüzü hazinelerinin başındasın, yine de kendine açlık mı çektiriyorsun?'' diye sorulur.
''Kendimi doyurmaktan, tok olunca da açları unutmaktan korkuyorum, '' diye cevap verir.
İnsan ne kadar varlıklı olursa olsun, emrinde, hizmetinde ne kadar çalışan bulunursa bulunsun, ne kadar ceberutluk yaparsa yapsın, isterse kibir ve gururu dağları tuıtsun neticede budur ve acizdir. Açlığın veya sancının kıvrandırdığı, hastalığın soldurduğu, ölümün alıp götürdüğüdür.
Geriye yaptıkları, acı tatlı hatıraları kalır.
Onların çoğu da bir süre sonra unutulur. Ancak hiçbir şeyi unutmayan vardır ve yapılanların hepsi, iyi olsun, kötü olsun muhasebe için insanın önüne gelir…
İnsan hayatına bu şuurla şekil vermeli, nereden gelip nereye gittiğini bilmelidir.
