Hz. Eyyub..(as)'mın Sabrı...
Hz. İbrahim (as) soyundan gelen bir peygamber. Eyyub (as)'dan Kur'an'da dört yerde bahsedilir ve sabır örneği olarak, takdim edilir.
(en-Nisa, 4/163; el-En'am, 6/84; el-Enbiya, 21/83; Sad, 38/41).
Tevrat'ta da; "Eyyub", adıyla müstakil bir kitap,
Hz. Eyyub'un kıssasına tahsis edilmiştir.
İslam kaynaklarına göre Havran bölgesinde yaşayan ve çok zengin olup, sayısız malı-mülkü, birçok oğlu-kızı bulunan Eyyub (as), kendi toplumuna peygamber olarak, gönderilmiştir.
Yüce Rabbimiz, Hz. Eyyub'u (as) sabır ve teslimiyette bütün insanlığa örnek göstermek istiyordu.
Bu sebeple onu büyük bir imtihana tabi tuttu.
Önce bütün malını, mülkünü elinden aldı. Çocukları da bir bir vefat etti.
Hz.Eyyub çok zor durumda kalmıştı. Ama bütün bunlara rağmen en ufak bir şikayette bulunmuyor, sabır ve şükürle iki büklüm oluyordu.
İmtihanlar devam ediyordu.
Daha sonra Allah, Hz. Eyyub'a çok ağır bir hastalık verdi.
Hz. Eyyub bu hastalığa da sabır gösterdi ve kulluk vazifesine devam etti. Bütün bu imtihan döneminde eşi de kendisini yalnız bırakmamış, hep onun yanında olmuştu.
Cenab-ı Hak, zamanla Hz. Eyyub'un hastalığını daha da artırdı. Neticede yüce peygamber, dil ve kalbiyle yapabildiği kulluk vazifesini dahi yerine getiremez hale gelmişti.
Bu durum onu üzmüş ve telaşlandırmıştı. Allah'a kulluk vazifesini yapamadıktan sonra yaşamanın ne manası olurdu ki? Bu yüzden ellerini açtı ve Rabbine şöyle yalvardı:
''Ya Rabbi! Hastalığım artık bana zarar vermeye başladı. Kalben kulluk vazifemi yapmama, dil ile Seni zikretmeme mani oluyor. İbadetsiz yaşayamam. Halimi Senin merhametine havale ediyorum.''
Allah, ayette onun teslimiyetini ve samimiyetini yansıtan duasını şöyle bildirir:
"Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert ''ve hastalık'' beni sarıverdi.
Sen merhametlilerin en merhametli olanısın." Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik."
(Enbiya; 83-84)
O, bu duayı duadaki kelimelerden de anlaşılacağı üzere vücudunun sıhhat ve rahatı için değil, sırf ibadetinden geri kalmamak için yapıyordu.
Allah onun bu samimi duasını kabul etti.
Ondan ayağını yere vurmasını, oradan çıkacak suyla yıkanmasını ve o suyu içmesini söyledi.
Hz.Eyyub denileni yaptı ve eski sağlığına kavuştu. Aynı zamanda Cenab-ı Hak ona eski zenginliğinden daha büyük bir zenginlik ve çok evlat verdi.
Hz. Eyyub şimdi eskisinden daha zengin, daha refah, daha sağlıklı ve huzurlu bir hayata kavuşmuştu.
Günler bu şekilde geçip gidiyordu.
Bir gün Hz. Eyyub yıkanırken üzerine nereden geldiği belli olmayan altın çekirgeler dökülmeye başladı. Hz. Eyyûb hemen bunları toplamaya başladı.
Bunun üzerine Allah:
''Ya Eyyub! Ben malını sana iade etmek suretiyle seni eski zenginliğinden daha büyük bir zenginliğe kavuşturmadım mı?''
Bunları toplamaya ne ihtiyacın var ki, dedi.
Hz.Eyyub şöyle cevap verdi:
''Evet, Rabbim! Bana çok büyük bir zenginlik bahşettin. Ancak bu Senin bereket hazinelerinden ilgisiz kalmamı gerektirmez. Senin tarafından ne ihsan edilirse kabulümdür. Çünkü veren Sensin. Senin verdiğin bir şeyi ben nasıl reddederim! (Buhari)
Bu değerli peygamberin ahlakının üstünlüğü, günümüz insanlarının aynı durumda nasıl bir tavır sergileyecekleri düşünüldüğünde daha da iyi anlaşılacaktır.
Çünkü toplumda, değil Hz. Eyüp gibi bir derde sahip olmak, yalnızca sıradan bir baş ağrısında bile son derece hırçınlaşan insanlar çoğunluğu oluşturur.
İşte, Kuran ahlakı ile ahlaklanan bir mümin, kendisine insanların çoğunluğunu değil, Hz. Eyyub gibi Allah dostu bir peygamberi örnek alır.
Hiçbir şikayette bulunmadan, yakınmadan Allah'ın merhametine sığınır.
Sonradan hayrını gördüğünde Allah'tan utanacağı hiçbir tavır ve konuşma içine girmez.
Ölene dek sabretmesi gereken kalıcı, ağır bir hastalık içinde de olsa, aynı olgunluğu gösterir. Ve bu ahlakının karşılığında da Allah'ın sevgisini kazanarak ebedi güç, sağlık ve mutluluğa kavuşur.
Kaynak: Gülistan...
