Dört Kocası da Şehit Düşen Hanım Sahabi...
Atike, binti Zeyd, Efendimize ilk bey'at eden hanım sahabilerden...
Aşere-i mübeşşereden Said ibni Zeyd'in kız kardeşi...
Mersiyeleriyle meşhur bir şair hanım...
Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdullah'ın hanımı...
Hayatında hiç putlara tapmayan ve onlar adına kesilenleri yemeyen bir insan.
Resûl-i Ekrem efendimize vahiy gelmeden önce Mekke civarında Beldah vadisinde karşılaştıklarında müşriklerin ikram ettiği yemeği putlar adına kesildiği için yemeyen Sevgili Peygamberimize tabi olan ince düşünceli, yufka yürekli, şahsiyetli bir insan.
Cahiliye döneminin vahşetinden kız çocuklarını kurtarmak için gayret gösteren şefkatli bir baba. O, ürümüş toplumu ıslah için gayret etti.
Hak dini aramak üzere Şam'a gitti.
Hanif dinini öğrenmek üzere Hristiyan alimlerine müracaat etti.
Onlardan aldığı cevap kendisini ümitlendirdi. İnsanlığın karanlıklardan çıkacağı günlerin yakın olduğuna çok sevindi. Alimler ona;
''Allah senin aradığın dinin son peygamberini gönderecek.
Bu çok yakınlaştı. Çıkacağı yer de sizin memleketinizdir. Sen durma git.'' dediler.
Atike'nın babası Zeyd İbn. Amr büyük bir heyecan içerisinde son peygamberi görme aşkıyla hemen yola koyuldu.
Mekke'ye doğru yol alırken bedevilerin saldırısına uğradı, yaralandı. İyileşmekten ümidini kesti.
Son peygambere kavuşamayacağının üzüntüsü içerisinde son anlarını yaşarken; bari çocuklarım o şerefe erebilse dedi.
Onların Peygamberle buluşması için:
"Ya Rabbi! Oğlum Said'i ve diğerlerini ondan mahrum eyleme." diye dua etti.
Said İbn. Zeyd ve kızkardeşi Atike bu halis niyetle yapılan baba duası hürmetine İslam'la şereflenen ilk sahabilerden oldular.
Atike binti Zeyd, kız çocuklarına kıymet verilmeyen bir dönemde Hak aşığı babasının sevgi, şefkat ve merhamet nazarları altında yetişti.
İlk evliliğini Medine'ye hicret ettikten sonra. Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdullah ile yaptı.
Atike, güzelliği ve cazibesiyle kocasını etkiledi.
O kadar ki; Abdullah'ın ona düşkünlüğünden dolayı cihad ve benzeri sorumluluklarını gereği gibi yerine getirememesine sebeb oldu.
İşini gücünü bıraktı. Alış verişten uzaklaştı.
İbadet hayatı zayıfladı. Hatta bir seferinde Cuma namazını kaçırdı.
Onun bu hareketleri babacığını üzmeye başladı.
Hz. Ebu Bekir oğlunun dünya ve ahiretini birlikte düşünüyordu.
Oğlunun ebedi hayatını düşünerek birgün ona; "Oğlum! Bu kadın senin din ve dünyana engel oluyor." diyerek uyardı. Sonra; "onu boşa" dedi. Ondan ayrılmasını istedi.
Abdullah, iki sevgi arasında kaldı:
Babasının bu tavrına ve hanımından ayırmasına çok üzüldü. İstemeyerek de olsa babasının emrini yerine getirmek zorunda kaldı ve çok sevdiği hanımı Atike'den ayrıldı.
Bir müddet yanlızlığa sabretti. Fakat ondan uzak kalmaya dayanamayan Abdullah, şiir söyleyerek acılarını dile getirmeye başladı.
Bir gece gönlünde kopan fırtınaları içli mısralarla şiire döküp terennüm ederken babası Hz. Ebu Bekir duydu. Abdullah, gönlünü Atike'ye o derece kaptırmıştı ki, kendisinden sonra başka bir kocaya varmasını bile istemiyordu.
Ona bir bahçe bağışladı:
Kendisinin vefatından sonra da kocaya gitmeyeceğine dair ondan söz aldı.
Taif muhasarasında aldığı bir ok yarasından Medine'de vefat etti.
Atike, kocasının dünyadan ayrılışına çok üzüldü. Elemini, kederini şiirlere döktü. Ölünceye kadar kocasına ağlayacağını ifade eden şu mersiyeyi söyledi.
"Ben Hz. Peygamber ve Hz. Sıddık'tan sonra insanların en hayırlısı olan bir zat ile musibete düçar oldum.
Gözlerim onun gibi yiğit, kahraman birini görmedi.
Onun savaş meydanlarındaki sabır ve sebatı, düşman üzerine korkmadan saldırışları,
döne döne hücum edişlerinin mükafatını Allah verecektir.
O, öyle bir bahadır idi ki, her taraftan mızraklar kendisine çevrildiği halde yılmadan düşman içlerine daldı. Ölünceye kadar çarpıştı.
Ben artık dünyada durdukça onun için hüzün ve elem dolu göz yaşlarımla gözlerimi nemlendirmeye yemin etmişimdir."
Atike, sevgili kocası Abdullah'ın vefatıyla duyduğu acıyı unutamıyordu. Atike, gençti. Becerikli, zeki ve güzeldi. İddet müddeti tamam olunca taliblileri çoğaldı.
İlk isteyeni Hz. Ömer, oldu:
Atike, ilk kocasıyla arasında bir şartlı nikah söz konusu olduğunu söyledi. Abdullah'a verdiği sözü ileri sürdü. Hz. Ömer'de; "Hele bir danış, istişare et!" dedi. O da Hz. Ali'ye gidip durumu izah etti.
Gönlünü tırmalayan suale cevap istedi. Hz. Ali, ona:
"O bahçeyi, Abdullah'ın mirasçılarına bırak. Onun varislerine geri ver. Daha sonra evlen." dedi.
Atike, bu cevap üzerine Hz. Ömer ile evlenmeğe karar verdi. Yalnız ona da bir şartı vardı. Camiye cemaate gitmeye izin isteyecekti. Hz. Ömer'dan namazını Mescid-i Nebevî'de cemaatle kılmasına engel olmayacağına dair söz aldı. Nikahları kıyıldı.
Atike, acılarını hep şiire dökerek ifade ederdi.
Hz. Ömer'in şehadeti üzerine de şöyle bir mersiye söylediği nakledilir:
"Ey göz, göz yaşları akıtıp feryad u figan ile ağla. Soylu ve şerefli mü'minlerin emiri hakkında ağlamaktan usanma!''
Atike'nin kadere inancı tamdı. Allah'dan gelen her acıyı sabırla karşıladı. Üçüncü dul kaldı. Halk arasında; "Kim şehid olmak isterse Âtike ile evlensin." diye nükteler yapıldığı rivayet edilir. Son olarak Hz. Hüseyin ile evlendiği ve onun da şehadetini gördüğü nakledilir.
