Medinede İlk İslam Devletinin Kuruluşu...
Resulullah'ın (s.a.v) ashabı, Medine-i Münevvere'de toplanarak, İslam Devletinin kurulması için merkez ve silahlı güç ''yani ordu'' hazırdı.
Kureyş müşrikleri bu durumdan endişeye düşmüşler, onu bu gücün başına geçmeden ortadan kaldırmak için harekete geçmişlerdi.
Ancak, Resulullah (s.a.v), bu olayda hiçbir tedbiri elden bırakmamıştır. Her türlü incelik ve tedbir hesaplanmış ve düşmandan gelebilecek bütün kötülük ihtimalleri göz önünde bulundurulup alınan tedbir sayesinde bertaraf edilmiştir.
Bunun içindir ki O, her hareketini gerçekleştirirken hiçbir tedbiri elden bırakmamış ve ondan sonra da Allah'a tevekkül etmiştir.
Mağarada arkadaşına:
"Korkma ya Ebubekir, Allah bizimledir" buyururken maddi bütün tedbirleri aldıktan sonra Allah'a güvenmişti.
Küba'ya ulaştığında ilk icraatı, namaz kılacağı bir mescid inşa ettirmek olmuştur.
Burada, İslam cemaatinin teşekkül ettiğine kanaat getirdikten sonra Mekke'de icra edemediği Cuma namazını kıldırdı ve ilk hutbesini söyledi.
Küba'dan Mevdine'ye ulaştığında da bir eve misafir olduktan sonra ilk işi yine bir mescid inşasına başlamak oldu.
Mekke'den buraya göç eden muhacirler vardı.
Onların arasında da cahiliyyede kabile kavgaları vardı.
İslamiyet'in gelişi ile bunlar sona erdi.
Henüz Müslüman olmamış müşrikler vardı. Az da olsa bazı Hıristiyanlar vardı.
Medineli Müslümanlar ki, bunlar; Evs ve Hazrec kabilesi diye ikiye ayrılmış, aralarında devamlı çekişme bulunan bir topluluktu. Yemenden buraya gelip yerleşmişlerdi.
En son olarak da üç kabileden oluşan Yahudiler vardı. Bunlar:
Beni Kaynuka; ''kuyumcular''
Beni Nadir; ''ziraatçiler''
Beni Kureyza; ''derici ve banker''
Bu kabileler, Babil hükümdarı Buhtunnasr'ın Kudüs'ü yakıp yıkmasından sonra Medine'ye gelen üç Yahudi kabilesi idi.
Artık devleti meydana getiren bütün unsurlar mevcuttu.
Ancak müşküller de çoktu. Resulullah (s.a.v), bir devlet başkam gibi harekete geçerek bu olumsuzlukları tek tek bertaraf ederek karşısında bir tek güç bıraktı.
Medineli Müslümanlan, kendi aralarında kardeş yaparak aralarındaki kırgınlıkları yok etti.
Mekkeli muhacirler ile Medineli Ensar arasında kardeşlik antlaşması yaparak her türlü geçim derdine son verdi.
İslam Devleti'nin ilk yazılı anayasasında genel olarak şu kurallara yer verildi:
Bu anlaşma, diğer insanlar arasında sınıffarkı tanımıyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından Kureyş kabilesine mensup Müslümanlarla Yesrib'li Müslümanlar ve bunlara tabii olan, bunlarla birlikte cihad eden kabileler arasında yapılmıştır.
Bunlar diğer insanlardan farklı olarak tek bir ümmeti sahipleneceklerdir bir "Ummet"tir.
Kureyş'li muhacirler kendi aralarındaki suçlulara "diyet" öderler.
''Kendilerinden esir düşenin fidyesini meşru şekilde aralarında taksim ederek öderler.
Ensar'dan her kabile kendi kabilesinden olan suçlara diyet öder. Her grup kendisinden esir düşenin fidyesini meşru şekilde aralarında taksim ederek öder.
Mü'minler, fidye veya diyet ödemeyecek kadar fakir ve borçlu kardeşlerine yardım ederler.
Mü'minler, kendilerine hücum eden, saldıran, zulüm, günah, tecavüz vb. mü'minler arasında fesat çıkaran kimselere haddini bildirirler.
Yahudilerden kim bize tabi olursa yardım ve desteğe hak kazanır.
Ne zulme uğrar, ne de onlar aleyhine başkası ile iş birliği yapılır.
Bir mü'min, kafir birini öldürdüğü gerekçesi ile diğer bir mü'mine kısas yapamaz.
Bir mü'min, mü'min kardeşinin aleyhine kâfire yardım edemez.
Mü'minlerin tamamı içlerinden birinin evladı bile olsa, fesatçıya karşı el birliği ile hareket ederler.
Mü'minlerin sulhu tekdir.
Bir mü'min Allah rızası için yapılan savaşta mü'min kardeşini yalnız bırakıp düşmanla sulh yapmaz. Sulhu eşit ve adaletli olur.
Mü'minler Allah yolunda kanlan akıtma sebebiyle birbirlerinin sorumluluklarını yüklenirler.
Hiçbir mü'min, bid'atçıya yardım edemez, böyle birini koruyamaz.
Kim böyle birine yardım ederse, kıyamet günü Allah'ın laneti ve gazabı onun üzerine olsun.
Buna karşılık ne vasıta ne de bedel kabul edilmez.
Mü'minlerin hepsi onun hakkını alırlar.
Kısası veya diyeti yerine getirmemeleri caiz değildir.
Kim bir mü'mini bilerek öldürürse kısas yapılır.
Ancak cenazenin sahibi razı olursa diyete çevrilir.
Herhangi bir şeyde ihtilaf edilmesi halinde başvurulacak makam Allah ve Resulü'dür.
