Hammamizade İsmail Dede Efendi...
1778'de İstanbul'da doğdu, 1846'de Mekke yakınlarında Mina'da öldü.
Babası, geçimini hamam işletmeciliğiyle sağladığı için, İsmail Efendi, Hammamizade adıyla tanınmıştır. Ancak günümüzde çoğu zaman Dede Efendi diye anılır.
İlköğrenimini yaptığı okulda, sesinin güzelliği dolayısıyla ilahicibaşı olmuştu.
Müzikle uğraşan ve evinde meraklılara ders veren Anadolu Kesedarı Uncuzade Mehmed Efendi okuldaki bir tören sırasında ilahi okuyuşunu dinledikten sonra hemen öğrencileri arasına aldı.
İsmail, ilkokuldan sonra, yedi yıl hem Uncuzade'nin derslerine devam etti, hem de öğretmeninin yardımıyla girdiği Defterdarlık Muhasebe Kalemi'nde çalıştı.
Bir yandan da köklü bir müzik geleneği olan Mevlevilik'in o yıllardaki en güçlü çevrelerinden Yenikapı Mevlevihanesi'nde zamanın değerli müzik ustası Şeyh Ali Nutki Dede'nin derslerini izlemeye başladı.
Şeyhin kardeşi olan müzik kuramcısı Abdülbaki Nasır Dede'den de yararlandı.
Ney üflemeyi ondan öğrendiği söylenir.
1798'de Muhasebe Kalemi'ndeki görevinden ayrılarak tekkede çileye girmeye karar verdi.
Çilesi sırasında bestelediği; "Zülfündedir benim baht-ı siyahım" dizesiyle başlayan buselik şarkı, İstanbul'un müzikle ilgili çevrelerinde bestecisinin adı üstünde büyük merak uyandırdı.
Kendisi de besteci olan III. Selim, şarkının çile doldurmakta olan genç bir Mevlevi dervişi tarafından bestelendiğini öğrenince, onu saraya çağırtarak yapıtı bir kez de kendisinden dinledi ve onu hemen saray hanendeleri arasına almak istedi.
Padişahın sürekli ilgilenmesinin etkisiyle, üç yıllık çilesinin son yılı Nutki Dede tarafından bağışlandı.
1799'da çilesini doldurunca Dede unvanını aldı. Yenikapı'da hücrenişin ''hücre sahibi'' olduktan sonra, özellikle ayin günleri, hücresi ondan yararlanmak isteyen müzik meraklılarının uğrağı oldu. Bu sıralarda bestelediği en güçlü eserlerinden Hicaz Nakış büyük yankı uyandırdı.
Yeniden saraya çağrıldı, bundan sonra haftada iki gün, padişah huzurunda düzenlenen küme fasıllarına hanende olarak katılmaya başladı.
1802'de saraydan bir kadınla evlendi.
1804'te büyük saygı ve sevgiyle bağlandığı öğretmeni Ali Nutki Dede'yi, bir yıl sonra üç yaşındaki oğlunu, 1808'de annesini, 1810'da ikinci oğlunu yitirdi.
Bayati makamındaki, "Bir gonca femin yaresi vardır ciğerimde" dizesiyle başlayan bestesi büyük oğlunun ölümünden duyduğu acıyı dile getirir.
İsmail Dede, sanatını geliştirmesine yardımcı olan
III. Selim'in 1808'de tahttan indirilerek öldürülmesini izleyen IV. Mustafa'nın bir yıllık padişahlığı sırasında müzik toplantılarına son verildiği için saraydan uzaklaştı.
II. Mahmud'un siyasal karışıklığı gidermesinden sonra yeniden saraya alındı.
Önce musâhib-i şehriyârî, sonra sermüezzin olduğu bu yıllar, sanat yaşamının en parlak, en verimli dönemi oldu.
İsmail Dede, Abdülmecid zamanında da sarayda ki yerini korudu.
Öğrencileri Mutafzade Ahmed ve Dellâlzade İsmail Efendi ile birlikte padişahtan izin isteyip Hac'a gitmeye karar verdi. Hicaz'da hacı olduktan sonra yakalandığı kolera nedeniyle öldü.
İsmail Dede, Osmanlı tarihinin en bunalımlı dönemlerinden birinde yaşadı.
Dede Efendi'nin Eserleri:
''Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum
Aklımı yağmaya verip fikrimi şaştım
Mecnun'a şimdi eş olup dağlara düştüm
Sor güle bülbüle ne çeker harın elinden
Bir dahi gül koklamayım yarin elinden
Ben seni sevdim seveli döndüm deliye
Huyunu benzettim hele huri meleğe
Gönlümü vermişim sana almam geriye
Sor güle bülbüle ne çeker harın elinden
Bir dahi gül koklamayım yarin elinden
***
Karşıdan yar güle güle
Yarim geldi, canım geldi
Servi gibi salınarak
Yarim geldi, canım geldi
Elindeki deste güle
Bakıyordu güle güle
Müjdeler olsun bülbüle
Yarim geldi, canım geldi
***
Sana ey canımın canı efendim
Kırıldım küsdüm, incindim gücendim
Benim nevreste-i bağ-i bülendim
Kırıldım küsdüm, incindim gücendim
Nic'oldu şimdi evvelki muhabbet
Sana düşmez kulundan böyle vahşet
Be zalim sende yok mu hiç mürüvvet
Kırıldım küsdüm, incindim gücendim
Derunum ney gibi her dem delersin
Gözümün yaşına hande edersin
Gözüm önünde yad-eller seversin
Kırıldım küsdüm, incindim gücendim
***
Bu karşıki dağda bir yeşil çadır
çadırın içinde bir civan yatar
O civan bilmiyor hiç gönül hatır
Leyla'nın aşkına dağlar mekanım
Sevda ne müşkil, ah yanar ağlarım
Turuncun yaprağı al değil yeşil
Sıva kollarını boynumdan-aşır
ısminin andıkça dilim dolaşır
Leyla'nın aşkına dağlar mekanım
Sevda ne müşkil, ah yanar ağlarım
Karşıda yananı fener mi sandın
Salınıp gezeni yarin mi sandın
Bu güzellik sende kalır mı sandın
Leyla'nın aşkına dağlar mekanım
Sevda ne müşkil, ah yanar ağlarım
