14 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Hammamizade İsmail Dede Efendi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

1778'de İstanbul'da doğdu, 1846'de Mekke yakınlarında Mina'da öldü.

Babası, geçimini hamam işletmeciliğiyle sağladığı için, İsmail Efendi, Hammamizade adıyla tanınmıştır. Ancak günümüzde çoğu zaman Dede Efendi diye anılır.

İlköğrenimini yaptığı okulda, sesinin güzelliği dolayısıyla ilahicibaşı olmuştu.

Müzikle uğraşan ve evinde meraklılara ders veren Anadolu Kesedarı Uncuzade Mehmed Efendi okuldaki bir tören sırasında ilahi okuyuşunu dinledikten sonra hemen öğrencileri arasına aldı.

İsmail, ilkokuldan sonra, yedi yıl hem Uncuzade'nin derslerine devam etti, hem de öğretmeninin yardımıyla girdiği Defterdarlık Muhasebe Kalemi'nde çalıştı.

Bir yandan da köklü bir müzik geleneği olan Mevlevilik'in o yıllardaki en güçlü çevrelerinden Yenikapı Mevlevihanesi'nde zamanın değerli müzik ustası Şeyh Ali Nutki Dede'nin derslerini izlemeye başladı.

Şeyhin kardeşi olan müzik kuramcısı Abdülbaki Nasır Dede'den de yararlandı.

Ney üflemeyi ondan öğrendiği söylenir.

1798'de Muhasebe Kalemi'ndeki görevinden ayrılarak tekkede çileye girmeye karar verdi.

Çilesi sırasında bestelediği; "Zülfündedir benim baht-ı siyahım" dizesiyle başlayan buselik şarkı, İstanbul'un müzikle ilgili çevrelerinde bestecisinin adı üstünde büyük merak uyandırdı.

Kendisi de besteci olan III. Selim, şarkının çile doldurmakta olan genç bir Mevlevi dervişi tarafından bestelendiğini öğrenince, onu saraya çağırtarak yapıtı bir kez de kendisinden dinledi ve onu hemen saray hanendeleri arasına almak istedi.

Padişahın sürekli ilgilenmesinin etkisiyle, üç yıllık çilesinin son yılı Nutki Dede tarafından bağışlandı.

1799'da çilesini doldurunca Dede unvanını aldı. Yenikapı'da hücrenişin ''hücre sahibi'' olduktan sonra, özellikle ayin günleri, hücresi ondan yararlanmak isteyen müzik meraklılarının uğrağı oldu. Bu sıralarda bestelediği en güçlü eserlerinden Hicaz Nakış büyük yankı uyandırdı.

Yeniden saraya çağrıldı, bundan sonra haftada iki gün, padişah huzurunda düzenlenen küme fasıllarına hanende olarak katılmaya başladı.

1802'de saraydan bir kadınla evlendi.

1804'te büyük saygı ve sevgiyle bağlandığı öğretmeni Ali Nutki Dede'yi, bir yıl sonra üç yaşındaki oğlunu, 1808'de annesini, 1810'da ikinci oğlunu yitirdi.

Bayati makamındaki, "Bir gonca femin yaresi vardır ciğerimde" dizesiyle başlayan bestesi büyük oğlunun ölümünden duyduğu acıyı dile getirir.

İsmail Dede, sanatını geliştirmesine yardımcı olan

III. Selim'in 1808'de tahttan indirilerek öldürülmesini izleyen IV. Mustafa'nın bir yıllık padişahlığı sırasında müzik toplantılarına son verildiği için saraydan uzaklaştı.

II. Mahmud'un siyasal karışıklığı gidermesinden sonra yeniden saraya alındı.

Önce musâhib-i şehriyârî, sonra sermüezzin olduğu bu yıllar, sanat yaşamının en parlak, en verimli dönemi oldu.

İsmail Dede, Abdülmecid zamanında da sarayda ki yerini korudu.

Öğrencileri Mutafzade Ahmed ve Dellâlzade İsmail Efendi ile birlikte padişahtan izin isteyip Hac'a gitmeye karar verdi. Hicaz'da hacı olduktan sonra yakalandığı kolera nedeniyle öldü.

İsmail Dede, Osmanlı tarihinin en bunalımlı dönemlerinden birinde yaşadı.

Dede Efendi'nin Eserleri:

''Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum

Aklımı yağmaya verip fikrimi şaştım

Mecnun'a şimdi eş olup dağlara düştüm

Sor güle bülbüle ne çeker harın elinden

Bir dahi gül koklamayım yarin elinden

Ben seni sevdim seveli döndüm deliye

Huyunu benzettim hele huri meleğe

Gönlümü vermişim sana almam geriye

Sor güle bülbüle ne çeker harın elinden

Bir dahi gül koklamayım yarin elinden

***

Karşıdan yar güle güle

Yarim geldi, canım geldi

Servi gibi salınarak

Yarim geldi, canım geldi

Elindeki deste güle

Bakıyordu güle güle

Müjdeler olsun bülbüle

Yarim geldi, canım geldi

***

Sana ey canımın canı efendim

Kırıldım küsdüm, incindim gücendim

Benim nevreste-i bağ-i bülendim

Kırıldım küsdüm, incindim gücendim

Nic'oldu şimdi evvelki muhabbet

Sana düşmez kulundan böyle vahşet

Be zalim sende yok mu hiç mürüvvet

Kırıldım küsdüm, incindim gücendim

Derunum ney gibi her dem delersin

Gözümün yaşına hande edersin

Gözüm önünde yad-eller seversin

Kırıldım küsdüm, incindim gücendim

***

Bu karşıki dağda bir yeşil çadır

çadırın içinde bir civan yatar

O civan bilmiyor hiç gönül hatır

Leyla'nın aşkına dağlar mekanım

Sevda ne müşkil, ah yanar ağlarım

Turuncun yaprağı al değil yeşil

Sıva kollarını boynumdan-aşır

ısminin andıkça dilim dolaşır

Leyla'nın aşkına dağlar mekanım

Sevda ne müşkil, ah yanar ağlarım

Karşıda yananı fener mi sandın

Salınıp gezeni yarin mi sandın

Bu güzellik sende kalır mı sandın

Leyla'nın aşkına dağlar mekanım

Sevda ne müşkil, ah yanar ağlarım

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *