Bektaşi Nefesleri...
Mehmet Ali Hilmi Dedebaba 1842'de doğmuş ve
1907 yılında Hakk'a yürümüştür.
Mehmet Ali Dedebaba diye de tanınır. Mahlası,
yani yol adı; Hilmi dir. Ondokuzuncu yüzyılda yaşamıştır. İstanbul'ludur.
Babası, Sultan Ahmet yakınındaki Güngörmez Camii'nin imamı Nuri Efendi'dir. Annesi; Emine Hatun'dur.
Hem annesi hem de babası; Merdivenköy Şah Kulu Sultan Tekkesi postnişini Hasan Baba'dan nasiplidir.
1857 yılında Bektaşiliğe giriş yapmıştır:
1864 yılında Şah Kulu Sultan dergahının postnişininin Hakk'a yürümesinin ardından bu posta oturur.
Merkez dergah olan Hacı Bektaş Dergahında
o yıllarda görev yapmakta olan Selanikli Hacı Hasan Baba'dan, Mehmed Yesari Baba'nın rehberligi ile hilafet alır.
İstanbul'da Şah Kulu Dergahını genişletir, görevine burada devam eder. Önce tekkenin kış meydanı yanına gömüldüğü bilinir. Daha sonra ise, akrabaları tarafından kabri nakledilir, sağlığında yaptırmış olduğu, Gözcü Baba bahçesindeki özel mezarına taşınır.
Mehmet Ali Hilmi Dedebaba'nın birçok Bektaşi babası gibi şiirleri vardır. İyi bir şairdir.
Hilmi mahlasıyla şiirlerini yazmıştır.
Divanı, 1909 yılında ahmed Mehdi Baba tarafından basılmıştır.
Hilmi Baba'nın divanında, 2666 beyit bulunur.
İcinde 25 koşma, 238 gazel, 1 muaşşer, 6 müseddes, 8 muhammes, 1 murabba, 1 tahmis, 3 mersiye,
1 nasihatname, 40 tarih, 3 kıta, 10 müfred bulunur. Şiirlerinde gerek aruz, gerekse hece vezni kullanmıştır.
***
''Hanbağı'na kurulmuş aşıkların otağı
Gülzar-ı aşk olubdur aşk ehlinin durağı
Gel Pir evine aşık, eyle özünü puhte
Yanuptur aşk oduna erenlerin ocağı
Hak nur-i kudretinden lütf eyleyüb uyarmış
Mahşerde dahi sönmez aşıkların çerağı
Ey saki-i meveddet, sun bize aşk meyinden
Pus eylesün hemişe mestaneler ayağı
Mescudumuz cemal-i yar olduğun nihan tut
Faş olmasın bu esrar, vardır yerin kulağı
Gir kalb-i mümine sen, her canibe sucud et
Tefrik olur mu beytin, etrafı solu sağı.
Hilmi özün hemişe derviş-i derdment et
Dostun müdam oluptur, derdli gönül konağı.''
***
Ayine tuttum yüzüme,
Ali göründü gözüme,
Nazar eyledim özüme,
Ali göründü gözüme,
***
Adem Baba Havva ile,
Hem Allemel esma ile,
Çerhi felek sema ile,
Ali göründü gözüme,
***
Hazreti Nuh Neciyyullah,
Hem İbrahim Halillullah
Sina'da Kelimullah,
Ali göründü gözüme,
***
İsa'yı ruhullah oldur,
İki alemde Şah oldur
Müminlere penap oldur,
Ali göründü gözüme,
***
Ali evvel, Ali ahır,
Ali batın, Ali zahir,
Ali tayyib, Ali tahir,
Ali göründü gözüme,
***
Ali candır, Ali canan,
Ali dindir, Ali iman,
Ali Rahim, Ali rahman,
Ali göründü gözüme
***
Hilmi gedayi bir kemder,
Görür gözüm, dilim söyler,
Her nereye kılzam nazar,
Ali göründü gözüme.
***
Divanda kesif bir şekilde Hz. Ali ve Ehl-i beyt sevgisi ve bağlılığı görülmektedir.
Dedebaba'nın bazı şiirleri bestelenmiş ve tekkelerde okunmuştur.
''Ya Rab be-hakk-ı sure-i Yasin ü Kaf ü Ha
Ya Rab be-hakk-ı Fatiha u nun ü hel-ata''
Bu münacatta çeşitli sure isimleri, bazı ayetler,
Hz. Muhammed'in, torunları Hz. Hasan ile Hüseyin, İmam Cafer, Musa, ehl-i beyt hakkı için ebru-yı hatt-ı yare aşina kılmasını, sevgisiyle gönlünü doldurmasını, işinin daima hamd ve şükür olmasını, bu isimlerin ruz-ı cezada kendisine şefaat etmelerini, derununun onlarla dolmasını murat ettikten sonra aşk denizinin en iyi yüzücüsü olup, nice şiirler yazabilmeyi ''Tanrı'dan istemektedir.
Bunun için de sure-i Kevser hakkı için aşk şarab-ı ile kanıp neş'e-i beka sahibi olmayı dilemektedir.''
İkinci şiire Besmelenin besi ile başlamıştır.
Daha sonra pirinden ders alıp aşk yoluna girdiğini, bu yolda Hz.Ali'nin açtığı ilim kapısından içeri daldığını, ay ve güneşin Zeynelaba'nın bir zerresi bile olamayacağını; Hz. Bakır, Cafer, Musa Kazım ve Rıza'nın kıble-i râh-ı hakikat doğru yolun kıblesi, reh-nüma-yı rah-ı din din yolunda yol gösterici olduğunu dile getirmiştir.
Taki ve Naki'nin hak-i pay-i devletinin can gözüne tutiya sürme olduğunu ifade ettikten sonra Askeri'nin askeri olduğunu, Mehdi-i Devran'ın şahlarını olduğunu ve sayede nefsin hırslarını terk ederek menzil-i tecride girdiğini, bu sayede Hacı Bektaş-ı Veli'ye riyasız çaker ''asker-mürit'' olduğunu,
aşık-ı sadık olup, onun yoluna canını feda etmeye geldiğini belirtir.
Öte yandan başka bir şiirinde;
"Sevdim hele bir dilberi kim ismidir Ahmed" diyerek, övgüsünü sürdürmektedir.
