Hz. Al-i Efendimiz...
Hz. Ali, Resulullahın damadı, Hz. Ömerin kayınpederidir.
Resulullahın amcası olan Ebu Talibin dördüncü oğludur.
Nesebi; Ali bin Ebi Talib bin Abdülmüttalib olup, Resulullahın nesebiyle ikinci babada birleşir. Neseb yönünden bundan yakın yoktur.
İslam halifelerinin ve ismen Cennetle müjdelenen on kişinin dördüncüsüdür.
Ehl-i beytin birincisidir.
Allah'ü Te'ala'nın arslanı idi. Çeşitli hadisi şeriflerde meth edildi. Ehl-i sünnetin gözbebeğidir.
Evliyanın büyüğü, vilayet yolunun reisidir.
Her tarikatta herkese Vilayetin feyizleri ve marifetleri Hz. Aliden gelmektedir.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Aliyi görünce buyurdu ki; ''Resulullahın huzurunda, makam yönünden en üstününe ve yakınlık yönünden yakınına ve kanaat yönüyle zenginine bakarak mesrur olmak isteyen, Ali bin Ebi Talibe baksın.''
Hicretten 23 yıl önce Mekkede doğdu:
Annesi, Fatıma bint-i Esed bin Haşim idi.
On yaşında iken iman etti. İslamiyeti kabul ettikten sonra, bütün Mekke devrini teşkil eden on üç sene Peygamber efendimizin yanında, O'nun huzur ve hizmetlerinde bulundu.
Peygamber efendimizin sevgi ve iltifatlarına kavuştu. Mekkeli müşriklerin bütün eza ve cefalarına katlanarak Peygamber efendimizin en yakın yardımcılarından oldu.
Resulullaha hicret için müsaade edilince, her tehlikeyi göze alarak, O'nun yatağına yatıp, hiç kimseden çekinmedi.
Ertesi gün kendisine emanet edilen şeyleri sahiplerine verip, Mekke-i mükerremeden yola çıktı ve Peygamber efendimize Kuba'da yetişti.
Bütün savaşlarda kahramanlıklar gösterdi.
Yalnız Uhudda on altı yerinden yaralanmıştı.
Tebük gazasında, Medinede muhafız olarak bırakılmıştı. Ayet-i kerime ile meth ve sena buyurulmuştur.
Peygamber efendimiz vefat edince, o yıkayıp kefenledi.
Bu son mübarek vazife, ona ve Hz. Abbas, Üsame bin Zeyd, Fadl ve Kusem'e nasip oldu. Definden sonra halife seçilen Hz. Ebu Bekire biat edip onun devlet işlerini yürütmede istişare ettiği zatlardan oldu ve kadılık görevlerinde bulundu.
Hz. Ömerin halifeliğine de biat edip, halifenin danışmanı ve hakimliğini yaptı. Hz. Osmanın da halifeliğine biat edip, hilafet işlerinde onun vezirliğini yaptı.
Hz. Osmanın şehid edilmesinden sonra 656 Zilhicce ayında halife oldu.
Hz. Osmanı şehid edenlerin cezalandırılmaları hususunda çıkan ictihad ayrılıklarından dolayı karşı karşıya gelen iki ordu arasında tam anlaşma olmuştu ki, Abdullah bin Sebe ismindeki yahudi, gece karanlığında grubu ile birlikte Basralıların üzerine saldırdı.
Gece karanlığında kimse ne olduğunu anlayamadı. Üç gün savaş devam etti. Cemel Vak'ası olarak bilinen bu hadisede Hz. Aişe-i Sıddıka'yı esir alınınca, Hz. Ali hürmet ve ikram edip Medine'ye gönderdi. Bir sene sonra Sıffin denilen yerde Muaviyenin ordusu ile yüz günde doksan meydan muharebesi yaptı.
Askerlerinden yirmi beş bin, karşı taraftan kırk beş bin kişi şehid oldu.
Karşı taraftan gelen sulh teklifi ile antlaşma olunca, ordusundan yedi bin kişi ayrıldı.
Bunlara harici denildi. Halid bin Zeydi, bunlara nasihat için gönderdi ise de, faydası olmadı.
Hz. Ali, haricilerden Abdurrahman ibn. Mülcem tarafından kırkıncı yıl, Ramazanın onyedinci Cuma günü, sabah namazında, kılıçla alnına vurularak, yaralandı.
İki gün sonra da şehid oldu. Kufede yani; Necef şehrinde medfundur.
Resulullah, Hz. Alinin İbn. Mülcemin kılıcı ile şehid olacağını bildirmişti.
Hz. Ali, İbn. Mülcemi gördükçe; mübarek başını gösterip, ''Bunu ne zaman kana bulayacaksın'' buyururdu. İbn. Mülcem de: ''Ya Ali, bu kötü işi, Peygamberimiz bildirmiştir. Sen beni öldür de, kıyamete kadar lanete maruz kalmayayım'' derdi. Hz. Ali de, ''Öldürmeden önce ceza olamaz'' buyururdu.
Hz. Ali, şehid edileceği gün sabah namazına giderken yolda şu beyti okuyordu:
''Ölüme hazır ol ki, ölüm elbet gecikmez.
Ölüm gelince artık feryad fayda vermez.''
Hz. Alinin kızı ve aynı zamanda Hz. Ömerin hanımı olan Ümmü Gülsüm, hadiseyi duyunca; ''Babam da, kocam Ömer gibi sabah namazında suikasde uğradı'' dedi.
Hz. Ali, ölmek üzere iken; ''Yeminle söylüyorum ki umduğuma kavuştum'' buyurdu.
Kelime-i şehadet getirerek şehit oldu.
Vefatına yakın da şöyle buyurmuştu:
''Tabutumu Arneyn'e götürün, orada ışık saçan bir kaya vardır. Beni oraya defnedin.''
Öyle yaptılar ve buyurduğu gibi buldular. (Şevahid)
Hz. Alinin Hz. Fatımadan; Hasan, Hüseyin ve Muhsin adında 3 erkek, Zeynep ve Ümmü Gülsüm adında iki kızı olmuştur.
Muhsin küçük yaşta iken vefat etmiştir.
Hz. Fatımadan sonra evlendiği hanımlarından da başka çocukları olmuştur.
Hz. Ali, buğday benizli, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri ve siyah gözlü, geniş göğüslü, iri yapılı idi. Sakalı sık olup, savaşta uzatırdı ve omuzlarına kadar yayılırdı. Son zamanlarda saçı ve sakalı pamuk gibi beyaz olmuştu.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
''Ali Cennettedir.'' (Tirmizi)
''Ali'yi ancak mü'min olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder.'' (Nesai)
''Ali'yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, müslümanların günahını yok eder.'' (İ. Asakir)
''Ali'ye düşman olanın düşmanı Allahtır.'' (Ramuz)
''İlim on kısımdır. Dokuzu Ali'de, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan iyi bilir.''
(E. Nuaym)
''Ali'nin yüzüne bakmak ibadettir.'' [Hakim]
