30 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Hayvanların Dilini Anlayan Adam...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Adamın biri Hz. Musa'ya gelip, ''Hayvanların dilinden anla­mak istiyorum'' diye istekte bulunur. Hz. Musa ne kadar ''hayır, olmaz'' dese de talebinden vazgeçmez. 
''Hiç olmazsa, evdeki horoz ve köpeğin dilinden anlayayım'' diye adeta yalvarır. 
Hz. Musa, ''peki'' der. Adam memnundur.
Ertesi gün, yere düşen bir ekmek parçası için horoz ve köpek kapışırlar. Horoz der ki; ''Merak etme, yarın efendimizin eşeği ölecek, et yersin.'' 
Bunu duyan adam, hemen eşeği götürüp satar. Köpek, horoza; ''Et yiyecektim ama eşek gitti, şimdi ne olacak?'' diye sitem eder. 
Horoz da; ''Yarın at ölecek, onun etini daha çok yersin'' der. Adam bunu duyunca, atı da götürüp pazarda satar. 
Keyfine diye­cek yoktur. Bu arada, köpek horoza iyice kızmıştır. Yalancılıkla dahi suçlar. Horoz; ''Kızma, yarın efendimizin kölesi ölecek, bol bol helva ve yemek yiyeceksin'' der. 
Adam, bunu da duyar, zevkten dört köşe, köleyi de götürüp pazarda satar.
Köpek, artık hiddetten köpürmektedir. Horoza; ''Senin yalan­larından bıktım, usandım'' der. 
Horoz ise; ''Hayır, hiç yalan söyleme­dim. 
Bu eve bir ölüm gelecekti. Eşek burada ölseydi, iş noktalanacaktı. Ancak efendimiz eşeği sattı. 
Sıra ata geldi, onu da sattı. Sıra köleye geldi, onu da sattı. Ne yazık ki, artık sıra efendimize gelmiştir. 
O ölünce, he­pimizin karnı doyacak'' dedi.
Bunu duyan adam ağladı, sızladı, dövündü, başını taşlara vurdu ama ne çare? İş işten geçmişti.
 
*** 
 
Çok eski zamanlarda bir padişah vardı: 
En son aldığı cariye­ye aşık olmuştu. Ancak, gel gelelim cariye hastalanmasın mı? 
Bütün hekimler seferber olup; ''Kolay, hallederiz'' dediler. Hiçbiri, ''Allah isterse'' demediği için, cariye bir türlü iyileşmedi. 
Bilakis günden güne, hastalığı daha da arttı.
Padişah hekimlerin başarısızlıklarını görünce, ağlayarak Al­lah'a yalvarmaya başladı. ''Yarabbim, sen varken tuttuk bir ölümlü cariyeye gönül verdik. Hastalandı, medeti senden değil, hekimlerden bekledik, bağışla beni…''
Bu yalvarma, Allah'a hoş geldi. Gece padişah uyurken, rüya­sında ak sakallı bir ihtiyar göründü ve; ''Yarın yanına bir garip kişi gelecek. 
Bu ki, o bizdendir. Hastanı iyileştirecek.'' dedi.
Ertesi gün, beklenen kişi gelince, padişah herkesten Önce ko­şup, kapıyı açtı. İzzet, ikramda bulundu. Sonra, kişi hastayı muayene etti. Anladı ki, kızın derdi, gönül derdidir. 
Bulmak için, kızın nabzım tutup, hayat hikayesini anlattırmaya başladı. Niyeti, hangi isim geçtiğinde, kızın nabzının atışı artıyorsa, böylelikle sevdiği kişiyi öğrenmekti. 
Kız anlattı, hekim dinledi. Ta ki, kişiyi Öğrenmekti. Kız anlattı, hekim dinledi. Ta ki, Semerkand'a gelinceye kadar. Sonunda, kızın Semerkand'lı bir kuyumcuya aşık olduğunu öğrendi. 
Kızı muayene eden hekim, kızı bu üzüntüden kurtarmak için, kuyumcuyu bulmaya karar verdi. Yalnız, kızdan bundan sonra neşelenip gülmesini, padişaha da bir şey söyleme­mesini tembih etti. 
Sonra da padişahın huzuruna çıkıp, ''Kızın iyileşmesi İçin, bu kuyumcunun bulunması gerekir'' dedi.
Padişah, kuyumcuyu buldurtup, sarayına getirtti. Onu Kuyumcubaşı yaptı. Cariyeyi de kuyumcuya verdi. Aradan altı ay geçmeden, cariye sapasağlam oldu. 
Bu sefer, bizim hekim bir şurup yapıp kuyumcuya içirdi. 
Çok geçmeden kuyumcu eriyip solmaya başladı. 
Bu çirkin halini gören kız ondan soğudu. 
Bir müddet sonra da kuyumcu Öldü. 
Ölmeden önce de şunları söyle­di: 
''Bu dünya bir dağa benzer. Yaptıklarımız dağa seslenmek gibidir. Sesimiz, güzel de olsa çirkin de olsa, dağa çarpıp geri dönerek, gelir bizi bulur.''
 
***
 
İbrahim Edhem:
İbrahim Edhem, adaletli ve şanlı bir padişahtı. 
Bir gün tıkırtı­lar duydu. Sesin geldiği yere varınca, o zamana kadar hiç tanıma­dığı bir bölük halk gördü. ''Ne arıyorsunuz, bu damın başında?'' diye sordu. ''Develerimizi'' dediler. 
''Bu damın başında deve ne gezer?'' diye sorunca da; ''Peki, sen tahtın üzerinde Allah'ı arayıp bulmayı ümit ediyorsun da, biz damda deve arayınca mı olmuyor'' diye cevap verdi­ler.
''Eyvah ki, eyvah'' deyip, tahtı da, tacı da terk etti. 
O günden beri bütün insanlık, onun adını söyler oldu.
Mesnevi....

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *