BEKTAŞİLİĞİN EĞİTİMİ...
Bir Bektaşi dervişi, tasavvuf yolunda, aşıklık ve muhiblik döneminden başlayıp, ikrar vermesinden sonra sistemleşip yoğunlaşan bir inanç eğitimine tabi tutulmaktadır.
Bu eğitim süresince derviş, girmiş bulunduğu yeni sistemin esaslarını öğrenmektedir.
''İlk derece ehl-i beyte muhabbetle başlamaktadır.''
Mürşitler gözüne kestirdikleri kimselerin kalbine evvela bu muhabbeti aşılamaktadırlar.
Bunda da büyük bir müşkülata maruz kalmamışlardır. Çünkü Hz. Muhammed'in risalet ve kutsiyetine iman eden herkesin kalbinde bu muhabbet tabii olarak bulunmaktadır.
Yalnız bunu kökleştirmek ve bu kökte hasıl olacak dalları genişletmek gerekmektedir. Bir taraftan mürşidin telkinleri, diğer taraftan dinlenilen nefes ve mersiyelerin etkisiyle, ehl-i beyt muhabbeti yavaş yavaş filizlenmektedir.
İşte o zaman mürşid onu karşısına alarak tarike girmek, Fırka-i Naciye'ye dahil olmak gibi tarikat sırlarını aşılamaktadır.
Bu sırlardan biri milletin, Halil İbrahim milleti olduğu fakat bunun da yetmiş iki fırkaya bölündüğüdür. Bunlardan yalnızca biri Fırka-i Naciye-kurtuluşa eren gruptur.''
Bektaşi dervişi, kendisini, diğer bütün yollardan ve sistemlerden kendisini farklı hale getirecek olan ''Bektaşilik yolu'nu'' öğrenmeye başlarken, kendi gibi inananları diğerlerinden ayırt etmeyi de öğrenmektedir.
Dünyanın neresinde olursa olsun Bektaşiler birbirlerini tanırlar.
Bir Bektaşi bir topluluğa girdiği zaman, orada başka Bektaşi olup olmadığını anlamak için sağ elinin küçük ve yüzük parmaklarını hafifçe avucunun içine alarak kalan üç parmağı açık olarak ve baş parmağı yukarıya kalkık şekilde elini kalbinin üzerine koyar. Başını hafifçe göğsüne doğru eğerek niyaz vaziyeti alır.
Ya da sağ elinin baş parmağı bir tarafı diğer dört parmağı diğer tarafa bakarak sakalını, sakalı yoksa sakal yerini sıvazlar ve ceketinin altında birleşen parmaklarını bir müddet öylece bırakır. Ya da sağ elini kaldırır, baş parmağını dudaklarına temas ettirdikten sonra birdenbire indirerek karnının sol tarafına göbeği ile kalbinin arasına koyar ve başını da kalbinin üzerine eğer.
Birkaç saniye niyaz vaziyeti alır.
Dereceleri eşit olmayan Bektaşilerin, küçüklerin büyüklerine verdikleri selam da ayrıdır.
Küçük Bektaşi parmaklarının ucu birbirine temas etmek şartıyla göğsüne ve memesi üzerine bastırarak başını kalbinin üzerine eğer.
Vücudunun sıkletini sol bacağının üzerine vererek sağ ayağının baş parmağı üzerine basar. Birkaç saniye böylece niyaz eder.
Bektaşiler birbirlerinin ellerini sıkarken baş parmaklarının uçlarını birbirine temas ettirirler ki bu iki kalbin abirbirine merbut olduğuna işarettir.
Bektaşiler birbirlerine ''sultanım'', ''nazarım'', ''erenlerim'' şeklinde hitap ederler.
Kendilerinden ise, ''fakir'', ''nazarın'' şeklinde bahsederler.
Bektaşiliğin temeli mürşid mürid ilişkisine dayanmaktadır:
Dervişin ilk elde bilmesi gereken hususlar da bu yüzden mürşid almayışıyla ilgilidir.
1925-1928 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen bir el yazmasında bu konu maddelerle ortaya konulmaktadır:
''1- Mürid hiç kimseyi mürşidinden daha faziletli bilmemeli, ona mutlak surette itaat ve teslimiyet göstermelidir. Çünkü mürşid huzurunda bütün gün türlü türlü yemekler yemek ve geceleri uyku ile geçirmek batın yolunu seddetmez kapamaz ancak şeyhinden ayrılıp kendi rızasıyla siyam oruç ve kıyama kalkan üryan ve giryan geçiren dervişin terakkî/gelişim yolu kapanır.
2-Mürid zeki ve müdrik kavrayışlı olmalıdır.
Asla şek ve şüpheye düşmemelidir.
3- Mürid şeyhin rumuz ve işaretini anlayacak şekilde idrak ve zeka sahibi olmalıdır.
4- Şeyhin her türlü davranışına inanmalı ve itaat etmelidir.
5- Şeyhin her türlü hizmetine çalak hızlı olmalıdır.
6- Sözünde sadık, vadinde rasih sağlam olmalıdır. Vefalı ve ahdinde üstüvar güvenilir olmalıdır.
7- Mürid bütün mal ve mülkünü şeyhe isar ikram etmeye müheyya amade olmalıdır.
8- Şeyhin esrarına razdar olup şeyhin sırlarını saklayıp, ifşasından sakınılmalıdır.
9- Şeyhin bütün tekalif tekliflerini, mevaiz öğütlerini ve nesayıhını nasihatlerini göz önünde bulundurarak asla ihmal edilmemelidir.
10- Vasl-ı ilahi için şeyh yolunda canını, başını isara hazır olması, dostuna karşı dost, düşmanına karşı düşman olmalı, icabında şeyhin ihtiyacını gidermek için kendini köle gibi değerlendirmelidir.
Bektaşilik, mürşid ile mürid arasındaki vuslatı şu surette izah eder:
''Mürşid talib-i hakka kendi nefsinden hiçbir şey söylemez. Eğer mürid cahilliği yüzünden mürşidin emrini hata olarak değerlendirip yerine getirmezse, mürşid onu affedip hüsn-i hulk güzel huy ve hulk-i Muhammedi Muhammedi ahlak ile ikaz eder.
Bir kişiye bilmediğini bildirmek, ona ihsanda bulunmaktır. Mürşid emri de her şeyden önceliklidir. Mürşidin irade ve rızasına karşı talib mahvolmayı bile göze almalıdır. Buna ikrar ve iman denir.''( İBŞBAK-K-443/72-91
Bektaşiler öncelikle inanç esaslarını İmam Cafer'e dayandırmak tadırlar.
Pek çok yazma ''İmam Caferü's-Sadık efendimizin kavl-i şerifleri budur'' ibaresiyle başlamaktadır. Metne göre İmam-ı Cafer kendi yolunda olanlardan
üç sünnet ve yedi farza, Ali evladına ve Muhammed evladına bağlı kalmalarını istemektedir.
Kay: (Ruhunyolculu.com)
