Devletin Malı Deniz...
Haram yemenin en tehlikeli şekli, kamu malı yeme veya kamu malından çalmadır.
Çünkü diğer kul haklarının sahipleri bellidir;
insanı muayyen kişilerin muhatabı yaparlar. Kamu malı öyle değildir.
Yenen hakkın, milyonlarca kitleden kimin payına düşeni olduğu bilinemez. Bu demektir ki, bu haklar bizi toplumun tüm fertlerine karşı günah işlemiş bir duruma getirir.
Kamu malına musallat olmak, büyük kısmıyla kamu hizmeti verenlerin girdiği bir günahtır.Yönetim, yargı, denetim, icra v.s. gibi muhtelif kesimlerde çalışanlar bir yığın kamu mal ve servetinin emanetçisi durumundadır.
Bunlar eğer vicdan ve imanları engel olmazsa, az veya çok, şöyle veya böyle, kamu hakkı altına sokacak hırsızlıklar, yolsuzluklar yapabilirler.
Ve bu, onların besledikleri çoluk çocuğu da haramla zehirler.
Kamu malına tasallutun iki şekli vardır:
Aktif şekil, pasif şekil...
Birinci de kamu malı hakkı alınır, çalınır ...
İkinci de ise; ödenmesi gereken kamu hakkı, kamu borcu ödenmez. Vergi kaçakçılığı, zekatı vermemek bu ikinci türe girer...
Mesela, son yıllarda vurgunculuğun tepeden aşağı meşrulaştırılması sonucu ortaya çıkan hayali ihracat kamu mal ve servetini gasbın en sinsi, fakat en namussuz yollarından biridir.
Daha yüzlerce örnek verilebilir.
Ne yazık ki ülkemiz bu bakımdan korkunç bir manzara arzetmektedir.
İslam literatüründe, kamu malını zimmete geçirmeye ğulûl denir. Tam anlamıyla; ganimet zekat vs.malını hıyanetle zimmete geçirmek demektir.
Ve hemen her hadis ve fıkıh kaynağında ğulûl adını taşıyan uzun veya kısa bir bölüm vardır. Kur'an bu kelimeyi , fiil şekliyle üç kez kullandığı bir ayette şöyle diyor: ''Kim hainlikle bir kamu mal ve hakkına el koyarsa, kıyamet günü o el koyduğu şeyi ortaya getirecektir.''(Âli İmran;161)
Hz. Peygamber bize haber veriyor ki, kamu malı yemenin legalize edilişi "hediye" teranesiyle de olabilecektir.
Ve Hz.Resul soruyor: "Eğer bu adam evinde anne-babasının yanında otursa idi, o hediye ona gelecekmiydi?
Şu olay, kamu hakkı yemenin nelere malolacağını göstermesi bakımından gerçekten ürperticidir:
''Hayber seferi dönüşü idi. Yolda pusu kurmuş olan putperest kabilelerden birilerinin attığı okla , Hz. Peygamber'in hizmetindeki bir sahabi öldü.
Oradakiler hemen atıldılar. ''Şehitliği mübarek olsun!'' Bunu duyan Hz. Peygamber, şöyle buyurdu:
''Asla şehit olamadı. Allah'a yemin ederim ki, Hayber günü ganimetlerden ayırıp zimmetine geçirdiği kamu malına ait gömlek , ateşten bir çarşaf gibi onu sarmaktadır.''
Bunu duyan sahabiler feryad etmeye başladılar. Hatta bir sahabi iki nalın tasması getirip:
''Alın bunları, bunlar ateşten iki bukağı" diye bağırdı. (Zehebi , 84)
GELEN ŞİKYET VE MAİLLER:
Gelen şikayetler genellikle akraba ve komşular, konuyu şöyle dile getiriyorlar:
Devletimizde onbinlerce fakir fukara varken ve çok zor şartlarda yaşıyorlarken, ülkemizde istenmeyen bir haksız kazanç yolu seçilmiştir.
Evli bayanlar, babasının veya ölmüş annesinin maaşını almak için mahkemeye başvuruyor, anlaşmalı olarak boşanıyor, maaşa bağlandıktan sonra da İmam nikahı altında birlikte yaşıyorlar.
Acaba bu ahlaksızlığa dur diyecek bir kurum yok mu?
Mahalle muhtarları vasıtası ile bunlar neden tesbit edilmiyor..?
Kim nerede ve nasıl yaşıyor, muhtarlar bunları az zamanda tesbit edebilir.
En azından Diyanet İşleri Başkanlığı bu hususlarda bir Cuma hutbesi okutarak, bu gibi haksız kazanç sağlayanları askariye düşürebilir, diye düşünüyorum.
Bu hal böyle devam ederse kamunun daha fazla zarara girceğidir ki, bununda başlıca müsebbibi sorumlular olacaktır.
