Efendimizin'in Çiçeğini Kopardılar...
Hz. Peygamber, (S.A.V) ilahi güzellikleri söz ve eylemleriyle en güzel şekilde yansıtması bakımından varlık aleminin nadide bir çiçeği, eşsiz bir gülüdür.
Torunu Hz. Hüseyin de ağabeyi Hasan ile birlikte o çiçeğin o gülün bir yaprağıdır.
O, şöyle buyurmuştu; "Hasan ve Hüseyin, benim dünyada kokladığım iki çiçeğimdir" (Ahmed b.Hanbel).
Hz. Hüseyin Efendimiz, hayatının bütün dönemlerinde bir çocuk kadar masum ver günahsız, su kadar duru ve pak, süt kadar lekesiz ve aktır.
Babası Hz. Ali bir sözünde şöyle ifade etmiştir:
"Oğlum Hasan, göğsünden başına kadar olan kısmında, diğer oğlum Hüseyin de bundan aşağı olan kısmında dedeleri Hz. Peygamber'e çok benzerdi"
(Ahmed b. Hanbel).
Hz. Hüseyini bir ehl-i beyt üyesi olarak inanç, ibadet ve ahlakı bakımından çok güzeldir. Çünkü onu Allah resulü eğitmişti.
Hz. Peygamber, her iki torunu için "Allah'ım! Ben, bunları seviyorum. Sen de sev bunları" (Tirmizi) buyurmuştur. Başka bir hadisinde ise; "Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir'' buyurmuştur.(Tirmizi)
Hz. Hüseyin, 10 Ocak 626 yılında Medine'de doğdu. Peygamber'in de emriyle doğumunun yedinci günü akika kurbanı kesildi. Saçları tıraş edildi ve ağırlığınca gümüş yoksullara dağıtıldı.
Aynı gün de sünnet oldu.
Peygamber vefat ettiğinde altı yaşları civarında idi.
Hz. Peygamber (S.A.V) ağabeyi Hasan ile birlikte kendisine özel ilgi gösterirdi.
Siyasi faaliyetlerden genellikle uzak durdu.
Üçüncü halife döneminde ağabeyi Hz. Hasan ile birlikte
650 yılında Taberistan seferine katılan Hz. Hüseyin, halifenin hilafetinin ikinci yarısından sonra ortaya çıkan ihtilaflarda babasının verdiği görevler çerçevesinde, diğer sahabi gençleriyle birlikte halifeyi koruma görevi aldı.
24 Haziran 656 yılında babası, Hz. Ali'nin hilafete geçmesiyle birlikte kendisini siyasi olayların içinde bulan
Hz. Hüseyin, babasını takip ederek, Kufe'ye geçti, onun bütün seferlerine iştirak etti.
Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaşlarına katıldı.
Babasının şehit edilmesinden ''28 Ocak 661'' sonra ağabeyi Hasan'ın yanında yer aldı. Onun altı ay sonra Muaviye ile belli şartlar altında anlaşma yapıp hilafetten çekilmesini ise, bazı kaynaklara göre onaylamadı, ancak ağabeyine itaatini sürdürdü. Medine'ye intikal etti. Orada ilim ve ibadetle meşgul oldu.
Muaviye'nin ölümünden sonra oğlu Yezid'in hilafet makamına oturması durumu değiştirdi.
Olumsuz ve sevimsiz kişiliği ile bilinen Yezid,
Medine valisine mektup yazarak Hüseyin'in kendisine biatını sağlamasını istedi. Hz. Hüseyin buna şiddetle karşı çıktı. Önce Medine'den Mekke'ye geldi, orada çeşitli görüşmeler gerçekleştirdi. Bu arada Kufeliler'den ısrarla kendisine Kufe'ye çağıran mektuplar aldı. Bunun üzerine yerinde incelemeler yapmak ve durumu kendisine bildirmek üzere amcasının oğlu Müslim b. Akil'i Kufe'ye gönderdi.
Müslim yazdığı mektupla olumlu haberleri Hz. Hüseyin'e bildirdi.
Hüseyin lehine meydana gelen gelişmeleri öğrendi.
Bunun üzerine Yezid, valisini görevden alarak yerine;
Ubeydullah bin Ziyad denilen fasığı, tayin etti ve meseleye müdahale etmesini istedi.
Vali İbn. Ziyad Kufe'ye gelir gelmez sert konuşmalar yaptı. Ardından Müslim'i ve ona yardım edenleri yakalatıp öldürttü. Kufe'deki bu yeni gelişmelerden ve Müslim'in öldürüldüğünden haberi olmayan Hz. Hüseyin, bazı tecrübeli kimselerin "Kufeliler'e güvenilemeyeceğini" söylemesine aldırış etmeksizin hazırlıklarını tamamladı ve yakınlarını yanına alarak, yola çıktı.
Yolda bilahare Müslim'in öldürüldüğünü öğrenen Hz. Hüseyin, beraberinde bulunanlarla istişare ederek durum değerlendirmesi yaptı, isteyenlerin dönebileceğini söyledi. Kendisi samimi adamlarıyla birlikte yolculuğuna devam etti.
Bu arada vali İbn Ziyad, önce Hür b. Yezid komutasında öncü kuvvet hazırlayıp Hüseyin'i sıkıştırmasını istedi.
Hür istenileni yaptı. Arkasından Ömer bin Sa'd komutasında 4.000 kişilik bir kuvveti daha Hz. Hüseyin'in üzerine gönderdi.
Bu birlik Kerbela'da Hz. Hüseyin ve adamlarını kuşattı, ikmal yollarını tutarak Fırat'tan su almalarını engelledi.
Susuz kaldı. Zulüm, had safhaya ulaştı.
Karşı taraf ısrarla Hüseyin'in Yezid'e biat etmesini, aksi halde "olacakların olacağını" söyledi.
Hz. Hüseyin ise, Yezid gibi facir ve fasık bir kimseye biat edemezdi ve etmedi de.
Sonuç; 10 Muharrem yani; 10 Ekim 680 Ömer b. Sa'd'ın ordusu Hz. Hüseyin'in 23 atlı, 40 piyadeden oluşan sembolik birliğine bütün gücüyle saldırdı.
Hz. Hüseyin'in askerleri yiğitçe mücadele etti, çok geçmeden sonra teker teker şehit oldular.
Sonunda caniler, Hz. Hüseyin'in üzerine yürüdü, önce onu atından düşürdüler, ardından da kılıçla mübarek başını gövdesinden ayırdılar.
Hz. Peygamber'in öpüp kokladığı mübarek "baş" önce Kufe'ye, ardından da Şam'a götürüldü.
Bu elim olaylardan sonra, insanlık alemi Muaviye ve Yezid isimlerini daima lanetlemiş, kıyamete kadarda nefretle anılacak. Bu gün milyonlarca Hüseyin ismi varkan ikinci Muaviye ve Yezid ismi yoktur ve olmayacak...
