Ebuzer-i Gıfari...
İslamiyet'i kabul edenlerin ilklerindendir.
İlk bedevi Müslüman olarak, kabul edilir.
Cahiliye döneminde bile putlara tapmaktan nefret eden bir kişidir.
İslamiyet'i kabulden evvel kabilesi ve kendisi yol kesmekle meşhur iken, Müslüman olduktan sonra tamamen değişmiştir.
Müslüman olduğunu Mekke'de açıktan ifade edince büyük bir saldırıya uğramıştır. Peygamber Efendimizin (asm) sürekli bir şekilde yanında bulundurduğu sahabelerdendir. Resulullah'ın övgüsüne mazhar olmuştur. İdareci olma isteği Peygamber Efendimiz tarafından uygun görülmeyince, ömrü boyunca bir daha talepte bulunmamış ve kabul de etmemiştir.
Ebu Zer'in ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmemektedir.
Lakabıyla meşhur olduğundan adeta ismi bilinmemektedir. Asıl adının; Büreyr, Berir, Yüreyr, Yezid, Cündüb olduğu şeklinde muhtelif rivayetler vardır.
Mensubu bulunduğu Gıfar kabilesi, yol kesip yağmacılık yapmakla meşhurdur.
Hatta bu kötü alışkanlıklarını, Haram Aylar'da dahi icra etmekten çekinmeyecek kadar ileri götürmüşlerdi.
Ebu Zer, kabilesi putlara taptığı halde, kendisi onlardan nefret ederdi. Kendi ifadelerinden daha İslamiyet'i kabulünden birkaç yıl evvel ibadet etmeye başladığı anlaşılmaktadır.
Hatta Hanif dinine mensup olanlarla yakın ilişkisi olduğu nakledilmektedir.
Mekke'de bir peygamberin zuhur ettiğini duyunca önce kardeşini bilgi almak maksadıyla gönderdi.
Ancak, getirilen bilgiyle yetinmeyince kendisi bizzat Mekke'ye Peygamber Efendimizi görmeye gitti.
Mekke'de birkaç gün kaldığı halde Peygamber Efendimizi göremedi.
Yiyeceği bittiği ve bitkin olduğu bir sırada Hz. Ali tarafından fark edildi ve eve götürülerek misafir edildi. Bilahare Peygamber Efendimizin huzuruna götürüldü.
Kırsal kesimden gelen ve İslamiyet'i kabul edenlerin ilki olduğundan ilk bedevi Müslüman olarak anıldı.
Müslüman olduktan sonra durumunu bir süre gizlemesi tavsiye edildiği halde Mekke'nin orta yerinde İslamiyet'i kabul ettiğini haykırdı.
Saldırıya uğrayıp ağır bir şekilde dövüldüğü halde bunu birkaç kez daha tekrarladı. Korkusuz ve büyük bir cesaret sahibi olduğundan hiçbir şeyden çekinmezdi.
Daha sonra kabilesine İslamiyet'i anlatmakla görevlendirildi ve çağrılmayıncaya kadar gelmemesi tembih edildi. Çünkü, Mekke'de kalması artık kendisi için hayati tehlike arz ediyordu.
Ebu Zer'in vasıtasıyla kabilesinin yaklaşık yarısı İslamiyet'i kabul etti.
Hendek Savaşı'ndan sonra Medine'ye hicret etti. Buraya geldikten sonra Ashab-ı Suffa ile birlikte Mescid-i Nebevi'de yatıp kalktı ve zamanının büyük bir kısmını Peygamber Efendimizin yanında geçirdi.
Develerine çobanlık yaptı. Çobanlığı esnasında eşkıyanın saldırısına uğradı ve çıkan çatışmada oğlu şehit oldu.
Bir ara Peygamber Efendimizden emirlik talebinde bulunduğu ve kendisine bunun için yeterli olmadığı söylenince, ömrü boyunca bir daha görev talebinde bulunmadı.
İslamiyet'ten evvel yol kesen, adam öldüren, malları yağmalayan sert mizaçlı Ebu Zer, Müslüman olduktan sonra tamamen değişti.
Fakir ve düşkünlerin koruyucusu oldu. Hizmetçisiyle aynı elbiseyi giyecek ve aynı yemeği yiyecek kadar merhamet ve tevazu sahibi idi.
"Gökkubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer'den daha doğru sözlü kimse yoktur" ifadeleri kendisi için sarf edildi. (TDVİA.)
Ömrünün önemli bir kısmını sefer ve savaşlarda geçirmesine rağmen, bulduğu her fırsatta öğrendiklerini çevresindekilere aktarmaya büyük çaba sarf etti. Hadis rivayet etmesi sebebiyle birkaç arkadaşı ile birlikte Medine'den ayrılmaları özellikle Hz. Ömer zamanında uygun görülmüyordu.
Çünkü, bu gibi büyük sahabeler, halifelerin adeta danışmanı durumunda olup, sık sık görüşlerine başvurulmaktaydı.
Üç yüze yakın hadis rivayet etti.
Ebu Zer, Peygamber Efendimizin vefatından sonra halifeliğe Hz. Ali'yi daha layık görüyordu.
Bu fikrini devam ettirmekle beraber kendilerine biat edildiğini görünce hem Hz. Ebubekir'e hem de Hz. Ömer'e biat etti.
Hz. Ömer devrinde kendisine bağlanan maaş ile at satın aldı.
Bunları cihat için besledi ve söz konusu atları mücahitlerle birlikte nöbetleşe kullandı. Suriye, Kudüs ve Mısır'ın fetihlerinde bulundu.
Ebu Zer, altın ve gümüşün Allah yolunda sarf edilmeyip biriktirilmesine karşı çıktı.
İhtiyaç fazlası malların dağıtılması konusunda hassasiyet gösterdi. Onun bu hassasiyeti fazla mal biriktirmekten çok, halkın büyük maddi sıkıntı içinde olması ile irtibatlıdır.
Ebu Zer, hiç bir zaman doğru bildiğini söylemekten çekinmedi. Görüşlerinden dolayı Suriye valisi Muaviye ile araları açıldı. Sahabelerin ileri gelenleri ile halifeye şikayet edildi. Hz. Osman, onu Medine'ye çağırdı.
Burada da görüşlerini dile getirmeye devam etti. Fikirlerinin muhalifler arasında ilgi görmesi ve siyasetlerine alet etmelerinden ötürü Medine'ye üç mil mesafede bulunan Rebeze'ye gönderildi. Burası Mekke yolu üzerinde olup, su kenarında bulunuyordu.
Hz. Osman, kendisini gönderirken maddi yardımda bulundu.
Ebu Zer; aralarında Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in de bulunduğu kişiler tarafından uğurlandı.
Reveze'de yaşayan Ebu Zer, 653 yılında Hakk'ın rahmetine kavuştu. Peygamber Efendimiz yirmi yıl evvelinden şöyle haber vermişti:
"Sen buradan çıkarılacak, tek başına yaşayacak ve yalnız öleceksin". (Mektubat)
