Size Savaş Açanlara Sizde Savaş Açın...
Peygamber Efendimiz'e önceleri, müşriklerle savaşma izni verilmemişti.
Müşrikleri Allah Te'ala'nın birliğini kabule davet etmek, karşılaşacağı işkencelere katlanmak, cahillerin uygunsuz davranışlarına sabredip aldırış etmemek ve bunlara göz yummakla vazifeliydi.
Kureyş müşrikleri ise, Allah Rasulü'ne tabi olanları dinlerinden döndürmek için işkenceden işkenceye uğratıyorlardı.
Müslümanların kimisi tahammül edilmez işkencelerle dinlerinden döndürülmüş, kimisi dinleri uğruna Habeşistan'a, kimisi de Medine'ye hicret etmiş, doğup büyüdükleri yurtlarını yuvalarını terk etmek zorunda kalmışlardı.
Hadiseler öyle bir seyirle akıp gitmeye başlamıştı ki, Allah Rasulü (sav)'in o güne kadar takip ettiği ''sabır ve tahammül'' siyaseti ile sulhu yaşatabilmek artık mümkün değildi.
Nitekim Peygamber Efendimiz sabır ve tahammülden sonra sarıldığı müdafaa silahının da kafi gelmediğini görerek, Rabbine sığındı. O'nun vahyini bekledi.
Nihayet müşriklerin iyice azgınlaştıkları, Allah'ın kendilerine ihsan ettiği nimetlere nankörlük edip Rasulü'nü tekzib ettikleri, müslümanları şiddetli işkencelere uğratıp kendi yurtlarında tedirgin ettikleri bu zamanda; dini, vatanı ve mü'minleri muhafaza için zaruret haline gelmiş olan cihad hamlesine izin veren ayet-i kerimeler nazil oldu:
''Kendileriyle savaşılanlara ''mü'minlere, '' zulme uğramış olmaları sebebiyle ''savaş hususunda'' izin verildi. Şüphe yok ki, Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar, başka değil, sırf ''Rabbimiz Allah'tır.'' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir.
Eğer Allah, bir kısım insanların kötülüklerini diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi çokça zikredilen manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi.
Allah, kendisine dinine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.'' (Hac; 39-40)
''Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın! Fakat haddi aşmayın!
Muhakkak ki Allah, haksız yere saldıranları sevmez.'' (Bakara; 190)
Cenab-ı Hak, savaşın hangi sebep ve gaye için yapılacağına dair hükmünü de şöyle bildirdi:
''Artık fitne kalmayıncaya ve dîn tamâmen Allâh'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!..'' (Enfal; 39)
Harbe izin verilmesi, İslam'a ve müslümanlara karşı takınılan hasmane tavrın bir neticesidir:
Toplumun varlığını koruyabilmesi için zaruri olan ve; ''zarurat-ı hamse'' denilen beş kıymetin, yani ''mal, can, nesil, akıl ve din'in korunması ve düşman saldırılarına karşı müdafaa edilmesi için cihad farz kılınmıştır.''
Bu ilahi emir ile, dinden saptıranların cezasını bulması ve ilahi hakikatlerin tebliği önündeki engellerin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir.
Rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamberler Sultanı''nın bütün insanlığı ihata eden engin merhametine rağmen, büyük ve çetin harpler yapmış olması, ictimai sulh ve sükunun temini ve tevhid mücadelesi zaruretine binaen idi.
Bu sebepledir ki, Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde;
''Ben rahmet ve savaş peygamberiyim!'' (Ahmed) buyurmuştur.
''Ey Peygamber! Sana ve Sana tabi olan mü'minlere Allah yeter!
Düşmandan asla çekinme! Hatta ey Peygamber! Mü'minleri onlara karşı savaşa teşvik et!..'' (Enfal, 64-65)
''Ey mü'minler! Verdikleri sözü bozan, Peygamber'i yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik ilk önce kendileri sizinle savaşmaya başlamış olan kavme karşı savaşmaz mısınız? Onlardan korkar mısınız?
Eğer inanıyorsanız bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır.
Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil etsin, sizi onlara galip kılsın, mü'minlerin gönüllerini ferahlatsın ve mü'minlerin kalblerinden zalimlere karşı birikmiş olan öfkeyi onların hakkından gelmek suretiyle alsın!''
(Tevbe, 13-15)
''Savaş, hoşunuza gitmediği halde size farz kılındı. Hoşlanmadığınız bir şey çoğu kere sizin için hayırlı olabilir.
Yine sevdiğiniz bir şey de çoğu kere hakkınızda şer olabilir.
Allah bilir, siz bilemezsiniz.'' (Bakara, 216)
