30 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Açık
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Mustafa Akif Efendi...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Mustafa Akif Efendi 1686 yılında Amasya'da doğmuş ilim ve gönül ehli bir zattır. Ailesinin de ilim ehli olması nedeniyle, küçük yaşta tahsil hayatına başlar.

Zamanının ileri gelen alimlerinden akli ve nakli ilimleri tahsil eder. İlim tahsil ettiği alimlerin başında Abdullah Efendi ile Remzi el-Kayseri gelir.

Tahsil için zamanın çeşitli ilim merkezlerini de gezen Mustafa Akif Efendi Kahire'ye giderek burada özellikle Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim ve diğer sahih hadis-i şerif kitaplarını okur.

Hac vazifesini ifa için Mekke ve Medine'ye geçen Mustafa Akif Efendi, buraya diğer İslam ülkelerinden gelen alim ve velilerle görüşüp, onların meclis ve sohbetlerinde bulundu. Daha sonra Amasya'ya döndü ve Sultan Beyazıd Medresesine müderris tayin edilip ders okutmaya, talebe yetiştirmeye başladı.

Bir müddet sonrada Amasya Müftülüğüne tayin edildi.

Şeyhülislam Mustafa Efendi, kendisine ilme ve müslümanlara hizmeti sebebiyle, Süleymaniye Müderrisliği payesini gönderdi.

Yaşlanınca müftülükten ayrılan Mustafa Akif Efendi, ömrünün sonunda insanlardan uzak bir hayat yaşamayı tercih ederek, kendini tamamen ilim ve ibadete verdi.

Mustafa Akif Efendi kendisi fakir olmasına rağmen Allah'u Te'ala'nın ihsan ve bereketiyle fakirlere bol tasaddukta bulunurdu. Camiye giderken yanına bol miktarda altın ve gümüş alır ve onları kendisinin cömert ve ihsan sahibi olduğunu bilip yolu üzerine sıra olan fakirlere avuç avuç bitinceye kadar dağıtırdı.

Malı ve geliri olmamasına rağmen Mustafa Akif Efendi, bu adetini hemen hemen her gün yerine getirir insanlar da onun bu haline şaşarlardı.

Halbuki bu durum, Allah'u Te'ala'nın pek çok velisine olduğu gibi¸ Mustafa Akif Efendiye de keramet olarak bu malları ihsan etmiş olmasından başka bir şey değildi.

İlmiyle amil, fazilet sahibi bir veli olan Mustafa Akif Efendi, Tefsir, hadis, usul-i fıkıh ve fıkıh ilimlerinde zamanının müracaat kaynağı idi.

Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler söyler, nesirler yazardı. Üç lisanda da şiir kabiliyeti vardı. Tıp, hey'et, astronomi ve hendese, geometri ilimlerinin teorik ve pratik kısımlarında ihtisas sahibiydi.

Akli ve nakli ilimlerin usul ve füru kısımlarında yüksek alimdi. Hatta onun; "Üç yüz senedir usûl-i fıkıhta benim gibi birisi gelmedi." dediği rivayet olunur.

Mustafa Akif Efendi 1760 yılında Amasya'da vefat etti.

***

Abdürrahim-i Merzifoni:

1385-1390 yılları arasında doğduğu tahmin edilen Abdürrahim-i Merzifoni'nin asıl ismi Abdürrahim Nizameddin'dir. Abdurrahim-i Rumi olarak da bilinir. Merzifon'da dünyaya geldiği için Merzifoni ve şiirlerinde "Rumi" mahlasını kullandığı için de "Rumi" lakabı ile tanınır.

Küçük yaşta başladığı tahsil hayatında ilk hocası babası ve memleketindeki diğer alimler oldu.

Aldığı bu ilimle sanat ve kültür yönü fevkalade gelişti. Tahsil hayatı sırasında, o sırada Osmancık'ta müderris olan Akşemseddin Hazretleriyle sıkı bir dostluk kurdu.

Bu iki dost feyz almak ve tasavvuf yolunda ilerlemek amacıyla, o gün için menkıbeleri Anadolu'da ağızdan ağza dolaşan, ismi bütün İslam ülkelerinde saygı ile anılan büyük bir Türk bilgini ve tasavvuf alimi Şeyh Zeynüddin Hafi'den ders almak üzere Mısır'a doğru yola çıktılar.

Ancak Haleb'e geldiklerinde Akşemsedd'in gördüğü bir rüya üzerine kendisinin manen Hacı Bayram-ı Veli'ye bağlı olduğunu söyleyerek Ankara'ya döndü.

Abdürrahim Merzifoni ise, yoluna devam ederek Mısır'a gitti ve Şeyh Zeynüddin-i Hafi ile buluşup onun manevi himaye ve terbiyesine girdi.

Zamanla hocasının sevgisini kazanarak teveccühlerine kavuştu. Hocasının, bu yolda bulunanlara has terbiye usulleriyle manevi makamlara kavuştu. Bu yolun vazifeleri ile meşgul olarak yükselip, kemale erdi.

Hocası kendisinde gördüğü çalışkanlık, kabiliyet¸ doğruluk, sadakat ve bağlılığı, verdiği icazetnamesinde de dile getirdi.

Daha sonra irşat için, hocası tarafından, Merzifon'a gönderildi.

Merzifon'a gelmesinden sonra hanesi yurdun dört bir tarafından feyz almak ve ilminden istifade etmek isteyenlerin akınına uğradı. Bir müddet sonra zamanın padişahı İkinci Murad Han tarafından¸ ilminden daha geniş bir kitlenin faydalanması için Merzifon'daki Çelebi Sultan Mehmed Medresesi'ne müderris tayin edildi.

Vefatına kadar pek çok talebe yetiştiren Abdürrahim Merzifoni 1465 yılında Dar-ı Beka'ya irtihal etti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *