Mehmet Şemsettin'in Vefatı...
SOYU; 15. Batında Hz. Ebubekir'e dayanan Akşemsettin'in babası, Şeyh Hamza Şam diyarından Amasya'ya gelir ve o zaman Amasya'ya bağlı olan Kavak ilçesine yerleşir.
Şam diyarından geldiği için kendisine; Şerafeddin- i Hamza Şami olarak şöhret kazanır.
Feridüddin-i Attar'ın ''Tezkiretü-Evliya'' isimli eserinde anlatıldığına göre Şeyh Hamza, vefat edip kabre konur.
Ertesi günü kabristana girenler, Şeyh Hamza'nın bir elini kabrin dışında bulurlar.
Yanında da ölmüş vaziyette bir Sırtlan yatmaktadır. Sırtlan cesetleri çıkarıp yemektedir. Şeyh Hamza'nın kabrine dokununca şeyh, eli ile onu boğmuştur.
Hemen elini yeniden yıkarlar. Yıkanan el kabre çekilir.
Bu olaydan sonra kabrin üzerine bit türbe yaparlar ve bu türbe; ''Kurtboğan Türbesi'' olarak anılmaya başlar. (Tezkiretu'l-Evliya)
Doğumu ve hayatı, Osmanlı Devleti'nin yükselme devrine rastlar.
Fatih devrinin büyük tabip ve bilginlerindendir.
1389 yılında Şam'da dünyaya gelmiş soyu Şehabeddin-i Sühreverdi'den geçerek, Hz. Ebubekir'e dayanır.
Yedi yaşına kadar Şam'da kalmış ve yedi yaşında Amasya'nın Kavak nahiyesine gelmiş ve yerleşmiştir. Yedi yaşında hıfzını tamamlamış ve Amasya ve Osmancık Medreselerinde ''Fıkıh, Hadis, Tefsir, Mantık ve Hikmet'' gibi ilimlerde ihtisas sahibi olmuştur.
Halk dilinde Ak Şeyh olarak bilinen Akşemsettin, nurani bir çehreye, ruhi bir berraklığa sahip olup genellikle beyaz elbise giyerdi. Sakalı seyrekti, yani köse idi. (İsmail Hakkı Bursevi)
Keskin zekası ve derin ilmi ile Osmancık Medresesi'nin gözdesi olan Akşemsettin, dini ilimlerin yanında Eczacılık ve Tıp ilmine de öğrenmiş ve bu sahada; ''Kitabu't-Tıb'' ve ''Maddetü'l-Hayat'' isimli eserini yazmıştır.
Ankara'da Hacı Bayram-ı Veli'nin yanına geldi.
Bir şeyi terk etmeden diğerini bulmak zordu. Dünyayı terk etmeyen ahireti bulamıyor, medreseyi terk etmeyen de manevi ve kalbi ilimleri bulamıyordu.
Akşemsettin de Kara Medrese'nin meşhur müderrisi olan Hacı Bayram-ı Veli'yi Solfasol köyünde buldu.
Onunla görüştü. Zahiri ilmini mana ilmi ile, bilgisini aşk ile, akıl vergisini de gönül vergisi ile mezcedip tamamlamaya başladı. Riyazet ile ''Keramet-i Aliyeye ve Makamat-ı Seniyyeye'' vasıl oldu.
Hacı Bayram-ı Veli'nin dili ile; ''Bu bir zeyrek köse imiş; her ne kim bizde gördü ve işitti, heman inandı ve teslim oldu.''
Gönlü kara ve aklı kuşkuda olanlar Sultan II. Murad'a Hacı Bayram-ı Veli'yi şikayet ederler. Hacı Bayram da Akşemsettin'i de yanına alarak Edirne'ye gitti.
Sultan 2. Mehmet henüz beşikte bulunuyordu. Bir gün sohbet esnasında Sultan II. Murad, ''Fetih bizlere müyesser olacak mı?'' diye sordu.
Hacı Bayram-ı Veli de; ''Siz ve biz bunu göremeyiz; ama fethi görmek şu küçük şehzade ile bizim köseye nasip olacaktır'' dedi.
Akşemsettin'i yanından ayırmayan Sultan II. Murat, küçük şehzadenin eğitimini Molla Gürani ile Akşemsettin'e tevdi etti. Fatih Sultan Mehmet de Manisa Sancağına gittiği zaman hocası Akşemsettin'i de yanında götürmüştür.
Manisa'ya Akka, Sayda ve Beyrut kalelerinin düştüğü haberi gelince şehzade Mehmet üzüntüsünden ağlamaya başlayınca Akşemsettin onu teselli ederek; ''Üzülme her şeyin bir hikmeti ve zamanı vardır. Sizler peygamber müjdesi olan Kostantiniye'yi fethedeceksiniz. Bu size nasip olacaktır. Ancak siz bunun için gereken hazırlıkları yapmalı ve fetih için daima hazırlıklı olmalısınız'' diye teselli etmiştir.
Hac-ı Bayram-ı Veli hastalanıp vefat edeceğini anlayınca ''Benim teçhiz ve tekfinimi Akşemsettin yapsın ve namazımı da o kıldırsın'' vasiyetin yaptı.
Ancak Akşemsettin'e ulaşmak kolay değildi. Nerede olduğu da bilinmiyordu. Ama ne var ki, Akşemsettin çıkıp geldi ve hocasının cenazesinin teçhiz ve tekfinini yaptı.
Fatih Sultan Mehmet tahta cülus ettiği zaman Akşemsettin'i de yanına aldı. İstanbul'un fethine maddi ve manevi yönden tam bir hazırlık yaptı. Askeri, ekonomik ve diplomatik bütün hazırlıkları yaptı. Rumeli hisarını yaptırdı.
Burçlarını ''Muhammed'' yazacak şekilde inşa ettirdi.
132 gün gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır. 132 sayısı ise, Muhammed isminin sayısal ebcedi değerini ifade etmekteydi.
Kur'an-ı Kerimin ''Beldetün Tayyibetün'' (Sebe, 34:15) ayetini yorumlayan Akşemsettin bu ''Güzel Belde'nin İstanbul olduğunu söyleyerek, sayısal değeri olan ebced hesabı ile 1453 tarihini göstererek, bu tarihte fethin müyesser olacağını söylemiştir.
Dediği gibi olmuştur.
6 Nisan 1453 Cuma günü ordusu ile Cuma namazını kılan Sultan Fatih namazdan sonra İstanbul'u kuşatmaya başlamıştır. Uzun süren muhasaradan sonra muhasara'nın kaldırılmasını isteyenlere sert şekilde karşı çıkan Akşemsettin'e Molla Gürani ve Molla Hüsrev ve Zağanos Paşa'da destek verince genç padişah; ''Ya ben İstanbul'u alırım veya İstanbul beni alır'' diyerek kararlılık gösterdi.
Akşemsettin fethin 29 Mayıs Salı günü olacağını da keşfetmiştir.
Taşköprülüzade'nin ''Akşemsettin dinin ve milletin güneşiydi'' dediği Akşemsettin, 15 Ağustos 1459 tarihinde sevdiklerini ve dostlarını topladı, onlara vasiyetlerde bulundu, Yasin Suresini okudu ve sünnet üzere sağ yanına yattı ve ruhunu Rahmana teslim etti.
