Gençlik Neden Mutlu Değil..
İnsanın en değerli yılları gençliğidir.
Bunu, yaşımız ilerledikçe anladık ama, bir baktıkki, o gençlik yıllarımızdan eser kalmamaış.
Arap şairininde dediği gibi;
''Keşke o gençliğim tekrar bana dönseydi de ihtiyarlığın zulmunü ona anlatsaydım''.
Evet, giden gençlik bir daha dönmüyor. Bundan 50-60 yıl önceyi hatırlıyorum.
Babamızın aldığı kara lastik ayakkabı ve kumaş pantolon ile mutlu olurduk.
Hele hele bayramlarda bize verilen delikli kuruşlara...
Ya Şimdi..Gençlik mutlu değil.
Marka taşıyan elbiseler...altında otomobili var, yine mutlu değil.
Hap ve uyşturucu kullanan gençlerin adedi gün ve gün artıyor.
Bir çok genç, psikolojik haplar kullanıyor.
Bazısına soruyorum; ''neye bunaldın da bu hapları kullanıyorsun sözüme, cevap veremiyor, gündem değiştiriyor'lar''.
Bir çokları severek evleniyor, üç ay sürmüyorki, birde bakıyorsun ki, boşanmak üzere mahkemedeler..
Bunun sebebi, manevi değerlerimizden uzaklaştık.
Örf ve adetlerimizden uzaklaştık.
Milli değerlerimizi unuttuk. Kur'an'ın Yüce ahlakını içimize sindiremedik...
Haramlar helal, helallar haram gösterildi.
"İnsan bir yolcudur; ruhlar aleminden, anne karnından, çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, haşirden ve sırattan geçen bir yolculuğu vardır." (Bediüzzaman)
Bu yolculuklar esnasında her menzilde üzerine düşen görevler ve vazifeler vardır.
Bunların içinde en önemli olan dönem, "gençlik" dönemidir.
Gençlik dönemi; "buluğ" ile başlayan ve kişinin iradesi ve aklı ile hareket etmesi gereken dönemdir.
Bu dönem içinde de en önemli dönemi 15-25 yaş arasıdır ki genellikle "Gençlik" denince bu dönem akla gelmektedir. Bu dönem ayrıca insanın "Eğitim ve Öğretim" dönemi sayılır.
"Aile Eğitimi" "Temel Eğitim" ve "Hayata Hazırlık" dönemi...
Geçici dünya hayatı için din feda olunmaz.
Kaldı ki, Peygamberimiz (s.a.v); "Ahiret için çalışana Allah dünyayı verir, ama dünya için çalışana Allah ahireti vermez", buyurarak, ahiret hayatını kazanmayı esas alanın dünyasının da mükemmel olacağını ifade etmişlerdir.
Ömer Hayyam;
"Bir elde kadeh, bir elde Kur'an
Bir helaldir işimiz bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman"...derken,
tam da zamanımızı tarif etmiştir.
Abdullah b. Mesut;
"Biz Resulullah zamanında Kur'an-ı Kerimi hayatımıza uygulamak için okurduk.
Okuduğumuzu ve öğrendiğimizi amel haline getirir, sonra diğer ayetleri öğrenmeye başlardık" demektedir. Nitekim cihan padişahımız Yavuz Sultan Selim Han;
"Padişah-ı alem olmak bir kuru gavga imiş,
Kur'an'a talebe olmak cümleden evla imiş!"diye
Kur'an'a talebe olmanın önemini belirtmiştir.
Kur'an-ı Kerimi de amel etmek için okumamız gerekir. Çünkü hiçbir padişah sadece okunsun diye ferman yayınlamaz. Fermanın amacı uygulamadır.
Peygamberimiz;
"Nice Kur'an okuyanlar var ki, Kur'an onlara lanet eder" buyurmaktadır.
Çünkü ekranlara çıkarak para karşılığında dini anlatanlar, ne güzel dua ediyor desinler diyerek, parlak elbiselerle kibirlenerek, alim görünenler...böyle devam ettiği müddetçe gençliğimizi kurtaracağımıza inanmıyorum.
Merhum Mehmet Akif Ersoy,
Osmanlı'nın yıkılışını sadece okumaya önem verip amele önem vermediğimizden kaynaklandığını şu mısraları ile dile getirmiştir:
"Ya açar Nazm-ı Celilin bakarız yaprağına,
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için".
