AZRAİL'İN BAKIŞI...
Süleyman Peygamber'in zamanıydı.
Bir adam, koşa koşa onun sarayının kapılarına dayandı.
Yüzü kederden sararmış, dudakları korkudan mosmor kesilmişti.
Hz. Süleyman ona sordu:
''Sana ne oldu?''
Adam dedi;
''Ey sultan, Azraili gördüm.Bana öyle bir öfke ile baktı ki...''
''Peki'' dedi, Hz. Süleyman;''Benden ne istiyorsun?''
''Rüzgara emret, beni buradan alıp Hindistan'a götürsün.Belki canımı ondan kurtarabilirim.''
Hz. Süleyman emretti, rüzgar adamı alıp, denizleri aşarak, Hindistan'ın ortalarında bir yere götürdü.
Ertesi gün bir meclis kurulmuştu, Azrail de oradaydı.
Hz.Süleyman ona sordu:
''O adamcağızı, vatanından ve ailesinden; mal ve mülkünden ayrı düşürmek için mi yüzüne öyle öfke ile baktın?''
Azrail cevap verdi:
''Ben öfke ile bakmadım ki...Ben onu yolumun üzerinde görünce şaşırdım da baktım. Çünkü Allah bana; ''Onun canını bugün Hindistan'da al!'' diye emretmişti.
Oysa kırk kanadı bile olsa, aynı gün buradan Hindistan'a gitmesi mümkün değildi o adamın.
Ben bu yüzden çok şaşırdım ve ona hayretle baktım...''
Kimden kaçıyoruz kendinden mi?
Bu hayali bir şey...Kimden kapıp kurtarıyoruz Allah'tan mı? Ne boş hayal.
Dünya Allah'tan gafil olmaktır.
Dünya, para, pul, kadın, giyim, kuşam, dünyevi ticaret değildir, sadece bunu bil.
Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahpuslarız, zindanı del, kendini kurtar.
İlahi takdirden ve kazadan kaçmamız mümkün değildir.
Kaynak: Mesnevi...
***
BAKKALIN PAPAĞANI..
Bir bakkal vardı, dükkanında yeşil tüylü, güzel sesli ve çok maharetli bir papağan beslerdi.
Bu maharetli papağan, müşterilerle konuşur, onları güldürücek neşeli şeyler söyler, dükkana da bekçilik yapardı.
Bir gün bakkalın bir işi çıktı, aceleyle evine gitti.
Geride papağanı bırakıp, dükkanı ona emanet etti.
Az zaman sonra bir kedi, bir farenin peşinde koşarken, dükkandan içeriye daldı. Papağan kediyi görünce çok korktu. Can korkusundan sıçradı, uçup yüksekçe bir köşeye kondu. Ancak konduğu köşede gül yağı şişeleri vardı. Papağan o korku telaşı ile, bunlardan bir kaçını devirip kırdı.
Bakkal, evindeki işini bitirip dükkanına geldiğinde, bir de baktı ki; bütün dükkan yağ içinde! Bu işi papağanın yaptığını anladı. Çok kızdı ve onun başına sertçe vurdu.Yediği darbeden sonra papağanın başındaki bütün tüyler döküldü, kel oldu.
Üstelik ötüşüp konuşmayı da kesti.
Bakkal bu işe çok üzüldü.
''Elim kırılaydı da şu kuşa vurmayaydım'' diye ah vah etmeye başladı.
Sevgili papağanının tekrar konuşması için adaklar adadı, yoksullara sadakalar verdi.
Üç gün, üç gece geçti. Dükkanında üzgün üzgün oturup, papağanı tekrar nasıl konuşturabilirim diye düşünüp duran bakkal, kuşa türlü türlü acayip ve garip şeyler göstererek dilini çözmeye çabalıyordu.
Bir ara dükkanın önünden, başı kel bir derviş geçti. Papağan onu görünce birden dile geldi ve seslendi;
''Hey arkadaş! Sen niye kel oldun?
Yoksa sen de benim gibi, gül yağı şişelerini mi devirdin?''
İnsanlar işlerinde aceleci davranmamalı. Çünkü Peygamber'imizin (s.a.v) bildirdiğine göre, acele etmek şeytandandır, teenni, dikkat ile hareket Allah'tandır.
İnsanlar öfkeyle davranıp, aceleci olurlarsa, sonunda pişman olacakları işler yaparlar.
Temiz kişilerin işini kendi işine kıyas etme.
Aslan anlamına gelen Farsça; ''Şir'' kelimesi ile süt anlamına gelen; ''şir'' aynı yazılırsa da, ayrı ayrı şeylerdir.
Düşün ki, her iki arı da aynı çiçeği emerler birbirinden bal, diğerinden zehir meydana gelir.
Her iki kamış da bir sulakta büyür. Fakat birinin içi boş, diğerinin içi şeker doludur.
Kaynak:Mesnevi...
