Musullu Ama Hafız Osnan Efendi...
Arap olan Osman Efendi, Türkçeyi de güzel konuşurdu.
Ama Ali Bey'den kanun dersleri aldı.
Üstün bir zekaya sahipti ve olağanüstü duyarlılıkta bir kulağı vardı. Bir eseri bir kez dinlemekle eksiksiz öğrenirdi. Tanıdığı bir kimseyi bir daha unutmaz, iyi domino oynar, camsız saatiyle zamanı şaşmaz bir şekilde tespit eder, bu özellikleriyle herkesle kolayca dostluk kurardı.
O yılların sayılı musikişinasları ile düşe kalka dini ve dindışı musiki repertuvarını hayli genişletmişti.
Camilere hutbe ve dua okur, bir yerde söylediklerini bir başka camide tekrar etmezdi.
Mevlid ve ilahi okumakta da tanınmıştı. Ayasofya Camii'nde Kur'an okurken büyük bir kalabalık dinlemeye gelir, okumaya pest perdelerden başlar, gittikçe oktavlara perde perde yükselir, sonra aynı şekilde başladığı perdeye dönerdi.
Onun hutbe okuduğu camiler dinleyicilerle dolup taşardı. Mevlevilik ve Nakşibendilik tarikatlerine mensuptu. Mevlevi mûsikisini iyi bilir, tekkelerde ayin okurdu.
Dini kültürü çok genişti ve Farsça bilirdi.
Çok tiz bir sesi vardı. Dindışı musikiyi de iyi bildiğinden, bütün bir ramazan ayı boyunca Fevziye Kıraathanesi'nde Kemani Memduh Efendi, Kanuni Şemsi Bey ve hanende Karakaş gibi sanatkarlarla fasla çıkardı.
Bir çok devlet adamını ve varlıklı kimseleri iyi tanıdığından konaklarda yapılan özel musiki toplantılarına katılır;
bu toplantılarda hanende Hüsameddin Bey, Hoca Ziya Bey, Hafız Şevki Bey, Tanburi Cemil Bey, Hafız Osman Efendi ile musiki icra ederdi.
Çok güçlü bir icrakardı; usul ve makamdan asla şaşmaz, aynı ustalıkla kanun çalardı. Musikimizin nazari konularını Kazım Uz'dan öğrenmişti.
Son yıllarında Çenberlitaş'ta açmış olduğu kitapçı dükkanı, bir ticaret yeri olmaktan çok, tanınmış musikişinasların uğrak ve toplantı yeriydi. Aynı zamanda iyi şairdi;
tarih düşürmekte çok ustaydı. Bazı eserlerinin sözlerini kendisi yazmıştır.
Ayasofya önünde isteyene musiki dersleri verirdi.
Hafız Osman Efendi'nin adı bazı menkıbelere de karışmıştır. Birgün Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Abdülbaki Dede Efendi'ye misafir olmuş. O sırada şeyhe, dergahın hareminden gelen bir kişi bir oğlunun olduğunu haber vermiş. Aynı zamanda Hafzı Osman Efendi 25-30 mısralık bir tarih şiirini irticalen okuyuvermiş.
Birgün de Sahip Molla rüyasında Hazreti Peygamber'le Osman Efendi'yi görmüş. Bundan haberi olmayan Osman Efendi ile karşılaşınca bir şey söylemeye fırsat kalmadan, ''Efendi çok mu gördün? Ben şu aciz lisanımla O'nun için yedi bin beyit söyledim'' deyince Sahip Molla şaşakalmış.
Şişman, esmer tenli, gözleri kapalı, orta boylu bir kimse olan Osman Efendi, Bağdat Mevlevihanesi'ne şeyh olarak gönderilmiş, bir otomobil kazası sonucu 1920 yılında seksen yaşında iken Bağdat'da ölmüştür.
Bu geniş kültürlü ve sanatkar insan musikimizin her türü ile uğraşarak az ve özlü eserler ortaya koymuştur.
Hüseyni makamında beslediği Mevlevi ayini, bir bölümü hariç unutulmuştur.
Saz eseri de bestelemiştir. Hüzzam makamındaki ''Neş'eyab-ı lutfun olsun bu ser-i şuridemiz'' güfteli eseri gerçekten güzeldir.
Musiki repertuvarımızda on İlahi, bir peşrev, altı şarkısı bulunuyor.
