İlm-i Cifr...
İlm-i cifr, ansiklopedilerde, ''gelecekte vuku bulacak olayları değişik metotlarla öğrettiğine inanılan ilmin adı'' olarak tanımlanır.
Hz. Ali ile Cafer es-Sadık'a nisbet edilen eserlere de genellikle ''el-Cifr'' denilmektedir. Sosyolog İbn Haldun'a göre ilm-i cifr, bir disiplinden ziyade, şahsi kabiliyetle alakalıdır. Mukaddime adlı eserinde ilm-i cifrin ilham ve keşif ile ilişkisi üzerinde durmuştur. (Mukaddime)
Haldun'a göre cifr ilmi sadece belli birikim ve kabiliyet sahibi olan insanlar tarafından kullanılırsa doğru sonuç verecektir. Aksi halde yanlış bilgilendirmelere neden olabilmektedir.
Kısaca, İbn-i Haldun, cifrin ilim olmaktan ziyade bir nasip ve şahsi kabiliyet meselesi olduğu üzerinde durur.
Kainattaki düzene ilgisiz kalamayan insanoğlu, kainatın matematik düzeni ile varlık alemi arasında ilişki kurmuştur. Keldaniler, Asurlular, Babiller, Mısırlılar ve hatta Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki ilim erbabı, çeşitli yöntemlerle kâinatın sonu ve durumu, devletlerin akıbeti gibi konularda yorumda bulunmuşlardı.
İlkçağ filozoflarından Pisagor, varlıklarla sayılar ve geometrik şekiller arasında kesin ilişkiler bulunduğunu savunmuştur. Yahudi mistik hareketi olan Kabala ve Tevrat'ın Batıni yorumunu ihtiva eden Zohar'da harflerin sırlarına dayanan bir ilimden söz edilir.
Yaygın kanaate göre Kabalistlerin en önemli kitaplarından biri olan Sefer Yezirah, Hz. Musa'nın Tur'u Sina'da yakınlarına öğrettiği ''ilm-i esrar''dan oluşmuştur.
Buna göre; birer ''ilahi kelime'' olan dış varlıklar arasındaki münasebetlerin, uyum ve zıtlıkların hepsi İbranice'nin yirmi iki harfi arasında da mevcuttur.
Görüldüğü üzere cifr ilmi sadece İslam medeniyeti içerisinde kullanılmış bir disiplin değildir.
Eski Yunan medeniyetinde sayılarla kainatın düzeni arasında ilişkiler kuran görüşlere rastlandığı gibi, Ortadoğu medeniyetlerinde özellikle Yahudi ve Hıristiyan medeniyetlerinde, Asur, Babil ve Mısır'da da sayısal düzen ile alem arasında ilişkiler kuran sistemler mevcuttu.
Bu yüzden cifr ilminin veya buna benzer ilimlerin İslam Medeniyetine ait olduğunu düşünmek yanlıştır.
Arap alfabesindeki her harfin rakamsal bir değerinin olduğu sistemin adı ise, ''ebced'dir.'' Ebced aynı zamanda Arap alfabesinin ilk tertibidir.
Ebced, aslında Arap harflerinin kolaylıkla hatırda tutulmasını sağlamak için eski dönemlerde geliştirilmiş bir formül olup, gerçekte bir anlamı olmayan kelimelerin ilki ''ebced'' şeklinde okunduğu için bu adla anılmıştır.
Bu formülde yer alan kelimeler şunlardır:
''Ebced elif, be, cim, dal; hevvez he, vav, ze; hutti ha, tı, ya; kelemen kaf, lam, mim, nun; sa'fes sin, ayn, fe, sad; karaşet gaf, ra, şın, te; sehaz se, ha, zel; dazağ dad, zı, gayın.''
Ebced sisteminin İbranice ve Aramice'nin etkisiyle Nabatice'den Arapça'ya geçtiği bilinmektedir.
Arap alfabesindeki harflerin sayısal karşılığının İbranice ve Aramice'nin harfleriyle aynı değerde olması, bu bilgiyi güçlendirmektedir. (İslam Ansiklopedisi)
Arap tarihinde geçen tüm olaylar, harflere rakam değeri verilerek yazılır ve böylece her olayın tarihi de kayda geçilmiş olurdu. Bu tarihler, her kullanılan harfin özel rakam değerlerinin toplanmasıyla elde ediliyordu.
Ebced sistemi İslam dünyasında özellikle tasavvuf, astronomi, astroloji, edebiyat ve mimari alanlarıyla, cifr ilmine ait konuları da içine alan geniş bir çerçevede kullanılmıştır.
İsim sembolü olarak; İki veya daha fazla kelimenin sayı değerlerinin aynı olmasından istifadeyle birini söylemekle diğeri kastedilmiş oluyordu.
Özellikle tasavvuf edebiyatında bu kullanım oldukça yaygındı.
Mesela, Türk edebiyatında ''hilal'' sözcüğü ile ''Allah'ın'' kastedilmesi her iki kelimenin ebced hesabıyla aynı sayıyı ifade etmesinden kaynaklanmaktadır.
Her iki kelimenin de ebced hesabı yapıldığında 66 karşılığını verdiği görülecektir.
İlimlerde; Fizik, astronomi, geometri ve matematik ilimlerinde sıklıkla kullanılmıştır. Astronomide büyük rakamlar ''gayın'' harfinin birkaç kez tekrarıyla ifade edilmiştir.
Kubbe aleminin seviyesi ise 66 arşındır. Bu ise; ''Allah'' lafzını karşılamaktadır. (İsmail Yakıt, Türk-İslam Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme)
Hz. Peygamber döneminde Yahudi alimlerinden bir kısmı Kur'an ayetlerinin başında bulunan; elif-lam-mim, kaf-ha-ya-ayn-sad gibi huruf-u mukattaayı işittikleri vakit Hz. Peygambere, hesab-ı cifri ile ''Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır.'' demişler,
Hz. Peygamber ise, diğer surelerin başındaki mukattaayı okuyarak; ''yok daha var'' diye mukabelede bulunmuştur. (İbn-i Kesir)
Kur'an-ı Kerim'in Allah kelamı olduğunu ispatlayan özelliklerinden birisi de insanların henüz muhatap olamadığı olaylara ışık tutması ve geçmişte olmasına rağmen insanların henüz bilemediği olaylardan açıkça bahsetmesidir. peygamber kıssaları, ilk yaratılışla ilgili bilgiler, gelecekte vuku bulacak olaylar, tarihi vakıalar gibi
