29 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Açık
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Nurların Yumağı, Hz. Fatıma...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Hazreti Fatıma, Nebiler Efendisinin son çiçeği... 

Rasulullah'ın dünyada neslini devam ettiren nur yumağı... Kızlarının en küçüğü... 

Cennet gençlerinin efendileri Hz. Hasan ve Hüseyin'in anneleri... 

Hz. Ali efendimizin zevcesi... 

Beyi ve çocuklarıyla ehl-i beyt'i teşkil eden ümmetin hanımlarının seyyidesi... 

Cennet hurilerinin hanımefendisi... 

O, Bi'setten yaklaşık bir yıl önce Mekke'de doğdu. 

Efendimiz ona, Fatıma adını verdi. 

Deylemi'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte; 

"Onu sevenleri, Allah'ın Cehennem'den uzaklaştıracağı için kızıma Fatıma adını verdim." 

buyurdu. Fatıma; "sütten kesilmiş" anlamına gelmektedir.

O; ''Zehra ve Betül'' lakablarıyla meşhurdu. 

Zehra; "Ak yüzlü, nur yumağı, beyaz, parlak, ve aydınlık yüzlü kadın" manasına, Betül ise; "Dünyevi heveslerden uzak, ibadet için kendisini Allah'a yönelten, iffetli ve namuslu kadın" anlamına gelmekteydi.

O, yaşının küçük olması sebebiyle ve bilhassa anneciği Hz. Hatice'nin vefatından sonra babacığının yanından hiç ayrılmadı. Bazan babasının elini tutup Mekke sokaklarında gezdi. Bazan da babasının peşini takip etti. 

Müşriklerin işkencelerine maruz kalan babacığına yardımcı olmağa çalıştı. Bir gün babasıyla Kabe'ye gitmişlerdi. 

Kureyş Müşrikleri onları görünce toplandılar ve fısıltı halinde birbiriyle konuşmaya başladılar. Babacığı Kabe'nin yanında namaza durdu. Secdeye vardığında Ukbe İbni Ebi Muayt adındaki azgın müşrik, bir deve işkembesi getirerek babasının sırtına koydu. 

Geriye çekilip uzaktan birbirleriyle gülüşmeye ve dalga geçmeye başladılar. Buna çok öfkelenen küçük Fatıma, babacığının sırtından o ağırlığı kaldırıp elbisesini temizlemedi. Efendimiz secdeden başını kaldırdı ve o azgın kişilere ellerini açarak; "Allah'ım bu azgınları sana havale ediyorum Ya Rabbi! Kureyşi sana bırakıyorum" buyurdu. 

Abdullah İbni Mesud Kabe hareminde Efendimize  bu tür eziyet edenlerin sonlarının çok feci olduğunu şöyle anlatır. "Allah Hakkı için o azgın müşrikleri Bedir günü gördüm. Hepsini katlettiler. Bir kısmını sürüyerek Bedir kuyusuna attılar". 

Hazreti Fatıma Mekke'de babacığının yanından ayrılmadığı için bu tür eza ve cefaları çok gördü. Yine bir gün Kabe'ye varmışlardı. Müşrikler baabacığının etrafını sararak; "Şunu şunu söyleyen sen değil misin?" diye hakaret ettiler. 

Hatta azgın bir müşrik İki Cihan Güneşi Efendimiz'in yakasından tutup sıkıştırdı. Küçük Fatıma çok korktu ve titreyerek yere yıkıldı. Efendimiz ise, hiçbir telaşa gerek duymadan hak olarak söylediği sözleri tekrar ederek; 

"Evet bunları söyleyen benim" buyurdu. 

Bu esnada Hz. Ebu Bekir yetişti ve; "Rabbim Allah'tır dediği için bir adamı öldürecek misiniz?" diyerek, müdahale etti ve azgın müşrikleri oradan uzaklaştırdı. 

Hz. Fatıma, Peygamber babasının engin sevgisi ve bol şefkati altında büyüdü. 

 

Hz. Ali Efendimizle Evliliği:

Efendimiz hutbe irad ederek, Ey müslümanlar!Yüce Allah, Fatıma'yı Ali'ye nikahlamamı bana emir buyurdu. 

Sizler şahit olunuz; Fatıma'yı; 

400 miskal gümüş mehirle Ali'ye nikahladım." buyurarak kısa ve öz bir hitabede bulundu. 

Sonra Hz. Ali kalktı ve; "Söze Hak Te'ala'ya hamd ederek başladı. Peşinden Rasulullah kızı Fatıma'yı bana nikahladı. Onun mehri benim küçük zırh gömleğimdir. Ben buna râzı oldum. Sizler de bu akde şahid olun" dedi. Ashab-ı Kiram bu hayırlı işe çok sevindi. Cümlesi ayrı ayrı Hz. Ali'yi tebrik etti. Sonra Resul-i Ekrem, Ali'nin evine geldi ve: "Ya Ali! Var git küçük zırh gömleğini sat, parasını bana getir."  buyurdu. 

Hz.Ali, zırhını alıp çarşıya çıktı. Yolda Hz.Osman ile karşılaştı. Zırhını satacağını söyleyince Hz.Osman, istediği bedeli 480 dirhemi verdi ve satın aldı. 

Sonra ona; "Ya Ali! Bu zırha sen benden daha layıksın. Lütfen hediyem olarak kabul eyle." diyerek, geri verdi. Hz. Ali, bu muhabbet ve hediyeye çok sevindi. 

Zırh gömleğini ve parayı alarak, Efendimize getirdi. 

İki seçkin ashabının karşılıklı muhabbetinden ve yardımlaşmasından pek memnun kalan Efendimiz,  

Hz. Osman'a dua etti. Onun nazik davranışını takdir etti. 

Efendimiz, o paradan bir miktarını alıp Bilal'e verdi. 

Bununla çarşıdan koku almasını tenbih etti. Düğün için gerekli zaruri ihtiyaçları çeyizleri almak üzere bir miktar daha aldı ve Hz. Ebu Bekir'e uzattı. 

Paranın kalan kısmını da mü'minlerin annesi Ümmü Seleme'ye emanet olarak gönderdi. Hz. Ebu Bekir, Selman ve Bilal yardımcıları birlikte çarşıya çıkıp çeyizlik eşyaları ve diğer ihtiyaçları temin ettiler. 

 

Çeyiz olarak alınan eşyalar şunlardı: 

1 adet kadife yorgan, 1 adet yüzü deri içi lif dolu yastık,  

3 adet minder, 2 döşek, 1 koç postu, 1 adet topraktan yapılmış su testisi, 1 su tulumu, 1 elek, 1 kilim,  2 adet Yemen işi, üzerleri gümüşle işlenmiş elbise, 2 adet el değirmeni, 1 meşin su bardağı, 2 adet çanak çömlek, 1 adet hurma yaprağından örülmüş sedir. 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *