İslama göre suçlunun cezalandırılması...
Bakan çocukları, ile bir işadamı ve iki tutuklu, 69 gün sonra; ''Suç vasfı lehe değişebilir, kaçma şüphesi yok'', gerekçesiyle serbest bırakıldılar.
Biz vatandaşlar olarak, birşey söyliyemiyoruz.
''Bizim söyliyeceğimiz, bir söz var;
''Onları Yüce Allah'a havale ediyoruz.''
Allah, öyle büyüktür ki, arz ile semaya sığmaz, ama sevdiği kulunun fuadına'' kalbine'' sığar.
Haksızlık er veya geç çıkar...
Bu toprağın altına hiç kimse kırmızı Pasaport veya dokunmazlık zırhıyla gidemiyecek..
***
İslam'a göre suçlu niçin cezalandırılır?
Cezalandırmada tarih boyunca muhtelif telakkiler hakim olmuş ve cezaların gayesi, bu telakkiler ışığında belirlenmiştir.
Batıda, eski devirlerde takriben 18. asra kadar cezaların gayesi; yıldırma, intikam ve teşhirden ibaretti.
Yakmak, çarmıha germek, uzuv kesmek, kemik kırmak, kızgın demirle dağlamak, vs. o devirlerde çok görülen ceza şekilleriydi.
Ayrıca o devirlerde, suç ile ceza arasında uygunluk da yoktu. İdam cezası bazen en basit suçlar için bile uygulanabilirdi.
İngiliz Ceza Kanununda, 18. asra kadar 200 kadar suça idam cezası tatbik edilmiştir. Fransız Ceza Kanunu ise, 215 ayrı suça idam cezası uygulamıştır. Bu suçların çoğu da hafif suçlardı.
Zamanla ferdi intikamın yerine, içtimai ve ilahi intikam gayesi kaim olmaya başlamıştır.
İçtimai intikamda, korkutma ve yıldırma; İlahi intikamda ise, işlenen suçun keffaretinin ödenmesi maksatları hakimdir.
18. asırdan itibaren batılı mütefekkirler, cezalardaki intikam gayesi ile mücadele etmişler ve onun yerine cezalandırmada başka gayelerin ikamesine çalışmışlardır.
İslam ceza hukukunda cezanın gayesi;
''suçluya zulmetmek, işkencede bulunmak veya ondan intikam almak değildir. Zira Hz. Peygamber (s.av), insanlar üzerinde terör estirmek ve istibdad kurmak için değil, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.''
Dini naslardan ayet ve hadislerin ifadelerinden ve müçtehitlerin ifadelerinden anlaşıldığına göre, İslam'ın cezalandırmada takib ettiği gayeler şunlardır:
Suçu umumi önleme:
İslam hukukundaki ceza tatbikatında ibret vericilik ve suç işlemeyi önleyicilik esas alınmıştır. Yani İslami cezalar, suç işlenmeden önce suçun işlenmesine engel olacak ve başkalarına ibret verip onların suç işleme meylini kıracak özelliktedirler.
Bu sebeple İslam'da ağır cezalar, halkın gözü önünde icra edilir. Cezalandırmanın aleni olarak halk huzurunda yapılması, insan psikolojisiyle yakından ilgilidir.
İbret vericilik ve önleyicilik gayesi; cezalandırma işleminin teşhiri ve halkın huzurunda aleni olarak ifası ile en güzel şekilde temin edilmiş olur. Çünkü böylelikle halkın suça karşı nefret duyma ve ayıplama duyguları daima uyanık tutulmuş olur.
Hiç kimse, suçlunun o andaki durumuna düşmek ve halkın huzurunda utanç verici hallere girmek istemez. Bu duygu da suça olan meyli kırar.
Hususi önleme:
İslami cezalarda suçluyu ıslah gayesi de vardır.
Ceza, suçlunun ahlakını güzelleştirmek, onu uslandırarak bir daha suç işlemeyecek şekilde ıslah etmek için uygulanır.
İslam'da cezalandırma, babanın çocuğunu terbiyesi veya doktorun hastasını tedavisi gibidir.
Yoksa suçluya zulüm ve işkence etmek, intikam almak için değildir.
Keffaret:
Suça karşı ceza, mutlak adaletin gereği olan keffarettir.
Ceza suçun keffaretini, karşılığını ödetmek suretiyle mutlak adaleti sağlar. Böylece mağdur taraf da tatmin ve teskin edilmiş; cemiyette huzur ve asayiş temin edilmiş olur.
Bu sebeple Resulüllah Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Adaletin tahakkuku için yeryüzünde uygulanan bir ceza, yeryüzü halkı için, 30 sabah yağmur yağmasından hayırlıdır." (İbn. Hanbel)
Kötü bir iş yapana, yaptığıyla mukabele, adalet gereğidir.
Kur'an'da bu hususa şöyle temas edilir:
"Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür.
Fakat kim affeder, tarafları sulh ederse, mükafatı, Allah'a aittir. Şüphe yok ki o zalimleri sevmez..."
(Şuara; 26/40)
Görüldüğü gibi, suç işleyenin müstahak olduğu miktarda cezalandırılması adalet gereği olmaktadır. Bununla birlikte mağdurun, suçluyu affetmesinin ayrı bir fazileti vardır.
Cezalandırmada, verilen ceza, işlenen suça denk ve uygun olmalıdır.
Verilen cezanın suça nisbetle ağır olması, cemiyette adaletin değil, zulüm ve huzursuzlukların kaynağı olur. Cezanın keffaret vasfı taşıması;
''suçlu açısında da büyük bir lütuf ve rahmettir.
Zira fakihlerin ekseriyetinin görüşüne göre, bir suçun dünyada çekilen cezası, bu suçun günahlarını örter, ahirette ayrıca o suçtan ceza görmeyi kaldırır.''
Nitekim Peygamber Efendimiz, şöyle buyurmuşlardır:
"Kim suçlardan birini irtikab eder de onun cezasına çarptırılırsa, bu, onun keffaretidir."
(Ömer Nasuhi Bilmen )
