14 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Türk Edebiyatında Na'tlar....

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Hz. Peygamber'e duyulan sevgi, bağlılık ve hürmet hislerinin göstergesi olan, gerek Türk Edebiyatı'nda, gerek Arap ve Fars Edebiyatı'nda binlerce örneğiyle en çok kaleme alınmış olan tür, na'ttır. 

Arapça bir kelime olan na't; bir kimsede bulunan özellikleri methederek anlatmak anlamını taşır. Edebi bir terim olarak da; Hz. Muhammed (s.a.v)'in methini konu edinen, O'nu övme amacıyla yazılan manzum ve mensur eserlere verilen bir isim, bir türün adıdır.

Farsça kaleme alınmış, Mevlana Celaleddin Rumi'ye ait iki naatı;

''Ya Habiballah, Halik'in Rasul-i zişanı sensin

Hz. Zü'l-celalin seçilmiş, pak ve misilsiz kulu sensin

Hz. Hak Te'ala'nın nazlı nebisi, kainatın evveli ve bedr-i

müniri

Enbiyanın gözünün nuru, bizim gözümüz ve çerağımız sensin

Cebrail üzengide, bir gecede miraç vaki olmuştu

Yeşil gök kubbesinin üzerine şeref ayağını koyan sensin

Ya Rasulallah, sen bilirsin ki ümmetlerin acizdir, günahkardır

Başsız ayaksız acizlerin önderi, kurtarıcısı sensin

Mevlana, Peygamber-i zişa'nın na'tını, vasfını yüce tutar

Mustafa ve mücteba O efendiler efendisi sensin.

Ey hazreti Allah'ın Rasulü ey Habib-i Kibriya

Ey alemin gözünün nuru, ey nebilerin imamı

Her iki cihanda çihar yar-ı güzinin lütuf ve seha menbaı

Ebubekir Ömer Osman Ali dostun ve yaranındır

Ya Resulallah senin cemal bağında naat söyleyen bülbülüm

Zat-ı şah-ı risaletinizin hükm-i fermanını itaatle

beklemekteyim.

Merhamet kıl, Molla-yı Rum'un yüzü, gece gündüz ayağının tozudur

Ey Ahmed, Mahmud, Ebu'l Kasım Muhammed, Mustafa''

***

Ölüm Günü:

Ölüm gününde tabutum giderken, sanma ki, dünyada arzum kaldı.

Benim için ağlama ve yazık oldu deme. 

Şeytanın ağına tutulmuşlara yazık olur.

Cenazemi görünce ayrılıktan bahsetme. 

Ben ancak o vakit visale ermiş olacağım.

Beni mezara koyunca, elveda diye feryatlar etme. 

Mezar cennet cemiyetlerinin perdesidir.

İnmesini gördüğün şeyin çıkmasını da gözle! 

Ay ve güneşe gurubdan ne zarar gelir?

Sen gurub görüyorsun, ama, o bir tuludur. 

Lahid bir zindan görünür, ama ruhun kurtuluş yeridir.

Hangi tane yere dikilir de yetişmez? 

İnsan tanesi niçin buna aykırı olsun?

Hangi kova aşağıya indi de dolu olarak yukarı çıkmadı? 

Can Yusuf'u kuyudan figan ve feryad etmek yaraşır mı?

Ağzını bu tarafa kapayınca öbür tarafa açacaksın, ve hay huyunla la-mekan cevvinde devam edecektir.

Mevlana'nın, ''vuslat'' zevki içinde, ölüm gününü bir gam, bir üzüntü günü olarak değil, bir zevk ve neş'e günü olarak gördüğünü ifade ettiği şiirinin bir başka çevirisi de; 

''Öldüğüm gün, tabutumu omuzlar üzerinde gördüğün zaman,  

bende bu cihanın derdi var sanma.. 

Bana ağlama, '' yazık yazık, vah vah  deme. 

Şeytanın tuzağına düşersen, vah vah'ın sırası o zamandır,  

yazık yazık o zaman denir.. 

Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. 

Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir. 

Sana batma görünür ama, o aslında doğmaya hazırlıktır, yeniden doğmadır. 

Mezar ise hapishane gibi görünür ama, aslında can'ın hapisten kurtuluşudur. 

Mevlana....

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *