HAZRETİ ALİ'NİN KAFİRİ AFFI...
Bir harpte Hazreti Ali (r.a.) bir kafirle çarpışıyor ve kafir usta bir savaşçı olduğu için bir türlü mağlup edemiyordu.
Tam karşı karşıya geldikleri bir sırada Hazreti Ali;
''Ya Allah!'' diyerek, kafirin üzerine hücum edip yere yatırdı. Çıkıp göğsü üzerine oturduktan sonra hançerini çıkarıp geberteceği sırada kafir; Hazreti Ali'nin yüzüne tükürdü. Kâfir, bunu Hazreti Ali gazaba gelsin de; daha çabuk öldürsün diye yapmıştı.
Hazreti Ali, hemen kafirin üzerinden kalkarak onun da ayağa kalkmasına müsaade etti.
Kafir şaşırmıştı:
''Ya Ali, ben seni kızdırmak için yüzüne tukurdum, sense beni tam öldüreceğin sırada serbest bıraktın. Bunun sebebi nedir? diye sordu.
Hazreti Ali kafire şu cevabı verdi:
''Ben bu harp meydanında Allah rızası için çarpışıyorum... Sen yüzüme tükürdüğün zaman içimde sana karşı bir hissi nefret belirdi, seni öldürmüş olsa idim Allah için değil de nefsime yapılan hakaretten dolayı öldürmüş olacaktım. Bundan dolayı seni öldürmekten vazgeçtim, '' dedi.
Kafir Hazreti Ali'nin bu alicenaplığına hayran kalarak, İslamiyeti kabul edeceğini ve İslam dinini ta'rif etmesini istedi. Hazreti Ali İslâmiyetin şartlarını öğretip adam şehadet kelimesi getirerek müslüman oldu.
***
KASİDE-i BÜRDE:
Mekke-i Mükerreme fethedilmişti...
Hazreti Resulü Ekrem'e düşmanlık eden ve daima aleyhinde söz söyleyen on kişi Peygamberimiz tarafından idama mahkum edilmişti.
Bu idamlıklar içerisinde meşhur arap şairlerinden; Kaab bin Züheyr de vardı. Kaab bin Züheyr Mekke fethedilir edilmez, hemen Mekke'den kaçmıştı.
Fakat huzursuzdu. Kaab bin Züheyr'in kardeşi Büceyr, bir gün Resulüllah'ın huzuruna çıkarak:
''Ya Resulallah! Kardeşim Kaab huzurunuza gelse kabul eder misiniz?'' diye sordu.
Peygamberimiz:
''Kabul ederim, ey Büceyr!'' buyurdular.
Büceyr, kardeşi Kaab'a haber göndererek af edildiğini bildirdi. Kaab çok sevinmişti.
Koşarak Resulüllah'ın huzuruna vardı, İslamiyetin şartlarını öğrenerek müslüman oldu. Resulüllahın huzurunda Peygamberimizi medheden bir kaside inşad etti.
Kaside Peygamberimizin çok hoşuna gitmişti. Sırtından bürdesini çıkararak Züheyr'e hediye etti.
Bu kasidenin ismi de ondan sonra Kaside-i Bürde olarak kaldı. (İmam Busıyrinin yazdığı ise, Kaside-i Bür'e'dir.)
* * *
İMAM-I BİRGİVİ HAZRETLERİNİN BÜYÜKLÜĞÜ:
Meşhur İslam alimlerinden İmam-ı Birgivi Hazretleri zamanın Şeyhülislamı tarafından verilen bir fetvayı yırtmış ve fetvanın yanlış olduğunu söylemişti.
Verdiği fetvanın yırtıldığını haber alan Şeyhülislam,
Birgivi Hazretlerini hesap sormak için huzuruna çağırdı. Şeyhülislamın makamına varan Birgivi Hazretleri namaz kılmakta olan Şeyhülislama selam verip içeri girdi...
Şeyhülislam namazı bitirdikten sonra;
''Namaz kılan bir kimseye selam verilir mi?'' diye sordu.
İmam-ı Birgivi Hazretleri ise;
''Biliyorum namaz kılan bir kimseye selam verilemez...
Lakin siz benim içeri girdiğimde namaz kılmıyor, içeri çok karanlık şu pencereyi nasıl büyütmeli diye düşünüyordunuz. Ben de sizi pencere ile meşgul görüp selam verdim, '' dedi.
Şeyhülislam, Birgivi Hazretlerinin kemalatını anlamıştı. Böyle bir kamil insanı ayağına çağırdığından dolayı özür diledi.
Yemek vakti oldu. Yemek yiyeceklerdi. Şeyhülislamın maiyeti davet edildi. Sofra hazırlandı. Herkes mükellef vaziyette kurulmuş olan sofraya oturdular.
Birgivi Hazretleri ise, onların yemeğine hiç iltifat etmeyerek kendi torbasından zeytin ekmek çıkarıp yemeye başladı. Şeyhülislam ve diğer misafirler, Birgivi Hazretlerine hazırlanan yemekten niçin yemediğini sordular.
Birgivi Hazretleri eliyle yemek yiyenlerin gözlerini yukarıdan aşağıya bir sıvazlayınca, gördüler ki, kendi yemekleri, o iştahla zevkle yedikleri yemek kokmuş leşten ibaret...
Kokmuş leşin üzerinde gezen kurtları görünce onlar da şaşırdılar nasıl bu yemeği yediklerine...
Birgivi Hazretleri himmet edip tekrar normal hale avdet ettiklerinde İmam, bir de kendi ekmeğini elinin içine alıp sıktı ki, elinden süzülmüş balın damladığını gördüler..
Çünkü onların yediklerine kul hakkı karıştığı için haram olmuş, Birgivininki ise, kendi elinin emeği olduğundan helaldi...
