ACILAR SEVGİYLE TATLILAŞIR..
Lokman, işinde becerikli, sadık ve sevilen bir köleydi. Efendisi ona; oğullarından daha çok güvenirdi.
Çünkü o, görünüşte köleydi ama nefsinin efendisiydi. Efendisi, ondaki bu olgunluğun farkındaydı.
Lokman'ı azat etmek için uygun bir fırsat kolluyordu. Efendinin önüne yemek geldiğinde, Lokman'ı çağırır,
önce onun yemesini isterdi. Onup yiyip içtiklerini zevkle yer, yemediklerine elini sürmezdi.
Bir gün, efendiye bir kavun hediye getirdiler.
Her zaman olduğu gibi Lokman'ı çağırttı.
Kavundan bir dilim kesip Lokman'a uzattı.
Lokman, ikram edilen kavunu iştahla yedi.
Efendi bir dilim daha verdi. Lokman, aynı şekilde onu da yiyip bitirdi. Efendi Lokman'ın kavunu iştahla yediğini görünce, çok sevdiğini düşünerek, bir dilim kalasıya kadar hepsini ikram etti.
Son kalan dilimi ağzına götürüp bir lokma alınca, kavunun tadının zehir gibi olduğunu farketti.
Kavunun acılığından gözünden ateş çıktı, boğazı yandı, dili kabardı.
Ağzındaki acılık gittikten sonra, Lokman'a; ''Böyle acı kavunu nasıl iştahla yedin?'' diye sordu.
Lokman; ''Efendim! Bugüne kadar sizin birçok güzel ikramınıza nail oldum. Acı olduğunu bilmeyerek verdiğiniz bu ikramı, geri çevirmekten utandım. Ayrıca size olan sevgim, kavunun acılığını bana hissettirmedi.''
Acılar, sevgiyle tatlılaşır. Bulanmışlar, sevgiyle durulur. Dertler, sevgiyle devasını bulur. Sevgi, Şahı sana köle yapar.
***
ÖKÜZ SANILAN ASLANIN ÖYKÜSÜ..
Adamın biri öküzünü ahıra bağladı. Bir aslan gelip öküzü yedi ve sonra onun yerine geçti.
Gece adam ahıra gelince öküzünü aradı. Karanlıkta aslanı seçemedi ve öküz diye onun yanına gitti.
Onu öküz zannedip eliyle onu dokundu ve böğrünü yoklamaya başladı.
Aslan kendi kendine,
''Eğer gündüz gözüyle görseydi, korkudan ölürdü. Beni öküzü zannediyor'' onun için bu kadar rahat, dedi.
***
YANGIN...
Hiç kimsenin başa çıkamadığı bir yangın çıkmıştı.
Evlerden kuş yuvalarına kadar herşeyi kül ediyordu.
Şehrin yarısı yandı. Su dökdükçe alevler büyüyordu sanki.
Halk koşa koşa Ömer'den yardım istemeye koştu.
Ömer dedi ki, ''bu yangın sizin cimriliğinizin bir alevidir. Su ile değil, cimriliği bırakıp da ekmek dağıtarak söner bu yangın.''
Halk itiraz etti, ''bizim elimiz zaten açıktır!''
Ömer bunun üzerine,
''Siz adet olduğu için cömertlik yapıyorsunuz. Geleneğe göreneğe uydunuz da elinizi açtınız.
Allah için değil. Cömertliğiniz sadece övünmek ve yaptıklarınızı anlatmak için'' diye cevap verdi.
***
DUA-AHMAK...
Bir gün Hz. İsa, arkasından vahşi bir aslan kovalıyormuş gibi, dağa doğru bütün gücüyle koşmaktadır.
Adamın biri de peşinde koşarak kendisine yetişir. Neden böyle kaçtığını sorar.
Hz. İsa acelesinden, adamın sorusuna cevap veremez.
Adam bir müddet daha arkasından koştuktan sonra;
''Allah rızası için biraz dur da neden böyle kaçtığını söyle. Çünkü arkanda ne bir düşman nede vahşi bir hayvan var'' dedi.
Hz. İsa; ''Beni oyalama, yürü işine git. Ben bir ahmaktan kaçıp kurtulmak için böyle koşuyorum'' der.
Adam hayretler içinde,
''Ey İsa! Allah'ın izniyle körlerin gözlerini, sağırların kulaklarını açan, ölüyü dirilten, topraktan kuşlar yapıp dirilten sen değil misin?'' diye sorar.
Hz. İsa; ''Evet'' diye cevap verir.
Adam bütün merakıyla, ''Peki, öyleyse neden böyle kaçıyorsun? Bunca mucize sana gelmişken neden korkuyorsun?'' diye sorunca;
Hz. İsa; ''Allah'ın bana öğrettiği ism-i azam'ı ile bile ahmağın gönlüne dua ettim, bir faydası olmadı.
O ahmak bir kaya parçası, bir mermer kesildi.
Ahmaklık huyundan vazgeçmedi. Onun için kaçıyorum'' der.
Soruyu soran adam; ''Bu büyük duaların bile ahmağa tesir etmemesinin hikmeti nedir?'' deyince,
Hz. İsa; ''Ahmaklık Allah'ın bir kahrıdır.
Hastalık, körlük sağırlık bir beladır, kahır değildir. Hastalığa, belaya uğramış kimseye acınır.
Ahmak olan ise, başkasına acı verir incitir'' der.
