29 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Açık
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Fitne duraklarına yaklaşma...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

 

Hz. Huzeyfe'nin hayatta en çok çekindiği şey fitnelerdi. Şeytandan Allah'a sı­ğındığı gibi, fitne ve fesattan da yine O'na iltica ederdi. Ona göre fitne, doğru ile yanlış, hak ile batılı birbirinden ayıramayacak kadar basiretsiz olmaktı. 

Müslü­manların fikir ve zihnini bulandıran, onların manevi hayatlarını alt üst eden fit­nelerin ahir zamanda daha da yaygın olacağını belirtiyor, müminleri onlara kar­şı uyanık ve dikkatli olmaya davet ediyordu.

Bir defasında şöyle demişti:

"Fitnenin durak yeri olan yerlerden uzak durun!"

Bu ikazını duyanlar sordular; 

"Ey Abdullah'ın babası! Fitnenin çok olduğu du­rak yerleri nerelerdir?" 

Şu cevabı verdi:

"İdarecilerin kapılarıdır. Sizden biriniz bir emirin idarecinin huzuruna girer, yalanı tevil ederek tasdik eder, onda bu­lunmayan şeyleri de ona mal ederek anlatır."

Efendimiz, onun hakkında şöyle buyurmuştur;

"Benden sonra size bir şahsı halife olarak tayin edebilirim, fakat siz ona itaat etmezseniz azaba çarpılırsınız! Ancak Huzeyfe ne söylerse onu tasdik edin, söylediklerini kabul edin."

Gerçekten de Hz. Huzeyfe'nin sezgisi çok kuvvetliydi. Peygamberimiz ileri­de olacak hadiseleri ona haber vermekle beraber, hadiselerin nasıl, ne şekilde, hangi şartlarda meydana gelebileceğini önceden hissederdi. 

Bu hususiyetini bi­len örnek idareci Hz. Ömer, "fitneler" hakkında onun düşüncelerini öğrenmek istiyordu. 

Çünkü tehlikeyi önce­den sezip tedbir almak, bir idarecinin başta gelen vazifelerindendi. Bununla alakalı bir hadiseyi Hz. Huzeyfe'nin kendi ağzından dinleyelim. Buhari'de şöyle anlatılır:

''Bir gün Mü'minlerin Emiri Ömer'in yanında oturuyorduk. "Re­su­lul­lah'ın fitne hakkındaki sözlerini bakalım hanginiz bellemiş!" diye sordu. 

Ben, "İnsanın ehli, malı, evladı, komşusu yüzünden maruz kaldığı fitneye imti­hana; namaz, oruç, sadaka, iyiliği tavsiye, kötülükten uzaklaştırma keffaret olur." dedim. 

Ömer; "Ha­yır, sormak istediğim bu fitne değildir. Deniz nasıl kudurursa öylece kuduran fitnedir." dedi. 

Bunun üzerine şöyle dedim; "Ey mü'minlerin emiri! 

O fitneden sana bir şey yok. Çünkü muhakkak seninle onun arasında bir kapı vardır." 

Hz. Ömer'in "Kapı kırıla­cak mı?" diye sorması üzerine, "Kırılacak." dedim. O da; "Demek ki, ta kıyamete kadar kilitlenmeyecek." dedi. O sırada bir zat, Hz. Huzeyfe'ye sordu; "Ömer kapıyı biliyor muydu?" 

Hz. Huzeyfe; "Evet, yarından önce bu akşamın geleceğini bildiği gibi biliyordu. Benim ona söylediğim sözde yalan yanlış yoktur." "Ya kapı kimdir?" şeklinde bir suale ise, "Ömer'in kendisidir." cevabını vermişti.

Hz. Ömer, muhkem bir kale kapısı gibi fitne ve fesadın İslam sarayına girme­sine mani olmuştu. 

Fakat vefatından sonra fitne kazanı kaynamaya başlamış, münafıklar büyük mesafe alarak Müslümanların birliğini sarsmaya çalışmış­lardı.

Hz. Ömer, sadık dostu, Selman-ı Farisi'den boşalan Medayin valiliğine tayin etti. Yeni valinin geleceğini haber alan şehir halkının ileri gelenleri onu karşılamak için yola çıktılar. Bölge valisi bir merkebe binmiş ol­duğu halde uzaktan göründü. Şehre girdi. Azık olarak da yanında bir parça kuru ekmek, bir miktar da kurutulmuş kemikli et bulunuyordu.

Toplanan halka halifenin mektubunu ve emirnamesini okudu. 

Şehir halkı kendisinin bir isteği olup olmadığını sordular. İsteği gayet sadeydi; "Bana yetecek bir miktar erzak ve hayvanıma yem verirseniz kafidir." 

Hz. Huzeyfe zaman zaman Müslümanlara nasihatte bulunurdu. Bir defasında halka şöyle hitap etti;

"Fitnelerden sakınınız, herhangi biriniz fitneye bulaşma­sın. Allah'a yemin ederim ki, kim fitneye doğru giderse, sellerin pislikleri sürük­leyip götürdüğü gibi, fitne de o kimseyi öylece sürükleyip götürecektir. Fitne başlangıçta hak kisvesine bürünerek başlar; öyle ki cahil kimse onu hak zanne­der… 

Şu halde, onu gördüğünüz zaman evlerinizde oturun, kılıçlarınızı kırın ve yaylarınızın ipini kesin."

Hz. Ömer, diğer valiler gibi Hz. Huzeyfe'nin durumunu soruşturuyor, onda bir değişikliğin bulunup bulunmadığını öğrenmek istiyordu. Uzun müddet ba­şarılı bir şekilde vazifesini yapan Hz. Huzeyfe'ye halifenin taltifi manidardı. "Ya Huzeyfe, ben senin sen de benim kardeşimsin!"

Hz. Huzeyfe; Zaman zaman da ağlıyordu: 

Sordular; "Ey Peygamber dostu, neden ağlıyorsun?" Cevap verdi; "Ben dünyadan ayrı kalaca­ğıma üzülmüyorum, aksine ölüm benim için daha sevimlidir! Lakin Rabb'imin rızasına uygun olarak yaşayıp yaşamadığımı kesin olarak bilmiş değilim..."

Fani alemden ayrılacağı sırada ise, şöyle dua ediyordu;

"İşte bugün dünyadaki son, ahiretteki ilk günümdür. Allah'ım, Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun; 

Sana kavuşmayı benim için hayırlı ve mübarek kıl, benim hakkımda iyi mua­mele et."

Hz. Huzeyfe, Hicret'in 36. yılında, M. 658 hayata gözlerini yumdu. 


 

 

 

 

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *