Fitne duraklarına yaklaşma...
Hz. Huzeyfe'nin hayatta en çok çekindiği şey fitnelerdi. Şeytandan Allah'a sığındığı gibi, fitne ve fesattan da yine O'na iltica ederdi. Ona göre fitne, doğru ile yanlış, hak ile batılı birbirinden ayıramayacak kadar basiretsiz olmaktı.
Müslümanların fikir ve zihnini bulandıran, onların manevi hayatlarını alt üst eden fitnelerin ahir zamanda daha da yaygın olacağını belirtiyor, müminleri onlara karşı uyanık ve dikkatli olmaya davet ediyordu.
Bir defasında şöyle demişti:
"Fitnenin durak yeri olan yerlerden uzak durun!"
Bu ikazını duyanlar sordular;
"Ey Abdullah'ın babası! Fitnenin çok olduğu durak yerleri nerelerdir?"
Şu cevabı verdi:
"İdarecilerin kapılarıdır. Sizden biriniz bir emirin idarecinin huzuruna girer, yalanı tevil ederek tasdik eder, onda bulunmayan şeyleri de ona mal ederek anlatır."
Efendimiz, onun hakkında şöyle buyurmuştur;
"Benden sonra size bir şahsı halife olarak tayin edebilirim, fakat siz ona itaat etmezseniz azaba çarpılırsınız! Ancak Huzeyfe ne söylerse onu tasdik edin, söylediklerini kabul edin."
Gerçekten de Hz. Huzeyfe'nin sezgisi çok kuvvetliydi. Peygamberimiz ileride olacak hadiseleri ona haber vermekle beraber, hadiselerin nasıl, ne şekilde, hangi şartlarda meydana gelebileceğini önceden hissederdi.
Bu hususiyetini bilen örnek idareci Hz. Ömer, "fitneler" hakkında onun düşüncelerini öğrenmek istiyordu.
Çünkü tehlikeyi önceden sezip tedbir almak, bir idarecinin başta gelen vazifelerindendi. Bununla alakalı bir hadiseyi Hz. Huzeyfe'nin kendi ağzından dinleyelim. Buhari'de şöyle anlatılır:
''Bir gün Mü'minlerin Emiri Ömer'in yanında oturuyorduk. "Resulullah'ın fitne hakkındaki sözlerini bakalım hanginiz bellemiş!" diye sordu.
Ben, "İnsanın ehli, malı, evladı, komşusu yüzünden maruz kaldığı fitneye imtihana; namaz, oruç, sadaka, iyiliği tavsiye, kötülükten uzaklaştırma keffaret olur." dedim.
Ömer; "Hayır, sormak istediğim bu fitne değildir. Deniz nasıl kudurursa öylece kuduran fitnedir." dedi.
Bunun üzerine şöyle dedim; "Ey mü'minlerin emiri!
O fitneden sana bir şey yok. Çünkü muhakkak seninle onun arasında bir kapı vardır."
Hz. Ömer'in "Kapı kırılacak mı?" diye sorması üzerine, "Kırılacak." dedim. O da; "Demek ki, ta kıyamete kadar kilitlenmeyecek." dedi. O sırada bir zat, Hz. Huzeyfe'ye sordu; "Ömer kapıyı biliyor muydu?"
Hz. Huzeyfe; "Evet, yarından önce bu akşamın geleceğini bildiği gibi biliyordu. Benim ona söylediğim sözde yalan yanlış yoktur." "Ya kapı kimdir?" şeklinde bir suale ise, "Ömer'in kendisidir." cevabını vermişti.
Hz. Ömer, muhkem bir kale kapısı gibi fitne ve fesadın İslam sarayına girmesine mani olmuştu.
Fakat vefatından sonra fitne kazanı kaynamaya başlamış, münafıklar büyük mesafe alarak Müslümanların birliğini sarsmaya çalışmışlardı.
Hz. Ömer, sadık dostu, Selman-ı Farisi'den boşalan Medayin valiliğine tayin etti. Yeni valinin geleceğini haber alan şehir halkının ileri gelenleri onu karşılamak için yola çıktılar. Bölge valisi bir merkebe binmiş olduğu halde uzaktan göründü. Şehre girdi. Azık olarak da yanında bir parça kuru ekmek, bir miktar da kurutulmuş kemikli et bulunuyordu.
Toplanan halka halifenin mektubunu ve emirnamesini okudu.
Şehir halkı kendisinin bir isteği olup olmadığını sordular. İsteği gayet sadeydi; "Bana yetecek bir miktar erzak ve hayvanıma yem verirseniz kafidir."
Hz. Huzeyfe zaman zaman Müslümanlara nasihatte bulunurdu. Bir defasında halka şöyle hitap etti;
"Fitnelerden sakınınız, herhangi biriniz fitneye bulaşmasın. Allah'a yemin ederim ki, kim fitneye doğru giderse, sellerin pislikleri sürükleyip götürdüğü gibi, fitne de o kimseyi öylece sürükleyip götürecektir. Fitne başlangıçta hak kisvesine bürünerek başlar; öyle ki cahil kimse onu hak zanneder…
Şu halde, onu gördüğünüz zaman evlerinizde oturun, kılıçlarınızı kırın ve yaylarınızın ipini kesin."
Hz. Ömer, diğer valiler gibi Hz. Huzeyfe'nin durumunu soruşturuyor, onda bir değişikliğin bulunup bulunmadığını öğrenmek istiyordu. Uzun müddet başarılı bir şekilde vazifesini yapan Hz. Huzeyfe'ye halifenin taltifi manidardı. "Ya Huzeyfe, ben senin sen de benim kardeşimsin!"
Hz. Huzeyfe; Zaman zaman da ağlıyordu:
Sordular; "Ey Peygamber dostu, neden ağlıyorsun?" Cevap verdi; "Ben dünyadan ayrı kalacağıma üzülmüyorum, aksine ölüm benim için daha sevimlidir! Lakin Rabb'imin rızasına uygun olarak yaşayıp yaşamadığımı kesin olarak bilmiş değilim..."
Fani alemden ayrılacağı sırada ise, şöyle dua ediyordu;
"İşte bugün dünyadaki son, ahiretteki ilk günümdür. Allah'ım, Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun;
Sana kavuşmayı benim için hayırlı ve mübarek kıl, benim hakkımda iyi muamele et."
Hz. Huzeyfe, Hicret'in 36. yılında, M. 658 hayata gözlerini yumdu.
