Onda Topal Osman yüreği var
Eski polisler bir başkaydı.
Duygularını şiire döken.
Vatana.
Bayrağa.
Halka saygılı.
Her fırsatta;
"Türküm" diyen.
Türk olmaktan gurur duyan.
Bugünü, dünden gören.
Yaşadığımız kargaşa ortamını yıllar önce;
"Vatan kan ağlıyor
Canını acıttılar ülkemin
Ağıtlar dökülüyor dudaklardan
Yürekler dağlanıyor." dizeleriyle dile getiren;
"Bu ellerde doğdum bu ellerde öleceğim,
Senden başka bir yerim yurdum yok gideceğim,
Doğduğum gün sevdim seni yine seveceğim,
Gönlümün son durağı ay yıldızlı Türkiye'm."
Dizeleriyle sevgisini ölümsüzleştiren kadim dost Emniyet Müdürü
Osman Öztürk'ün korkusu, belirsiz yarınlar.
Tunceli'de görev yaptığı yıllarda ölümcül pusulardan kurtulmayı başaran.
Terörün her türünü gören.
Ölümle dans eden Öztürk, çocukları için endişeleniyor.
Yanlışların bedelini gençlerin ödeyeceğini düşünüyor.
Uzun yıllar Emniyet Müdürlüğü yapan, Öztürk,
Bahçeşehir Üniversitesi Özel Güvenlik ve Koruma Programı Genel Koordinatörü
Güvenlik.
Terör.
Strateji dersleri veriyor.
Beyoğlu Emniyet Amiri olduğu yıllardı.
Sıkıntısı vardı.
Beyoğlu'nun çekiciliğine kapılan gençlerin.
Özellikle de genç kızların tuzağa düşürülerek,
Hayattan koparılmasına tahammül edemiyordu.
Söyleşi yaptık.
O günlerde de polisin röportaj yapması kolay değildi.
Giresun'un gözü pek, milliyetçi polisinde, Topal Osman'ların yüreği vardı.
Korkmayan.
Yılmayan.
Doğru için, ölümüne mücadele eden.
" Kaldırımda solan çiçekler" başlıklı yazı dizisini hazırladık.
Hazırladık, diyorum.
Koruma altına alınan kızlarla görüştürdü.
Beyoğlu'nun;
Gecesini.
Tuzaklarını.
Uyuşturucu satıcılarını… Anlattı.
Aradan uzun yıllar geçti.
Telefonla aradı.
Sesini duyduğumda,
Bir dosta.
Arkadaşa.
Yiğit birine… Ne denli hasret kaldığıma şaşırdım.
Buluştuk.
Kalabalık bir grup olduk.
Konu, doğal olarak siyasete odaklandı.
Türkiye üzerine oynanan oyunları konuştuk.
Öztürk, hüzünlendi;
Dudaklarından yazdığı şiirin üç mısrası döküldü;
"Bir imparatorluktan şu onaltı devletten
Bir Anadolu kaldı elde bir de Trakya
Vurulduk hep görmedik mertlik hiçbir milletten"
Şehitlerimizin anıları, gizli kahramanların vatan için yaptıkları insanlarımızı hüzünlendiriyor.
Kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar herkesi endişelendiriyor.
"Silahla alamadıklarını, masada alacaklar" korkusu sarıyor, TÜRK insanını.
İktidar, Ulu Önderin dediği gibi, gaflet uykusunda olmamalı
Ülkenin bölünmesine çanak tutmamalı
Çocuklarımıza iyi bir Türkiye bırakmamıza izin vermeli
Daha sonra, şiirinden mısraları birlikte tekrarlıyoruz:
"Ey Türkiye'm. Ey öz vatanım!
Atamın, babamın sığındığı son yurdum.
Taşına, toprağına şehit olduğum,
Yaşamak için havasını soluduğum,
Canım vatanım, cennet yurdum."
İktidarın Twitter yasağı, sözün bittiği yerdi.
Yorum bile yapamadık.
Polisin,
İktidar polisi
Paralel yapı polisi… Olarak saflara ayrılmasını.
Meydanlarda;
Halkı coplayan.
Gaz bombası atan.
TOMA'larla ilaçlı su sıkan.
Genç, yaşlı.
Kadın, erkek ayrıma yapmadan orantısız güç kullanan,
İnsanların yaralanmasına zarar görmesine neden olan, Polisleri tartıştık.
Ülkenin içinde bulunduğu durumun vahameti, yıllar sonra buluşmamızın mutluluğunu gölgeledi.
Ayrılırken; orduya dönüştürülen polisi ve emekli olmasına rağmen ülke bütünlüğünü düşünen emekli emniyet müdürü Osman Öztürk'ü düşündüm.
Keşke, dedim.
Her emniyet müdürü arkadaşım gibi, yürekli olsa.
