Velid Bin Mugırenin Dünya Hırsı...
Velid, İslam'a karşı her türlü kötülüğü düşünüp tatbik sahasına koymaya çalışırdı. Daha çok zeka ve kabiliyetiyle, servetiyle övünürdü.
İslam'ın büyük kumandanı Halid bin. Velid'in babası
Velid bin Muğire, müşriklerin akıl hocalarından ve ileri gelen söz sahiplerindendi.
Bunun içindir ki, ''Biricik'' ve ''Kureyş'in gülü'' diye lakaplanmıştı. Allah-u Te'ala ona dünya nimeti olarak bol mal ve çocuk vermiş, onu rızka boğmuştu.
Mekke ve Taif'te deve sürüleri, kısrakları, geniş miktarda bağ ve bahçeleri, köle ve cariyeleri bulunuyordu.
Taif'te bir bahçesi vardı ki, yaz kış meyvesi hiç eksilmezdi.
Buna rağmen Allah'u Te'ala'nın nimetlerine nankörlük etti.
Resulullah, onun Müslüman olmasını çok arzulardı.
Bir defasında Resulullah'ın yanına geldi, oturup öğütlerini dinledi, kalbinde İslam'a karşı bir meyil uyandı, neredeyse Müslüman olacaktı. Ne var ki, müşriklerden bir adam onu azarlayıp; ''Atalarının dinini terk mi ediyorsun? Kendi dinine dön, onda sebat et!'' dedi.
Velid; ''Allah'ın azabından korktuğum için ona uydum.'' diyerek kendisini mazur göstermeye çalıştı.
Velid, İslam'a karşı her türlü kötülüğü düşünüp tatbik sahasına koymaya çalışırdı. Daha çok zeka ve kabiliyetiyle, evlat ve servetiyle övünür; ''Ben bir oğlu birim, Araplar içinde bir benzerim yoktur.'' deyerek öğünürdü.
Bütün kin ve kıskançlığı ile Resulullah'ın karşısına çıkar, onun Peygamberliğe layık olmadığını iddia ederdi.
Zaman zaman hırçınlaşıp saldırıya geçmeyi planlar ve bu yüzden geceleri uykusu kaçardı.
Kureyş'in ileri gelenleri Resulullah'ı susturamayıp, onu susturacak ve davetinin nurunu söndürecek çareleri bulmakta zorluk çekince Velid'e başvurdular. Çünkü hangi hususta olursa olsun, onun görüşü tercih edilirdi.
O da uzun boylu düşündükten sonra; ''O bir sihirbazdır. Baksanıza kişiyi, ailesinden, çocuğundan ve sevdiklerinden nasıl ayırıyor?'' diyerek sihirbaz lakabını takmalarını, kölelerine ve çocuklarına ona bu şekilde seslenmelerini emretmelerini tavsiye etti.
Herkes; ''Muhammed sihirbazdır.'' demeye başladılar. Resulullah, bu duruma çok üzüldü.
Allah-u Te'ala bu bedbaht ve mağrur kafirin cezasını yakında bizzat vereceğini beyan ederek, Peygamberimizi teselli etmiş, kıyamete kadar gelen inkârcılara ibret olacak olan kıssasını anlatmak üzere Ayet-i kerimelerinde bizlere haber vermiştir.
Lanetli Velid'in ayağında basit bir yara çıktı, tedavisi mümkün olmayacak şekilde müzminleşti.
Yıllarca acısını çekip başka şeylerle ilgilenemedi. Hicretten üç ay sonra da bu yaradan ölerek, kıyamete kadar gelecek olan o tıynettekilere bir ibret numunesi oldu.
Esas nimet; İslam'dır, takvadır, yardımlaşmadır, kötü değil; iyi örnek olmadır. İnsanımız artık aklıyla değil; bin bir çeşit göz alıcı illüzyonlarla tahrik edilen "doymak bilmeyen gözleriyle" düşünüyor, daha doğrusu düşündüğünü zannediyor.
''Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?
Allah'a ve Rasulü'ne iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz.
Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar.
İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Mü'minleri bunlarla müjdele." (Saff; 10-13)
İki yol var; Biri dünyevileşme, dünyayı ahirete tercih;
ikincisi ise, dünyayı ebedi hayatın kapısı yapmak.
Bugün yol ayrımındayız. Ya nefsimiz, veya Rabbimiz.
