29 Aralık 2025
Facebook
Twitter
Instagram
YouTube
İstanbul
Açık
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Sadıklarla Beraber Olmak...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Gönül erleri olan, salih ve arifler de, kalblerindeki muhabbet, aşk ve vecdlerini sohbetlerine taşırlar. 

Kalplerindeki esrarın nuru cemaate akseder. Meydana gelen in'ikas ve boyanma neticesinde gönüller kabiliyyet ve istidada göre, feyz ve hakikat nuru ile dolar.    

Tıpkı; gül, karanfil ve nadide çiçeklerle bezenmiş bir bahçe üzerinden esen sabah melteminin, gittiği yerlere, gönüllere bahar ferahlığı veren latif kokular götürmesi gibi. 

Kalbi meziyetlerin inkişafı ve irtifa kazanması için salih ve sadıkların güzel hallerinden feyz almaya gayret etmelidir.

Bu hususta Ayet-i kerimede şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun!" (Tevbe;119)

Kamil bir mü'min olabilmek için, sadık ve salihlerle ünsiyet halinde bulunmak, yani; onları sevmek ve onlara yakın bulunmaya çalışmak, bu temayülün kuvvetlenip arzu edilen neticeyi hasıl etmesi için şarttır.

Nitekim Bayezid-i Bistami'ye müracaat eden bir derviş:

"Beni Allah'a yaklaştıracak bir amel tavsıye et." deyince Bayezid, ona şu nasihatte bulunmuştur:

"Allah'ın veli kullarını sev! Sev ki, onlar da seni sevsinler. Onların gönlüne girmeye çalış! Çünkü Allah, o ariflerin kalblerine her gün 360 defa nazar eder. 

Onlardan birinin kalbinde senin adını görürse, seni bağışlar!..."

İşte bu sebeple tasavvufi terbiyede salikin mensub olduğu yere ve sadıklara ait muhabbetini taze ve zinde tutabilmesi maksadıyla "rabıta", daimi bir temrin halinde kaideleştirilmiştir.

Düşünmelidir ki, günah ve masıyet yolundaki bir insan,  

bu kalbi bağlılığın güzel tesirleriyle, belki telafisi mümkün olmayan pek çok manevi kayıptan kurtulabilir. 

Hazret-i Mevlana, ancak aşk neticesinde gerçekleşen bu hali şu sözleriyle ifade eder:

"Denize kavuşan bir nehirde nehirlik biter, girdiği denizin bir parçası olur. 

Yediğimiz bir ekmek bünyemiz içinde erir ve vücudumuzun bir parçası haline gelir. 

Seven bir kimsenin varlığı da, duyduğu muhabbetin şiddeti kadar sevdiğinde kaybolur."

Hazret-i Mevlana devamla, bu aynileşme ve ifna halindeki halet-i ruhiyeyi de şöyle beyan eder:

"Aşk geldi, kan gibi damarlarıma, derime doldu. 

Beni benden aldı, varlığımı sevgiliyle doldurdu. Vücudumun bütün cüzlerini dost kapladı. 

Benden bana kalan ancak bir isim. Ötesi hep O"

Hazret-i Ebu Bekir, Efendimizle her yeni buluşma ve sohbetinde ayrı bir vecd ve istiğrak hali yaşardı. Huzurlarındayken bile O'na olan muhabbet ve hasreti teskin olacağı yerde daha da ziyadeleşirdi. 

Nitekim birgün, bütün servetini Allah Rasulü'nün huzuruna getirip can'u gönülden infak ettiğinde, muhabbet ve iltifat dolu sözlerle medh-i peygamberiye nail oldu. 

Halbuki Hazret-i Sıddik, Allah Rasulünün aşkıyla "ben"liğinden geçip artık Rasulullah'ın varlığında vücud bulduğu için, iltifaten dahi bir "muhatab" kabul edilmenin zımnında mevcud olan ağyardan biri olarak görüldüğü hissi, ona hayli ağır geldi. 

Bu his ile ruhunun derinliklerinde firkat ateşlerine benzeyen yakıcı bir ızdırap duydu. 

Mevlana'nın dilinde:

"Altın ne oluyor, can ne oluyor... İnci mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra?!" manalarıyla ifade bulan hakikat, sanki onun bu halini resmediyordu.

Fahr-i Kainat Efendimizin rahatsızlandığını duyan Hazret-i Sıddik, üzüntüden kendisi de yatağa düşmüştü.

Bu aynileşme sebebiyledir ki, Allah Rasulüde:

"Ebu Bekir bendendir, ben de ondanım. 

Ebu Bekir dünyada ve ahirette kardeşimdir." (Deylemi) buyurarak kalbden kalbe vaki olan hal akışını te'yid buyurmuştur.

Hazret-i Ebu Bekr'in bu hali karşısında Hazret-i Peygamber Efendimiz de ölüm döşeğinde iken:

"Bütün kapılar kapansın; yalnız Ebu Bekr'inki kalsın!" iltifatıyla, karşılıklı kalbi akımı ne güzel ifade buyurmuşlardır.

Şeyh Sad-i Şirazi de;

"Ashab-ı Kehf'in köpeği sadıklarla beraber olduğu için büyük bir şeref kazandı. Namı Kur'an-ı Kerim'e ve tarihe geçti. 

Lut Peygamberin karısı ise, fasıklarla beraber olduğu için küfre düçar oldu."

Şeyh Sadi; "Gülistan" adlı eserinde temsili bir şekilde şöyle hikaye eder:

"Bir kişi hamama gider. Hamamda dostlarından biri kendisine temizlenmesi için güzel kokulu bir kil verir. Kilden, ruhu okşayan enfes bir koku yayılır. 

Adam kile sorar:

''A mübarek! Senin güzel kokunla mest oldum. Haydi söyle, sen misk misin, anber misin?

Kil ona cevaben şöyle der:

''Ben misk de amber de değilim. Bildiğiniz, alelade bir toprağım. Lakin, bir gül fidanının altında bulunuyor ve gül goncalarından süzülen şebnemlerle her gün ıslanıyordum. 

İşte hissettiğiniz, gönüllere ferahlık veren bu koku, o güllere aiddir."

İşte bu misaldeki mananın da işaret ettiği üzere, samimiyet, teslimiyet ve tevazu ile, gönüllerini Hak dostlarının önüne serenler, talibi oldukları güzelliğin akislerine bir tecelligah haline gelirler.    

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *