Hz. Bilali Habeşi...
Hz. Peygamber'e (s.a.v) ilk iman edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan sahabi.
İslam tarihinde unutulmaz yeri olan Bilal-i Habeşi, aslen Habeş'lidir. Anasının adı; Hamame, babasının adı Rebah, künyesi Abdullah'tır.
Bilal, islam'ın ilk tebliğ yıllarında Ümeyye b. Halef'in kölesiydi. İslam'ın ortaya çıktığı yıllarda bir çok kimse, soy ve soplarının yüksekliğine, şirk toplumu içindeki nüfuzlarına bakarak, kavim ve kabile taassubuna düşmüş, islam'a cephe almış ve sapıklıkta kalmışlardı.
Bilal b. Rebah gibi kimseler de zayıf ve acizliklerine rağmen hak davete uyup şirkten kurtulmuşlardı.
İşte Bilal b. Rebah (r.a.) islam davetine ilk icabet edenlerden biriydi.
Ümeyye b. Halef, kölesi Bilal'in müslüman olduğunu anladıktan sonra, onu islam'dan çevirmek için yapmadığı eziyet ve işkence kalmamıştı.
Ümeyye, öğlen vakti güneşinin bir yanardağ kesildiği anda, Bilal'i alır, kızgın kumların üzerine yatırır, sırtına kocaman bir taş koyar ve şöyle derdi; "Muhammed'e küfret; Lat ve Uzza'ya iman et. Yoksa onlara iman edinceye kadar böylece kalacaksın."
Bilal'in kızgın kumlar üzerinde sırtı yanar, göğsü yanar, nefesi tıkanır, bu müthiş işkence altında saatlerce kıvranırdı. Fakat dudaklarında daima şu sözler dökülürdü:
"Allahu Ahad, Allahu Ahad".
Onun bu durumu, müşrikleri bile hayrete düşürürdü.
(İbn Sa'd, Tabakat).
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in irtihalinden sonra Suriye'ye giden Bilal,
"Havlan" kasabasına yerleşti. O burada huzur içinde yaşıyordu. Hz. Bilal, Suriye'de bir müddet kaldıktan sonra bir gece rüyasında Hz. Peygamber (s.a.v.)'i gördü.
Resulullah ona, şöyle demişti; "Beni ziyaret etmeyecek misin?" Hz. Bilal, uyanır uyanmaz, hazırlığını tamamlayıp Medine yolunu tuttu. Medine'ye gece ulaştı.
Oraya varınca; Ravza-i Mutahhara'ya yüzünü sürerek, burada Resul-u Ekrem'le birlikte geçirdigi günlerin hatırasını düşünerek ağladı.
Bu sırada Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Bilal'i görmüş, fecir vaktinde ondan ezan okumasını rica etmişlerdi.
Bilal, (r.a.) onların arzusunu yerine getirerek, Peygamber Mescid'inde ezan okumuştu. Bilal'in sesini duyan Medineliler, İsrafil suruyla uyandırılmış gibi yerlerinden fırlamış ve ezanı dinlemeye başlamışlardı.
Birinci şehadetten sonra Resulullah'ın risaletini ikrar eden şehadet tekrar okunurken, Hz. Peygamber'in kabrinden kalktığını tasavvur ederek, evlerinden dışarı fırlamışlardı.
Bu sabah, bütün Medine'ye, risalet devrini bütün canlılığı ile yaşatan, herkesin hislerini coşturan, bütün müslümanların Resul-u Ekrem'e karşı duydukları sevgiyi canlandıran Bilâl'in sesi idi.
Hz. Bilal, hicretin yirminci yılında altmış yaşlarında iken vefat etti. Şam'ın Babü's-Sagir mezarlığına defnolundu.
(İbn Sa'd, Tabakat).
Hz. Bilal (r.a.), vefatı yaklaşınca, ölümün ızdırabını, sevgililerine kavuşmasındaki zevk ile mezcetmiş; ömrünün son anlarında onun hastalığını gören zevcesi, teessüründen "ah ne acı" dedikçe;
Bilal; "Oh! ne tatlı!." diyor ve ekliyordu;
"Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım." diyordu.
Bilal-i Habeşi, islam'ın ahlakıyla ahlaklanmış, fazilet ve kemal sahibi bir sahabi idi. Hz. Bilal'in, ilk müslümanlardan olduğunu ve islam akidesi uğrunda en büyük çileyi çekenlerden olduğunu, herkes bilir ve ona son derece sevgi ve hürmet beslerdi.
Hz. Bilal, bütün vaktini, Resul-u Ekrem'e hizmetle geçirdi. O, Resulullah'ın meclislerinde daima hazır bulunurdu. Her namazda, her durum ve işte Resulullah'dan ayrılmazdı. Hz. Peygamber'in hazinedarlığını, Bilal yapardı. Çarşı ve pazardan alınacak her şeyi o tedarik eder, icabında ödünç para alır, Resulullah'ın evinin ihtiyaçlarını sağlar, sonra da müsait zamanlarda o borçları öderdi.
Hz. Bilal'in doğruluk ve ahlaki, islam'a bağlılığı bütün çağdaşları tarafından aynı derecede takdir edilmekte ve övülmekteydi. Artık o, siyahi bir köle değil, ashab'ın ileri gelenlerinden ve islam devletinin yönetiminde söz sahibi olan müminlerden biriydi.
Hz. Bilal, uzun boylu, zayıf, ince ve koyu esmerdi. Ömrünün sonlarına doğru saçlarının çoğu beyazlaşmıştı.
(İbn Sa'd, Tabakat).
